Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad, el-Alem televizyonuna verdiği özel röportajda Suriye-İran ve Rusya ilişkilerinde yaşanan son gelişmelere ve Ürdün ve İsrail sınırındaki duruma ilişkin açıklamalarda bulundu.
Yakın Doğu Haber, Beşşar Esad’ın el-Alem televizyonunun Şam Temsilcisi Hüseyin Murtada’ya verdiği özel röportajın birinci bölümünün çevirisini okuyucuları ile paylaştı.
Basit bir şekilde söyleyeyim. Guta’nın kurtarılmasından sonra, güneye yönelik hareket gündeme geldi. Biz iki seçenekle karşı karşıya kaldık. Yani Suriye’nin diğer bölgelerinde de olduğu gibi, ya barış yapacağız ya da bu bölgeleri kurtarmak için güç kullanacağız.
Rusya’nın teklifi, silahlı gruplara barış fırsatının sunulmasıydı. Bu, birçok bölgede uygulanan bir şeydi. Bununla şartların 2011 öncesine döndürülmesi, yani Suriye ordusunun siyonist rejimle karşı karşıya bulunduğu bölgeye geri dönmesi ve teröristlerin de bu bölgeden çıkarılması hedeflendi. Bu plan ve öneri bizim açımızdan da iyi ve uygundu.
Bu plan şu ana kadar herhangi bir pratik netice vermedi. Bunun sebebi ABD ve İsrail’in doğrudan müdahale etmesi, güney bölgesindeki teröristleri desteklemesi ve şiddeti önleyecek her türlü çözümü engellemesidir. Şu an Suriye’nin güneyindeki durum budur.
Rusya, hala Amerikalılarla ve İsraillilerle istişarelerde bulunuyor. Şu an teröristlerle ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Onlar hiçbir şey değil, onlar sadece liderlerinden veya komutanlarından aldıkları emirleri yerine getiriyorlar.
Barış fırsatı vardı; ama Amerika ve İsrail, barışın gerçekleşmesine engel oldu.
Amerikalılarla ilgili olarak şunu söylemeliyim ki, bu ülke belirli bir konu veya mekan öngörmeksizin önemli bir ilkeye ve kurala sahiptir o da sulta ve hegemonya kurmaktır.
Kuşkusuz bu bedel bizim tarafımızdan onlara ödenmeyecek. Yoksa bunca yıldır Suriye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak için niye savaşıyoruz?
İran konusunda ise son derece açık söyleyeyim: Suriye ile İran’ın ilişkisi stratejik bir ilişkidir. Güney veya kuzey meselelerinden etkilenmez. Bu ilişki tüm yönleriyle bölgenin bugünü ve geleceği ile ilişkilidir. Uluslararası pazarların fiyatlarından etkilenmez. Ne Suriye ne İran, asla bu ilişkiyi uzlaşma mekanı olsun diye uluslararası siyasetin pazarına sunmaz.
Söz konusu olan İsrail’in planıdır. Onların hedefi de İran’ı hedef almak ve sıkıntıya sokmaktır. Bu mesele, nükleer dosya ile ilgili olarak İran’a yönelik uluslararası propagandalarla birlikte yürüyor ve ondan ayrı değildir.
Şimdiye kadar İran’la ilgili olan her şey, İran karşıtı bir uluslararası hava oluşturmaya yöneliktir.
Bizim açımızdan ise Suriye hakkındaki bir karar sadece Suriyelileri ilgilendirir. Biz aynı savaşta beraberiz. Eğer İran’la ilgili bir karar alırsak bunu İranlılarla konuşuruz, başka hiç kimse ile konuşmayız.
Kuşkusuz İsrailliler için ahlak veya uluslararası yasalar hiçbir anlam taşımıyor. Savaşın başından beri, kriz güney bölgelerinde askeri bir boyut kazandığı andan itibaren İsrailliler doğrudan Suriye ordusuna ateş açtılar ve terörist grupları da desteklediler.
