Bir yalancılık öyküsü: Adnan Oktar
Gerici, bilim düşmanı, şantajcı bir tarikat lideri olan Adnan Oktar, önce, evrim karşıtlığı, bilim insanlarını hedef göstermesi, yayımladığı kitaplar ve dergiler, düzenlediği etkinlikler, gerçek dışı fosil kayıtlarıyla bilinen, üniversitelerde gericilere de su taşıyan biri olarak tanıdık.
Adil Nevzat Sarmal
Gerici, bilim düşmanı, şantajcı bir tarikat lideri olan Adnan Oktar, önce, evrim karşıtlığı, bilim insanlarını hedef göstermesi, yayımladığı kitaplar ve dergiler, düzenlediği etkinlikler, gerçek dışı fosil kayıtlarıyla bilinen, üniversitelerde gericilere de su taşıyan biri olarak tanıdık.
Bir süredir ise cemaatine yapılan operasyonlarla, arkası kesilmeyen skandal gelişmelerle gündeme gelmeye devam ediyor.
Ancak biz başa dönelim; Türkiye’de evrim kuramına yönelik saldırıların en fazla yoğunlaştığı dönem 12 Eylül 1980 faşist darbe ile başladı desek yanlış olmaz. Darbenin sonuçlarından biri laik-bilimsel eğitimin ortadan kaldırılmasının önünün açılması ve tabii ki anti-komünizmin güçlenmesi olmuştu. Dolayısıyla bilimsel eğitim bir kenara itilerek gerici oklar evrim kuramına yönlendirilmişti. 1980 dönemi sonrasında, 1985 yılına gelindiğinde dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçler, ABD merkezli Yaratılış Araştırmaları Enstitüsü (Institute of CreationResearch-ICR) ile iletişime geçti. Bu enstitü tarafından hazırlanan kitapların çevirisinin yapılmasını sağlayarak öğretmenlere dağıtmış, Evrim kuramına karşı ‘’Yaratılışçılık’’ı çıkartılmıştı. 1992 yılında ise ICR’nin Actsand Facts’de yayımladığı dergide şu sözlerine dikkat çekmek gerekiyor:
“1980’li yılların ortalarında bir gün ICR, Türk Milli Eğitim Bakanı Sayın Vehbi Dinçerler’den, davetsiz bir telefon aldı. Dini bütün bir müslüman olarak Sayın Dinçerler yaratılışa inanıyordu (yaratılışın Kur’an’daki anlatımı İncil’deki ile hemen hemen aynıdır). Türk Hükümetinin bir üyesi olarak, tüm eğitim sistemine vakıf olduğu için okullarında baskın olan laik temelli salt evrim öğretimine son verip, bunun yerine yaratılış ve evrime eşit zaman ayrıldığı iki modelli bir sistemi getirmek istiyordu. Bunun sonucu olarak yaratılışın bilimsel (İncil’deki değil) kanıtlarını içeren ICR’nin çeşitli kitapları Türkçe’ye çevrildi ve Türkiye’de tüm okul öğretmenlerine dağıtıldı.”
Türkiye’deki evrim karşıtlığını biraz daha kazırsak Adnan Oktar’ın, hocası olan Fethullah Gülen ile birlikte lise ders kitaplarına kadar girdiklerini görürüz. Komünizme saldırılarıyla birlikte yaratılışçılığı inşa ediyorlardı. Gülen o dönem en çok “Komünizm ile Mücadele Derneği”ndeki rolü ile biliniyordu. 1970 yılında da “Yaratılış Gerçeği ve Evrim” isimli kitabı ile…
Tekrar Vehbi Dinçerler’e dönersek; “Biz yasakçı değiliz, evrim teorisinin yanında yaradılış teorisinin de okullarda okutulmasını istiyoruz.” ifadeleri, 1980 yılında dönemin ABD Başkanı Reagan’ın “Evrim teorisi hakkında ciddi endişelerim var” sözleri ile elbet bir paralellik taşıyor. Dolayısıyla darbenin niyeti, nedenleri, sonuçlarına bakıldığında Amerikancı yanını görmemek için kör olmak gerekir.
Laik ve bilimsel eğitime yapılan bu saldırı gericiliğin inşası için “harika ortamda’’ bugüne kadar devam etti. Bunun mimarlarından biri de tabii ki Adnan Oktar (Harun Yahya) olmuştu.
Evrim karşıtlığının çıkış noktası olan kiliseler kendi düşüncelerini sarsan bir kurama karşı dünyada birçok evrim karşıtı organizasyonun da öncüleri oldular. Bunun ülkemizdeki yüzü de Adnan Oktar olmuştu.
Adnan Oktar gericiliği, argümanlarını, ABD’deki Yaratılış Araştırmaları Enstitüsü (ICR-Institute of CreationResearch) ve kendisinin başını çektiği BAV (Bilim Araştırma Vakfı) ile “bilimsel veriler” üzerinden sahtekarlığa devam etti. ICR, Türkiye’deki evrim kuramı karşıtı çalışmaları destekleyip yönlendiriyordu. Adnan Oktar ise bunu Siyasal İslamcılığın argümanlarına dönüştürüyordu. “Yaratılış Atlası” adlı çarpıtma kitabı da aslında bilim düşmanlığının ve gericiliğin “akademik” atlası olmuştu. Adnan Oktar gibi figürlerin altından gerici tarikatçılık çıkar. Gericiliğin altından çıkacak olan da bilim düşmanlığı, piyasacılık, barbarlık ve işbirlikçilikten başka bir şey olamaz, tıpkı bugün yaşayarak gördüklerimiz gibi….