BİLGÜTAY HAKKI DURNA
Eğer bir başlangıç tarihi belirleyeceksek, bu sefer Anayasa değişikliği referandumunun tarihi olan 16 Nisan 2017’yi alalım.
Hatırlanacağı üzere, köklü değişikliklere uğrayan Anayasa’ya eklenen geçici bir madde ile Milletvekili Genel Seçimi ve Başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) seçiminin 3 Kasım 2019 tarihinde birlikte yapılacağı hüküm altına alınmıştı. Bu seçime yerel seçimlerin de eklenebileceği konuşuluyor.
Bunun yanında, 3 Kasım tarihinin beklenmeyeceği, erken bir seçime gidilebileceği de sıkça dillendirilmeye başlandı. Bu durumda, “Başkanlık Sistemi” de resmi olarak daha erken hayata geçecek. Esasen bu çok da önemli değil. Bilindiği üzere, Erdoğan referandum sonrası koştur koştur AKP’nin başına geçmişti. Sistem zaten fiilen yürürlükte.
Aslında Anayasa değişikliğinin yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Meclis gerekli uyum yasalarını çıkarmalı idi. Ama, ülkede böyle “ayrıntılarla” artık ilgilenen kimse kalmadığından dolayı bir sorunda yok! Bu yasaların içerisinde Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu ile Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu da yer alıyor. (Başkanlık kararnamesiyle düzenleneceği belirtilen değişiklikler ise Başkanın göreve başlama tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yeni Başkan tarafından düzenlenecek.)
***
Bir tarih hatırlatması daha yapalım. 2015 yılının 7 Haziran’ında yapılan seçimler sonrasında hükümet kurulamamıştı. AKP’nin bir “7 Haziran” daha yaşamak istemeyeceği açık. Bu nedenle, öncelikli olarak Seçim Kanununu değiştirmeyi önlerine koymuşlardı. Aradıkları, sağır sultanında duyduğu üzere, iktidarı kaybetmeyecekleri bir seçim sistemi!
7 Haziran seçimlerinde yüzde 41 oyla tek başına iktidar olamayan AKP, oyunun daha da düşme olasılığı varken iktidarı bırakmayacak formüller arayışında. Bulduğu formülse “az oyla daha çok milletvekili”. Sonrasında bunun yöntemini aramaya giriştiler.
Gündeme ilk olarak “daraltılmış tercihli sistem” geldi. Dillendirilen öneriye göre, siyasi partiler, her seçim bölgesi için milletvekili sayısının iki katı aday gösteriyor. Oy pusulalarında her partinin o seçim bölgesindeki milletvekili adaylarının isimleri yer alıyor. Oy kullanılırken, önce parti tercih ediliyor. Ardından da milletvekili adayı sıralamadan bağımsız işaretleniyor. Böylece sıralama değişebiliyor.“Milletvekili tercihi” aslında daha önce de denenmiş bir yöntem. Kısa bir süre sonra da vazgeçildi. Bu seferde öneri halindeyken hızlıca unutuldu. Zaten bu önerinin “tercih” kısmına değil, gözlerden kaçırılmaya çalışılan “daraltılmış” kısmına bakmak gerekiyor.
Bu nedenle, sonrasında gündeme giren “dar bölge seçim sistemi” aslında AKP açısından en uygun formül. Ancak Başkanlık seçimleri için MHP’ye duyulan ihtiyaçtan dolayı bu adım atılamadı. “Dar bölge”nin MHP’yi bitireceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Bu nedenle, MHP bu modele şiddetle karşı çıktı. Dar bölge seçim sistemi, her seçim çevresinin bir milletvekili çıkarması yani seçim çevresinde en çok oyu alan partinin milletvekilliğini almasına dayanan bir sistem. Bu durumda milletvekili sayısı 600 olduğuna göre, 600 ayrı seçim çevresi olması gerekiyor.
“Dar bölge”nin biraz farklılaştırılmış hali ise “daraltılmış bölge seçim sistemi”. Bu sistemde her milletvekiline bir seçim bölgesi vermemekle beraber seçim çevresi sayısını bugünün oldukça üzerine çıkarıyor. Bu durumda da, bir seçim çevresinden seçilecek milletvekili sayısı yürürlükte olan sisteme göre oldukça az (4 veya 5 kadar) olacak. Bu sistem Türkiye’de daha önce uygulanmış bir model. 1987 ve 1991 seçimlerinde Turgut Özal da bu modeli tercih etmişti.
