CHP’nin unuttuğu bağımsızlık
21-01-2018 16:00PUSULA | CHP’nin unuttuğu bağımsızlık
Zafer Aksel Çekiç
Türkiye’nin kurucu partisi CHP’nin kapitalist yolu seçmesiyle emperyalizme karşı olmak yerine uyum geliştirdiğinin ve bugün artık burjuva düzeninin bir parçası olarak emperyalizmi sorun etmediğinin anlaşılması gerekiyor.
Türkiye’nin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) muhalefet ediyor olması onu diğer alanlarda olduğu gibi dış politika alanında da düzen dışı veya karşıtı bir konuma taşımıyor. Türkiye’de reformizme yelken açmış solun zaman zaman kollarının altına sığındığı CHP’nin bu anlamda Türkiye ve emperyalizm ilişkilerine bakışı gündemde pek yer edinmese de aslında bir düzen partisi olduğunun da en açık göstergelerinden.
Türkiye, bir süredir emperyalizm ve emperyalist ülkelerle ilişkilerin siyasi gündemin sıcak konularından olduğu bir dönemden geçiyor. Bu dönemde, Türkiye’de sol adına Kürt siyasi hareketi ile CHP arasındaki salınımda hiç değişmeyen ise bu iki siyasi öznenin emperyalizme yaklaşımları ve onunla olan ilişkilerinin özenle gözden uzak tutulmaya çalışılması oluyor.
CHP Programı’nda NATO
Siyasetin program konusu olduğu söylenebilir. Farklı siyasi partilerin güncel ve tarihsel ya da kısa ve uzun vadeli çıkar ve hedefler açısından farklı yaklaşımları esas olarak programları etrafında anlaşılabilir. Yine de aynı sınıfı temsil edilen partiler arasında temel doğrultunun aynı olacağı görülecektir.
CHP’nin “Çağdaş Türkiye İçin Değişim” üst başlığını taşıyan programının dış politikayı işleyen üçüncü bölümüne bakıldığında barış üzerine uzun bir girişin ardından ilk somut önerisini NATO’nun yeni üyelerin katılımıyla uluslararası alanda güvenlik ve istikrarın sağlanmasına daha büyük katkıda bulunması gerektiğini düşündüğünü ve bu amaçla NATO üyeleri arasında tam bir uyum, dayanışma ve işbirliğinin sağlanmasının İttifakın görevini en etkili biçimde yapmasına katkı sağlayacağı görüşünde olduğunu ilan ederek yapıyor.
Emperyalizmin savaş örgütüne yüklenen bu olumlu anlam ve herhangi bir ilkesel çerçeve dahi sunmadan barış üzerine hamasi satırların ardından gelen bu öneriler ile zaten CHP emperyalizme bakışını daha en baştan ortaya koyuyor.
CHP, NATO örgütüyle ilişkilerin güçlendirilerek devam etmesini ve NATO’nun “caydırıcı” bir güç olarak, barış ve istikrarın sürdürülmesine yönelik olduğunu iddia ettiği görevini etkin olarak yerine getirmesini ve konumunun yeniden belirlenmesine aktif katkının sürdürülmesini amaçladığını da açıkça ilan etmekten geri kalmıyor.
Oldukça dağınık ilerleyen parti programında CHP’nin kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi ve özellikle Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede bu silahların ve fırlatma araçlarının konuşlandırılmaması için özel çaba gösterilmesi gerektiği görüşünde olması da dikkat çekiyor. Bu söylemin hedefsizliği ve ilkesizliği utangaç bir şekilde ABD’nin söylemine paralellik oluşturuyor.
CHP Programı’nda Avrupa Birliği
İlerleyen satırlarda CHP’nin başından beri Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğini desteklediği vurgulanırken içinin nasıl doldurulacağı bilinmeyecek “eşit koşullu, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerine saygılı, onurlu tam üyelik” olarak tarif edilen bir ilişki koşuluyla pozisyonun “onurlu pazarlık”tan öteye olamayacağını ifade etmektedir.
Nitekim, Türkiye’nin tam üyelikten dışlamayı ve Türkiye’ye özel bir statü vermeyi öngören politikalarının AB’nin resmi görüşü haline dönüştürülmesi halinde, başta Gümrük Birliği olmak üzere mevcut taahhütlerin gözden geçirilmesinden öteye bir kararlılık gösterilmemesi de CHP’nin emperyalizm karşısındaki işbirlikçi tutumunun özel bir farklılık göstermeyeceğini anlatıyor.
CHP için Avrupa Birliği paylaştığını ifade ettiği “yenilenmiş Lizbon Stratejisi’nin, daha verimli, daha yenilikçi ve rekabet yeteneği yüksek bir Sosyal Avrupa hedefi” oluyor.
Geçmişten bugüne yenilenen CHP
CHP’nin programında yer alan bu görüşler bizim için şaşırtıcı değil. Elbette bugün CHP’nin kuyruğuna takılanlar da bunları görmezden gelmek için kırk dereden su getirirler. Ancak biraz tarihi belgelere bakarsak CHP’nin bugünkü yeri de daha anlaşılır olabilir.
CHP’nin 1976 Programı’nda NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin (o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu) adını bulamazken bugün programın temeli bu emperyalist örgütler üzerinden tarifleniyor. Nitekim bu doğrultuda 2008’den beri Brüksel’de AB Temsilciliği ve 2013’ten itibaren Washington’da ABD Temsilciliği açmış olan bir partiden bahsediyoruz. CHP’nin artık emperyalizmle ilişkilerini geçmişte olduğu gibi gizlemeye dahi ihtiyaç duymadığı görülüyor.
Türkiye’nin kuruluşunda karşısındaki emperyalist kampla uzun yıllar cephede mücadele eden kadroların kurduğu bir siyasi parti olarak CHP’nin “bağımsızlıkçı” bir çizgide başladığını savunmak belki altı bütünüyle boş olmayan bir iddiaydı. 1970’lerde yükselen işçi sınıfı hareketine ve sosyalist harekete karşı düzenin dengelemek için CHP’yi kullandığı dönemde veya ulusalcı siyasetin CHP’de temsil edildiği 1990’lar ve 2000’lerde bu çizginin bir dereceye kadar özde savunulduğu dahi tartışılabilirdi.
Ancak bugün CHP’nin 1923 Cumhuriyeti’nin tamamen yıkılması ve yerine 2. Cumhuriyet’in yerleştirilmesi sürecinin temel mutabakatına bağlı kaldığı bir dönemde CHP’nin dış politikayı “devletli” bir tarzla da olsa ele alışının özünde AKP’nin temsil ettiği çizgiden farklı olmadığı ve olamayacağı tartışma götürmemeli.
Türkiye’nin kurucu partisi CHP’nin aslında daha kapitalist yolu seçmesiyle emperyalizme karşı olmak yerine uyum geliştirdiğinin ve bugün artık burjuva düzeninin bir parçası olarak emperyalizmi sorun etmediğinin anlaşılması gerekiyor.