ABD emperyalizmine karşı “ABD Kovulmalı! Bu Düzen Değişmeli!” diyerek mücadeleye çağıran aydınlar, yazarlar ve emekçiler şimdi bu çağrı kapsamında dün İstanbul Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde bir araya geldi.
TKH’nin çağrısıyla başlatılan kampanya çerçevesinde, dün “Emperyalizme Karşı Mücadele Konferansı” düzenlendi.
Konferansın ilk oturumunda “Emperyalizme bağımlı Türkiye gerçeği” başlığında konuşmacılar katkılarını sunarken, konferansın ikinci oturumunda ise “Emperyalizme karşı mücadelede solun görevleri” konusu ele alındı.
Konferansta konuşmacı olacak Ali Öztutan (İYİ-SEN Genel Başkanı), Aysel Tekerek (TKH Genel Başkanı), Barış Terkoğlu (Gazeteci, Yazar), Deniz Hakyemez (Yazar, Akademisyen), Ender Helvacıoğlu (Yazar, Yayıncı), Prof. Dr. İzge Günal (Akademisyen), Prof. Dr. İzzettin Önder (Akademisyen), Mustafa Kemal Erdemol (Yazar, Gazeteci), Mustafa Köz (TYS Genel Başkanı, Şair), Nuray Yeni (İKD Genel Sekreteri), Semiha Özalp Günal (Akademisyen), Şükran Soner (Yazar, Gazeteci) ve Tülin Tankut (Yazar) katkılarını sundu.
Konferansta sendikal hakları için mücadele eden Cargill, Flormar ve insanlık dışı çalışma karşı ayağa kalktıkları için tutuklanan 3. havalimanın işçilerinin direnişi de selamlandı ve destek mesajı okundu.
Konferans adına açılış konuşmasını Akademisyen Prof. Dr. İzzettin Önder gerçekleştirdi. Konuşmasında emperyalizmin bir sistem olduğuna dikkat çeken Önder, sistemle parçalı değil bütünlüklü bir mücadele verilmesi gerektiğini belirtti. Önder’in açılış konuşmasından satırbaşları şöyle:
Emperyalizm dediğinizde kesinlikle unutulmaması gereken şey sistemdir. Emperyalizmle mücadele kapitalizm ile mücadeledir. Emperyalizm ve kapitalizm ile mücadelede halkın mesajlarının alınması gerekiyor. Emperyalizm sistemle uyumludur, sistemin mekanizmasıdır. Emperyalizm, sermaye olarak giriyor, üst siyasi yapı, eğitimsel yapı olarak giriyor ama ilk etapta ekonomik olarak giriyor.
Bizim mücadelemiz zor bir mücadeledir. Bu bir sistem meseledir ve sistemle parçalı mücadele edilemez, bütünlüklü mücadele edilmesi gerekir. Bunu da açıkça yapmamız ve söylememiz gerekiyor. Eğitim kurumlarından başlamamız gerekiyor çünkü ideolojik mücadele oradan başlıyor. Üniversitelerden başlamak lazım, onun için üniversiteler çökertiliyor zaten çünkü yeniden yapılandırılması için. Eğitimle başlamak lazım, o yüzden eğitim çökertiliyor, kafalar uyuşturulmaya çalışılıyor bunlar anlaşılmasın diye. Dolayısıyla iktidarımızın yaptığı projeler halka yönelik değildir. Emperyalizmin çıkarlarına yöneliktir. Onların işleyişinin anlaşılmamasına yöneliktir. Çok yönlü bir ahtapot ile karşı karşıya olduğumuz unutulmamalıdır.”
