PUSULA | Bıçak sırtı: 90'larda basın/medya

PUSULA | Bıçak sırtı: 90'larda basın/medya

15-04-2018 12:20

1990'lar yeni medya ve telekomünikasyon sektörünün iktisadından beslenen bir teknolojik determinizm örneğine sahne oldu....

Cengiz Kılçer  

1990’lar yeni medya ve telekomünikasyon sektörünün iktisadından beslenen bir teknolojik determinizm örneğine sahne oldu. Bu yıllarda telekomünikasyon ve internet alanındaki şirket etkinliği, ilgisi ve yatırımlarında bir patlama yaşandı. Yeni medya yeni teknolojilerde çok çeşitli fırsatlar yaratıyor, işletme yapılarını ve işletmelerin müşterileriyle ilişkilerini değişime uğratıyor ve öte yandan da verimliliği ve yeni düşünceleri artırıyor gibi görünüyordu.[1] Bu dönem medyada bilhassa gazete dağıtım alanında tekelleşmenin yaşandığı, gazete emekçilerinin aylarca aylık almadan çalıştığı bir dönemdir.

Araştırmacıların ortaklaştığı nokta Türkiye’de geleneksel medya sahipliğinin (çoğunlukla aileden gazeteci ve ailenin gazetesinde yıllarca çalıştıktan sonra gazetenin sahibi ve yöneticisi olan sistemi) 24 Ocak 1980 kararları ile son bulmasıdır. Zira bu tarihten önce devlet gazete kâğıdının tek üreticisiydi ve tekel olduğu bu alanda basına büyük malî yardımlar yaparak kâğıdı piyasa fiyatının çok altında satmaktaydı. Ne var ki, 24 Ocak kararları ile beraber devlet bu mali destekleri kesince gazete kâğıdı normal piyasa değerlerine dönmüş, bunun üzerine bir de Özal hükümeti döneminde yapılan zamlarla birleşince kâğıt maliyeti büyük artışlar göstermiştir. Bu durum birçok gazete ve dergini kapanmasının yolunu açarken, mali kriz içindeki geleneksel gazeteci ailelerin sahibi olduğu yazılı basın organları asıl mesleği sanayici, tüccar veya inşaatçı olan sermaye sahiplerini eline geçmiştir.

Sermaye sahiplerinin basın alanına yüzlerini çevirmelerinin arkasındaki birçok nedenler arasında bu alanın itibarlı olmasına ek olarak uçsuz bucaksız kitlelere ulaşma olanağı da söz konusudur. Türkiye’deki medya şirketleri temelde kâr amaçlı, medya üretimine dayanan, nispi bağımsız yapılar değildirler. Türkiye kapitalizminde medya yatırımları, diğer sektörlerdeki işletmelerini garanti altına alma, politik güç elde etme gibi etmenlerle araçsallaşmıştır.

ANAP Hükümetleri, hem medyanın büyük sermayeye açılmasına, hem de bankacılık-finans sektörüyle bütünleşmesine ortam hazırladı. Turgut Özal, Özal, bir yasa ile bu hatları özerk TRT’nin kontrolünden çıkarıp, kendisine bağlı Ulaştırma Bakanlığı’na verince, TRT’nin pratik olarak tekelini ortadan kaldırıyordu. Uzan grubuyla işbirliği yaparak, kendi oğlu Ahmet Özal’a anayasanın kesin hükümlerine karşın, yurtdışından Türkiye’ye yayın yapan ilk özel televizyon şirketini kurduruyordu. Bu gelişmeler karşısında medya patronluğu aile geleneğinden gelen kişiler gazetelerini elden çıkararak sektörden çekiliyorlardı; Bab-ı Ali yerini İkitelli’ye bırakırken medya ile siyaset dünyası arasındaki kirli ve karanlık ilişkiler bambaşka bir hal alıyordu.