İsrail topçu bataryaları ve hava kuvvetleri teröristlerin ve doğal olarak da Nusra Cephesi’nin topçu bataryaları ve hava kuvvetleriydi. İsraillilerin tutumunu değiştiren hiçbir şey mevcut değil, İsrail’in kabul edip etmemesinin de bizim açımızdan hiçbir önemi yok.
İsrail’in teröristlere verdiği desteğe rağmen biz görevimizi yerine getirdik. Suriye ordusu, güney cephesinde savaşıyor. Bazı bölgeler de kurtarıldı. Sonuç olarak İsrail kabul etse de etmese de bu iş Suriye’nin kararıdır, bizim yerine getirmemiz gereken ulusal bir görevdir.
Bana göre her iki seçenek de İsrail için kötüdür. Seyyid Hasan Nasrullah, Suriye ile Direniş’in ilişkisi ve Suriye’nin Direnişteki rolü konusunda birçok konulma yaptı. Peki İsrail, kendisi için ikisi de kötü olan bunlardan birini neden seçsin?
Bu doğru; ama tüm insanları bir grup olarak göremeyiz. Onların bu yanlış yola gitmelerinin çeşitli sebepleri var. Bu, vatana ve tüm Suriye vatandaşlarına yönelik bir yanlıştır. Ama sonuçta onlar bu vatanın evladıdır.
Biz tüm bu alanlarda sorumluyuz. Yalnızca bu yanlış işi yapan kişiyi kusurlu göremeyiz. Bir ülkede cinayetler yayılıyorsa bunun karşısında sadece güvenlik kurumları değil herkes sorumludur.
Öncelikle bu kişiler kazanılmalı ve ondan sonra da bu durumun ortaya çıkmasına neden olan etkenleri ortadan kaldırmalıyız. Bu etkenler, bu söyleşiye sığmayacak kadar çoktur.
Biz saldırıları asla cevapsız bırakmayacağız. Mevcut askeri imkanlar çerçevesinde İsrail’e cevap vermeyi durdurmayacağız. Askeri imkanlar ne kadar iyileşirse cevapların düzeyi de o kadar güçlü olacak.
Gerçek şu ki İsrail’e en güçlü cevap, İsrail ordusunun Suriye içinde vurulmasıdır. Bununla açık bir şekilde İsrail çıkarları doğrultusunda hareket eden terörist grupları kastediyoruz.
Onlar en başından beri Suriye hava savunma sistemlerine saldırdılar. Onlara Amerka ve İsrail yol gösteriyor.
İsrail’e siyasi ve askeri düzeylerde ve diğer düzeylerde ilk saldırı, İsrail’in Suriye içindeki teröristlerinin vurulmasıdır. IŞİD, Nusra ve diğer terörist gruplar, İsrail’in planlarıyla doğrudan ilişkilidir.
Şu an zaten böyle oluyor. Siyonist rejim saldırılarını arttırdıkça biz de cevap vermeye devam edeceğiz. Biz, imkanlarımız ölçüsünde her şeyi yapacağız. Cevap verme konusunda siyasi bir karara ihtiyaç yok.
Şunu açıkça vurgulayayım. İsrail saldırılarına cevap vermemiz bir siyasi karar değildir, bir ulusal karardır ve bu karar da ilk günden beri alınmıştır.
Bildiğiniz gibi askeri meseleler, siyasi işlerin bir parçasıdır. Sonuç itibariyle askeri konularda yapılan açıklamalar bile siyasi mesajlar taşırlar.
Rusya neden S-300’leri Suriye’ye teslim edeceğini veya teslim etmek istemediğini söyledi şeklindeki sorunuzu Rus tarafına sormalısınız. Zira bu mesele siyasi konularla ilgili olabilir.
Suriye’yi askeri açıdan ilgilendirdiği kadarıyla hangi silahın teslim edilip edilmeyeceğini tayin eden biz değiliz.