İzzettin Önder’in açılış konuşmasının ardından 1. oturum başladı. 1.oturumda ilk söz alan Akademisyen Deniz Hakyemez oldu. Hakyemez “Emperyalizm ve Türkiye” başlığıyla tebliğini sundu. Sunumunda emperyalizmden bahsedilecekse içerideki işbirlikçiler hakkında konuşmanın zorunlu olduğunu belirten Hakyemez, “AKP karşıtı olmadan, AKP’ye karşı mücadele etmeden, kapitalizme karşı mücadele vermeden emperyalizm ile mücadele etmek mümkün değil.” dedi. Hakyemez şu ifadeleri kullandı:
“Emperyalizmden bahsedilecekle içerideki işbirlikçiler hakkında da konuşmak zorundayız. Niye anti emperyalist demeye başladılar AKP’ye? Fethullah Gülen’le mücadele, Amerika ile hırgür, PKK, PYD ile mücadele ve Rusya’ya yakınlaşmak zorunda kalması. Hepsinin temelinde Amerika ile hırgür var. Bu da Amerika’dan daha çok Amerikancı olmak istediği için orta çıktı. Çünkü ‘Esed’ demeye devam etmek istiyordu, halifelik hayalleri vardı, hala var. Sunilerin hamisi olmak istiyor Ortadoğu’da. Amerika, Rusya-Suriye-İran cephesini yaramayınca daha dengeli bir şekilde gitmek zorunda kaldı. Kendi adamlarından bir kısmını tasfiye etmeye kalktı ve bu da Müslüman Kardeşler’di ama AKP bundan vazgeçmek istemedi. Bütün aralarındaki hırgür böyle ortaya çıktı, Amerika da onu terbiye etmek istedi.
Şimdi diyorlar ki emperyalizme karşı bir cephede olması daha iyi değil mi? Daha iyi evet, cihatçı beslemek yerine cihatçı toplamak durumuna geçiyor. Bu arada ülkenin içi boşaltılmış durumda. Dolayısıyla AKP karşıtı olmadan, AKP’ye karşı mücadele etmeden, kapitalizme karşı mücadele vermeden emperyalizm ile mücadele etmek mümkün değil.
Hakyemez’in ardından Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Mustafa Köz ‘kültür emperyalizmi’ konusunda tebliğini sundu. Emperyalizmin büyük oyunlarından biri de kişileri yalnızlaştırması ve yabancılaştırması olduğuna dikkat çeken Mustafa Köz, eğitimde bilimselliğin önemine dikkat çekerek “Evrensel bir bilim politikası ancak özgür, özerk bir eğitimle olur, bunun için mücadeleye devam diyorum.” dedi.
Mustafa Köz’ün tebliğinden satırbaşları şöyle:
Sermayenin ve kapitalizmin, emperyalizmin büyük oyunlarından biri de yalnızlaştırması, yabancılaştırmadır. Bunun için önemli bir aracı kullanırlar: Beyin göçü. İktidar da bunun önemli ortaklarından biridir. Yalnız bugün değil, 1950’de hatırlayın Demokrat Parti “Küçük Amerika” dedi, olduk küçük Amerika. Özal ne diyordu, “ben zenginleri severim”… Bu şekilde yürüyen iktidarların ulusal hiçbir şeye katkısı olmayacağını ve sadece sermaye sınıfının ortaklığını sağlayacağını bilmek gerekir.
Irak işgalini düşünün, kütüphanelerin, müzelerin yağmalandığını biliyoruz, o eserler nerede, Batı’da. Savaşların bir yönü de budur, kültürleri alt üst edip kendi tarafına çekmek ister. Çözüm ise dildeki, sanayide, teknolojide ki işgali bilmek ve buna göre plan yapmak. Bilimsel özgür bir üniversite için mücadele etmek ve liselerdeki mücadeleyi diri tutmak gerekiyor. Evrensel bir bilim politikası ancak özgür, özerk bir eğitimle olur, bunun için mücadeleye devam diyorum.
Köz’den sonraki konuşmacı Yazar Tülin Tankut, “Emperyalizm kadına bakışı’nı konu olarak ele aldığı tebliğinde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sermaye egemenliğinin kurulmasında oynadığı rolün kadınlara karşı acımasızca kullanıldığını belirtirken, tüm kadınları solun ilkelerinden ödün vermeyen muhalefette yer almaya çağırdı.