Asıl dikkat çeken hadise ise söz konusu medya/sermaye grupları çokta yeni olmayan bir süreçten beri hem medya sahibi olmayan diğer özel girişim sahipleriyle, hem de kendi aralarında keskin bir çekişme yaşanıyordu. İktidarın dağıttığı rant savaşlarında aç hayvanlar gibi avı paylaşmada sorunlar yaşıyorlar birbirleriyle dalaşıyorlardı. Örneğin Uzan grubunun çıkardığı Star gazetesinin ucuz fiyatla satışından keyfi kaçan Doğan Medyası Star’ın dağıtımını reddediyor, bunun karşılığında da Uzan grubu Doğan medyasının bütün dağıtım işletmesini transfer ederek karşı hücuma geçiyordu. 1996’da BİRYAY’ın kurulmasıyla başlayan tekelleşme süreci, 2000’den sonra Sabah grubunun el değiştirmesi sürecinde Doğan grubunun dağıtım organizasyonuna tek başına egemenliğiyle sürmüş ne var ki, 2002’de BBD Merkez’in kurulmasıyla yeniden iki şirketli ve rekabetçi bir yapı kurulmuştur. Ancak bu süreçten Doğan Dağıtım ve YAYSAT’ı kullanarak dağıtım pazarını ele geçiren Doğan grubunun kazançlı çıktığı görülmektedir.

Park Holding’inin getirdiği yeni sermaye ile Sabah grubu, Çukurova grubunun çıkardığı Akşam gazetesi ile de işbirliği yaparak, yeniden kendi dağıtım şirketini hayata geçiriyordu. Başka bir deyişle 90’larda basın, kendi üretimlerini daha etkin kılmak ya da kendi lehlerine yeni tekelci üstünlükler yaratmak amacıyla siyasal etkilerini kullanmak yoluyla piyasada daha başarılı bir biçimde rekabet etme çabası gösteriyorlardı.[2]

90’lı yıllar medya patronlarının, siyasi iktidar üzerindeki zorunu kullanarak kendi yararına devasa gelir sağlamanın kapısını açtı. Çoğu gazetede yönetici pozisyonundaki kişiler, iş takipçisine dönüştüler. Bu konuda en dikkat çekici örnek ise Doğan Holding’in Petrol Ofisi A.Ş’ı alması meselesiydi.  İş Bankası ve Aydın Doğan’ın şirketi Doğan Holding, Petrol Ofisini satın almak için İş-Doğan A.Ş’yi kurdu. Daha sonra bu şirket, aralarında devletin bankası Vakıfbank’ın da olduğu bankalar konsorsiyumundan borç alarak POAŞ’ı satın aldı. Böylece şirket 1.2 milyar dolarlık yükün altına girdi. Ancak İş-Doğan, halka açık kârlı Petrol Ofisi ile birleşerek, borcu Petrol Ofisi’ne ödetmek istedi. Bu operasyon sonunda, ceplerinden para çıkmayacak, kendi kendini ödeyen Petrol Ofisi’ne de sahip olacaklardı. Bu dünyadaki özelleştirme uygulamalarında bir ilkti. Çünkü İş-Doğan, Petrol Ofisi’ni satın alırken borca giriyor, hem bu borcu ödettirmek, hem de teminat göstermek için, satın aldığı şirketle birleşiyordu. Devlet sattığı POAŞ hissesinin parasını, yine sattığı POAŞ’tan istiyordu. Üstelik bu operasyon Doğan Grubu’nu zengin ederken, devlet hem parasını zamanında alamıyor hem de trilyonlarca lira Kurumlar Vergisi’nden vazgeçiyordu. 90’larda medya sahipleri bakanlar kurulunun belirlenmesinde söz sahibi olduklarını iddia edecek denli güçlenmişlerdir. Yine bu dönemde çok sayıda basın emekçisinin de işsiz kaldığı bir süreçtir. Son kertede ise medya-siyaset-sermaye üçgenindeki bıçak sırtında yaşayanların aslında medya/basın emekçilerinin olduğunu da unutmamak gerek.

[1] Wayne, Mike. Marksizm ve Medya Araştırmaları: Anahtar Kavramlar, Çağdaş Eğilimler (İstanbul: Yordam, 2009).

[2] Wallerstein, Immanuel, (1996), Tarihsel Kapitalizm, (çev. Necmiye ALPAY), İstanbul: Metis Yayınları.


1.Yazı | Babıali’den plazalara: Basının medyaya dönüşmesi

2.Yazı | Medya iktidarın fahişesidir!