Şu anda rafa kaldırılmış olsa da, Başkanlığa en uygun modelin “dar bölge seçim sistemi” olduğunu not etmek gerekiyor. Bu model Türkiye’ye (Mecliste) iki partili sistemi getirecektir. Bu nedenle, bir vadede tekrar gündeme girmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
***
Nihayetinde, bu yazı kaleme alındığında Meclis’te görüşülmeye başlanan ve bir gecede geçirilen “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile bu süreç “şimdilik” sonlandı. Seçim güvenliğini doğrudan ihlal eden hükümlerin yer aldığı teklif AKP ve MHP oyları ile yasalaştı. Cumhurbaşkanı onayladıktan sonra da yürürlüğe girecek.
Düzenlemenin merkezinde “ittifak” yer alıyor. Seçime girme yeterliliğini sağlayan partiler seçimlere ittifak yaparak girebilecek ya da başka bir partinin listesinden milletvekili adaylarını gösterebilecekler. İttifak yapan partilerin aldıkları geçerli oyların toplamının yüzde 10’u geçmesi halinde, bu siyasi partilerin her biri barajı geçmiş olacak. Yine, ittifaktaki partilerden birine veya her ikisine de mühür basılması halinde de pusulalar geçerli sayılacak.
Meclisten geçen metinde yer alan bir dizi düzenleme seçimlerin tamamıyla siyasi iktidarın kontrolüne geçtiğini, bu anlamı ile bağımsız bir niteliği kalmadığını gösteriyor. Birkaç örnek dahi ne kadar “ince” bir çalışma yapıldığını gösteriyor.
Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının YSK filigranı taşımaları durumunda geçerli kabul edileceği yönündeki düzenleme bir anlamı ile 16 Nisan Referandumu’nun hileli olduğunun da bir itirafı. Bu düzenleme önümüzdeki seçimlerin meşruiyetine ilişkin de şimdiden bir tartışma başlatmış durumda.
Aynı binada oturan seçmenlerin aynı seçim bölgesinde kalmak şartıyla farklı sandık bölgelerine kayıt yaptırabilecek olması yönündeki düzenleme akla hemen sahte seçmen tartışmalarını getiriyor.
Sandık Kurulu başkanlarının kamu görevlileri arasından belirlenecek olması, her bir sandığın kontrol altına alınmak istendiğinin işareti.
Sandık Kurulu başkanlarının yanında, seçmenlerinde bizzat kolluk kuvveti çağırabilecek olması ise, sandık kontrolünün başkanlarca sağlanamaması halinde sandık çevresindeki “görevlilerin” devreye gireceğini gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinde oy pusulalarının aynı zarfa konulabilecek olması ise kendi seçmenlerinin “geçersiz oy” kullanma olasılığını azaltmaya yönelik.
***
Tüm bu tartışmaların arasında yüzde 10’luk ülke barajı tabii ki yer almıyor. Bu arada, seçime girecek partilere yasal dayanağı olmadığı halde seçim örgütlenmesi zorluğu çıkarılmaya başlandığını da hatırlamak gerekiyor. Nüfus kayıtlarıyla oynanarak sahte seçmenler yaratıldığı yönünde ciddi iddialarda bulunmakta.
Tablo ufak tefek birkaç rötuş dışında tamamlanmıştır. Tekrarlayalım, seçimler tamamen AKP iktidarının kontrolüne geçmiştir. Seçimlerin güvenliği kalmamıştır.
Hal böyledir!
Tüm bu tartışmalara solun hukuk başlığı üzerinden müdahil olamayacağı ise açıktır.
Seçim sistemi tartışmaları, bir kez daha, örgütlü gücümüzü büyütmenin, siyasal ve toplumsal alanda etkili bir güç olmanın ne kadar elzem olduğunu bize göstermektedir.
Bu düzenlemelerle birlikte bir kez daha görmüş olduk ki, seçimlere yönelik olası bir manipülasyona da seçimlere hile karıştırılmasına da ve nihayetinde seçimin hemen ertesinde sonuçlarının tartışılır olması haline de ancak örgütlü bir halk hareketi ile müdahil olunabilir.
PUSULA | Seçim sistemleri: Adalet var mı?
Bu haber en son değiştirildi 18 Mart 2018 21:29 21:29
Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okullara gönderilen yazı ile ÇEDES projesinin uygulanması istendi ve…
Emlak Konut GYO A.Ş'nin KAP'a yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan'da şirket kuracağını belirtti.
Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, ülkede sıkıyönetim ilan edildiğini duyurdu.
Diyarbakır'da Narin Güran'ın cansız bedenini dereye sakladığını itiraf eden tutuklu sanık Nevzat Bahtiyar'ın "suçu üstlenmesi"…
AFAD verilerine göre Bursa, Mudanya'da 3.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Sarsıntının derinliği 7.01 kilometre…
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız'…