Tankut’un sözleri şöyle:
Son 30 yıldır dünya genelinde uygulanan neoliberal politikalardan en çok kadınlar ve çocuklar zarar gördü. Bu politikalar uygulanırken dış ve iç güçler birlikte hareket etti. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sınıfsal egemenliğin kurulmasında ve korunmasında oynadığı rolü kadınlara karşı acımasızca kullandılar.
Emperyalizmin verdiği zararlar elle tutulmadığı için fark edilmesi zordur. Dünyada genel eğilim kadının hala ikinci sınıf vatandaştır. Devlet kadını yurttaş olmasından önce eş, anne olarak görür ve kadının üretim içindeki rolünü de aile bütçesine katkı olarak değerlendirir. Geniş kadın kitlelerinin bilinçlenme ve özgüven kazanmaya ihtiyacı var. Tıpkı sömürülen, baskı gören, ezilen diğer kesimler gibi. Ancak unutmayalım ki küresel medya ve onun dünyanın her yerine uzanan kolları kitlelerin sınıfsal eşitsizliğinin yapısal gerçekliğini görmelerini engellemek için tüm ideolojik aygıtlarını seferber etmiştir.
Özetle; nüfusun yarısını oluşturan kadınlar olarak, haklarımız için örgütlü mücadele verirken, emperyalizme karşı çıkan, emeğin çıkarlarını gözeten, solun ilkelerinden ödün vermeyen, toplumsal muhalefet içinde bir an önce yerimizi almamızı diliyorum.
İlk oturumun son konuşmacısı Prof. İzge Günal ise emperyalizmin girdiği yerlerde gericiliği tasfiye edeceği gibi bir yanılgıya düşüldüğüne dikkat çekip aksine girdiği yerlerde öncelikle gerici sınıfla işbirliği yaptığını vurguladı.
Günal’ın sözleri şu şekilde:
Her ne kadar herkes emperyalizme karşı olduğunu söylese de, sağından-solundan, bir şekilde emperyalizmde biraz uygarlık, biraz medeniyet, biraz teknolojik, biraz bilim bulunuyor ve sonra buna sığınarak emperyalizme karşı olmak adına emperyalizm ile ortak işler yapılıyor. Halbuki hiç de böyle değil. En baştan baktığımızda bu kapitalistler kendi iktidarlarını kurduklarında iktidarlarını sağlamlaştırmak için işçi sınıfına karşı tavır aldılar. Yeni yollar ararken buldukları bir tanesi de gerici sınıflarla işbirliği yapmak oldu… Şöyle söylenebilir; gericiliğin teorik açıklaması, aslında kapitalizm ve emperyalizm teorisinin eklemlenmesi ile olur… Kafa karışıklığının en temel nedeni, işte emperyalizm girdiği yerde gericiliği, gerici sınıfı tasfiye eder, kapitalizmi geliştirir, bir anlamda ileridir, tabii ki böyle değil. Emperyalizm girdiği yerlerde öncelikle gerici sınıfla işbirliği yapıyor.
Emperyalizm kapitalizmi geliştirmez. Koyduğu kurallarla, patent yasalarıyla, yeni uzmanlık alanları çıkarıyor, bilim politikasına müdahale ediliyor, hepsi kendi istekleri doğrultusunda. Emperyalizm kendi mezar kazıcılarını yaratmıyor sadece, kendi mezarını da kazıyor.
Konferansın “Emperyalizme karşı mücadelede solun görevleri” konulu ikinci oturumunun ilk konuşmacısı Gazeteci Yazar Şükran Soner oldu. Soner, “Emperyalizmin dünden bugüne değişimi, saldırganlığı ve insan ömrü boyunca etkisi’ konulu tebliğinde şu ifadeleri kullandı:
İnsanın güdülenmesinde medya gücü de kullanıldıkça bir bireyi, toplumun kabul gördüğü birinin beynine ahtapot gibi giriyor emperyalizm. Onun beyninden o güdülemeyle bütün algılamalar alt üst haline geliyor.
Emperyalizmin verileriyle baktığınızda nasıl bu kadar daha az ülkede, elde ve daha karmaşık ilişkiler ağı içerisinde bu kadar çarpık sömürü ve vahşetin yaşandığını, solun neden bu kadar dağıldığını, Marksizmin değerlerinden nasıl bu kadar uzaklaşılıp tuzaklara düşülebildiğini sorgulamamız gerekiyor.
Emperyalizmin bugünkü yol alışı ile ilgili insanlık tarihinin en vahşi, en hızlı ve kısa evreli, dünyayı gerçekten yok etmeye giden insanın da baş odaklı suç ortaklığı yaptığı sürecin silahına bakmak gerekiyor. Orada da beynimize yönlendirilmiş tuzakları görmemiz gerektiğine inanıyorum. Beynimizdeki özgürlük, ayrımcılık, demokrasi, insan hakları, sömürü, emperyalizm ile ilgili bütün kavramlar için bunu kırmaya yönelik nasıl işbirliği yapabiliriz Türkiye ölçeğinde ve dünya ölçeğinde. Biz çoğunluktayız. Bedel ödeyenler çoğunlukta ve insanlık giderek çok hızlı ve dünya adına da çok kötü kayıplar yaşıyor. Bu kadar büyük çoğunluğa rağmen bu kadar acımasız bir vahşete nasıl seyirci kalınabiliyor? Birincisi inançlar üzerinden tuzak, ikincisi her tür alt kimlik üzerinden tuzak. Bu tuzakları kırmak üzere yeni cepheler oluşturmamız gerekiyor.
Bu oturumun ikinci konuşmacısı Gazeteci Yazar Barış Terkoğlu, ‘Emperyalizm ve sol başlıklı’ tebliğini sundu. Türkiye’de son dönemde emperyalizm karşıtı mücadele ve çıkışları gerçekleştiren siyasal öznelerin bir elin parmağını geçmediğine dikkat çeken Terkoğlu, “Solun yapması gereken şey cesurca AKP’mi, MHP’mi, CHP’mi diye bakmadan kendi ilkelerine yaslanarak anti emperyalizmi, cumhuriyeti, aydınlanmayı, laikliği savunmak” dedi.
Terkoğlu’nun ifadeleri şöyle:
Türkiye’de bundan 20 yıl önce sol dediğiniz Amerikan karşıtıdır. Bugün sol kavramının önüne mutlaka bir sıfat ekleyerek tarif edilmesi gerekiyor. Bunlarsız bir sol tarif edilemez oldu. En ortaklaştığı anti emperyalizm bile solun adına büyük bir aşındığı dönemden geçtiğimiz için oluyor. Bunu yaşamamızın nedeni kavramların kendisinden kaynaklanmıyor. Bir tür zihniyetin kendisini ister kirlenme ister dönüşüm diyin solun içerisine doğru yerleşmesi ve ilkelerini, felsefesini derinden etkilemesi vardır.
Solun tarihsel olarak bütün renklerini bir yerde toparlamam gerekirse hem ekonomik, hem siyasi, hem de felsefi olarak insanları aydınlanmış bir kafayla çoğunluk lehine dünyayı değiştirmeye çalışan kişi olarak tanımlamam gerekir. İşte bu kavram artık tartışılabilir hale geldi.
Örnek vermek gerekirse, 2008 yılında Obama başkan seçildiğinde ilk ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirmişti. Bundan 15 yıl öncesinde Amerikan başkanı gelse, hatta Pentagon’dan bir yetkili gelse sokaklarda eylemler, partilerden açıklamalar, sendikalardan eylemler… Farkında mısınız bilmiyorum ama son 10 yılda Türkiye’de bir Amerikan yetkilisi, üstelik Suriye’de savaşı kabul ettirmek için yani tüm halkı ilgilendiren bir konu hakkında geldiğinde bir elin parmağını geçmeyecek kadar siyasi parti tepki göstermiştir. Bir diğeri ise; 2003 yılında Irak Savaşı’nda şimdi liberal diye eleştirdiğimiz sol dahi o dönem sokağa çıkmıştı. Bugüne bakıldığında Amerika, müdahaleciliğini öyle ya da böyle kabul ettirmeye çalışmış.
Erdoğan’ın Amerika ile kavgasından bir anti emperyalizm çıkmaz, solun yapması gereken şey cesurca AKP’mi, MHP’mi, CHP’mi diye bakmadan kendi ilkelerine yaslanarak anti emperyalizmi, cumhuriyeti, aydınlanmayı, laikliği savunmak. Bizi özgürleştirecek olan, bağımsızlaştıracak olan şeyin bu olduğunu düşünüyorum.
Üçüncü konuşmacı olarak sözü alan Yazar Ender Helvacıoğlu, “Antiemperyalizm tartışmaları” üzerine tebliğinde şunları söyledi:
“Emperyalizm işine gelmeyen kesimlere karşı müdahale eder. Bir devrim hareketinin, sosyalizan bir hareketin ister istemez anti emperyalist olması gerekiyor. Bir devrimcilik türü çıktı; gelsinler bizi kurtarsınlar! Bunlar emperyalizme ilericilik atfeden, bugün ülkemizdeki iktidardan kurtulmak için emperyalizmden medet uman bir devrimcilik türüdür bu. Bu eylem tarzı ezilme üzerine kuruludur. Bir de devletçi yaklaşım var. Burada da “aynı gemideyiz” bakış açısı var. Bu insanlık, uygarlık tarihini devletlerarası mücadele olarak tarif eder ve çok tipik bir burjuva anlayışıdır. Tam da anti emperyalist mücadeleyi zayıflattığı için bu anlayışlara karşı çıkılmalıdır. Çünkü emperyalist müdahalelere karşı bizzat ülkemizin zayıf karnı, işte o geminin kaptanlığını yapan kesimlerdir. Emperyalizmin ülkemizde yaygınlaşması, konuşlanması, sömürmesi işte o gemide kaptanlık yapanlardır.”
İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası (İYİ-SEN) Genel Başkanı Ali Öztutan, “Antiemperyalist ve işçi sınıfı mücadelesi” başlıklı tebliğinde, Türkiye’deki sınıf mücadelesinin anti emperyaliz bir karakter taşımaması halinde o mücadelenin varabileceği bir yol olamayacağına dikkat çekerek, “Bizim açımızdan bu mücadeleyi yükseltmemiz kaçınılmaz. Biz bu memleketten emperyalizmi söküp atamazsak zaten Türkiye’de devrimci bir iktidara varamayız.” dedi.
Öztutan’ın açıklamaları şöyle:
Bugün ülkemize baktığımızda 3. Havalimanında Türkiye kamuoyunda inşaat işçilerinin gündeme gelmesi birkaç kişinin ya da başarısız bürokratın uyguladıkları politikalar değildir. Ülkemiz her geçen gün askeri olarak, kültürel olarak daha bağımlı hale gelmiştir. Bugün hangi konuyu ele alırsak alalım işçi sınıfı gerçekliği üzerinden, işçi sınıfı iktidarını hedefleyenleri de geriye düşürüyor.
İşçi sınıfı mücadelesi özellikle reel sosyalizmin çözülmesiyle, emperyalizmle kavga işçi sınıfı mücadelesinden uzaklaşmaya başlıyor.
Şimdi siz Türkiye’de sınıf sendikacılığı yapmayacaksanız, işçi sınıfının iktidarını hedeflemeyen bir mücadele programıyla hareket ediyorsanız bunun bir anlamı vardır. Ama siz Türkiye’de devrimciliğin altını çizip işçi sınıfının iktidarını hedeflediğini düşünüp, Türkiye’deki sınıf mücadeleniz de anti emperyalist bir karakter taşımıyorsa o mücadelenin varabileceği bir yol yoktur. Düzen içinde kalmaya, yoksullaşmaya, sermaye sınıfının bugün işçi sınıfına yaşattıklarına devam et derler.
Bizim işçi sınıfının tarihsel çıkarları ile güncel çıkarlarını birleştirerek emperyalizm karşıtı mücadeleyi vermemiz gerekiyor. Bizim açımızdan bu mücadeleyi yükseltmemiz kaçınılmaz. Biz bu memleketten emperyalizmi söküp atamazsak zaten Türkiye’de devrimci bir iktidara varamayız. Çünkü Türkiye devrimi anti emperyalist bir karakter taşıyacaktır.
Konferansın son konuşmacısı İKD Genel Sekreteri Nuray Yenil ise “Emperyalizm, savaş ve kadın mücadelesi” konulu tebliğinde şunları söyledi:
90’lı yılların başında şöyle bir propaganda vardı: İki kutuplu dünya sona eriyor, artık dünyaya huzur gelecek, soğuk savaş dönemi kapandı gibi hikayeler anlatılıyordu. 90’lı yıllardan bugüne savaşların bitmesi bir yana emperyalizmin savaşı tek siyasi araç olarak kullandığı bir dönemden geçiyoruz. Savaş bütün emekçi sınıflar için büyük bir yıkımdır. Ama özellikle kadınlar açısından bakıldığında daha büyük yıkımlara sebep olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla 90’lı yılların başında insanlar büyük vaatlerle yapılan propaganda bugün biz emekçi sınıflar ve kadınlar açısından aslında büyük bir yıkımın eşiğine gelmemize neden olmuştur. İşçi sınıfının mücadelesinin geri çekilmesi, reel sosyalizmin çöküşü ve akabinde bugün bölgemizde, Ortadoğu’da, Afrika’da, değişik ülkelerde emperyalizmin at koşturduğu bir dönemden geçiyoruz.
Konferansın kapanış konuşmasını TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek gerçekleştirdi. Tekerek konuşmasında meclisteki milletvekillerine hitaben yazılan ‘yetkinizi kullanın’ mektubundan ve muhataplarının suskunluğundan bahsederek “Anti-emperyalist mücadele geçmişte olduğu gibi bugün de biz sosyalistlerin, komünistlerin öncülüğünde gerçekleştirilecektir. Bu ülkede yurtseverler var, ilericiler var, direnişe geçen emekçiler, boyun eğmeyen kadınlar var. Bu ülkede aynı zamanda iki yüzlü bir AKP iktidarı da, şekilsiz bir AKP karşıtlığı da var. Bugün AKP karşıtlığı, anti-emperyalist, anti-kapitalist, laik, sınıf mücadelesi kimliği kazanmadığı her an, bu AKP karşıtlığı AKP’yi zayıflatmamakta; hatta dönem dönem önünü açmakta, kuvvetlendirmektedir.” dedi. Konuşmasına “Bu ilkeler ile arasına mesafe koymak, yapılacak en büyük hata olacaktır” diye devam eden Aysel Tekerek, “Cumhuriyetçi olup ABD’ci olamazsınız, halkçı olup Avrupa Birliği’nden yana olamazsınız. İnşaat işçileri direndiğinde selam gönderip, sonra TÜSİAD’ın kapılarında el pençe duramazsınız. AKP’ye karşı olup milli ve yerli edebiyatının parçası zaten olamazsınız. ABD Kovulacak, bu düzen değişecek, bizler de bu yüzden varız. ” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Bu haber en son değiştirildi 25 Eylül 2018 16:58 16:58
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…