Son yapılan üçlü saldırıya (ABD, İngiltere ve Fransa saldırısı) daha sonra da İsrail saldırısına karşı koyarken Suriye hangi silahı kullandığını açıklamadı. Biz yerel askeri özelliklerimizi açıklamıyoruz. Dolayısıyla S-300’ler Suriye’ye teslim edilse de edilmese de bi bu konuda bir açıklama yapmayacağız. Mevcut silahlar ihtiyaç halinde kullanılacak.
– Silah yalnızca kullanmak içindir, biz sahip olduğumuz silahları açıklamıyoruz onları sadece kullanıyoruz.
Siz iki eksenden söz ediyorsunuz. Birincisi terörizmi destekleyen eksen. Amerika, İsrail, bazı gruplar, bazı Arap ülkeleri ve Arap olmayan bazı ülkeler bu eksende yer alıyor. İkinci eksen ise terörizme karşı eksendir.
Terörizmi destekleyen birinci eksen, toprak ele geçirmeye; ikinci eksen ise bağımsızlığı elde etmeye çalışıyor.
Dolayısıyla bu iki eksenden biri zafer kazanmadıkça bu karmaşık durumun sonucunu söyleyebilmek zor.
En azından terörizme karşı Direniş Ekseni ile ilgili olarak şunu diyebiliriz ki bu eksen, Suriye topraklarının terörizmden temizlenmesinden taviz vermiyor ve Suriye topraklarında tek bir noktayı dahi teröristlere bırakmıyor.
Karşı eksene gelince, şu soruyu sormalıyız: Acaba temel gerçeklik değişiyor mu? Bekleyip görelim. Ancak içeriğini ve inancını hiç değiştirmiyor. Kim bilir gerçekliklerin dayattığı siyasi adımlarla belki de değiştirir.
“MOC operasyon odasının” bu kararla bir ilgisi yok. Bu operasyon odası, teröristlerin katılımı ve rolüyle Suriye’ye karşı savaşla başından beri ilgilidir. Yani MOC operasyon odası, teröristlerin katılımıyla oluşturuldu ve onları askeri açıdan yönlendirdi. O halde bu operasyon odasının varlığını sürdürmesi, teröristlerin varlığını sürdürmesine bağlıdır. Yani onlar daha fazla terörist eylem yapmaya hazırlar. Yani bu, Suriye devletinin rolüne bağlı olmaktan çok onlara bağlıdır.
Bizim rolümüzün MOC operasyon odasıyla ilgisi yok. Bizim kararımız en başından beri tüm Suriye topraklarının kurtarılmasıydı. Güneye, kuzeye, doğuya veya batıya ne zaman yöneleceğimiz meselesi, askeri bir meseledir.
Biz şu an bu operasyon odasını göz ardı ederek güney tarafına yöneldik ve siyasi sürece fırsat veriyoruz. Eğer bu başarılı olmazsa güç kullanarak kurtarmaktan başka yol yok.
– Amerika, Tenef’ten çekilmeye hazır olduğunu söylüyor. Ama herkes biliyor ki ve tarih de ispat ediyor ki Amerika yalancıdır. O halde biz buna neden inanalım? Bekleyip ne olacağını göreceğiz.
– Basından duyduklarımızın dışında bu konuyla ilgili kesin bilgilerimiz yok. Her halükarda Ürdün’e sükunet ve siyasi istikrar arzu ederiz. Bu ülkede kaos yaşanmasını istemeyiz. Çünkü bunun bizim için de olumsuz sonuçları olur.
– Biz siyasi açıdan değişmedik. Filistin meselesi, bizim için on yıl öncesi, onlarca yıl öncesi gibidir, değişmemiştir.
Vereceğimiz destek iki şeyle bağlantılıdır. Birincisi, şu an Suriye’nin imkanları, hiç kuşkusuz Suriye topraklarının terörizmden temizlenmesine öncelik vermektedir. İkincisi ise Filistin’in durumuyla ve Filistin içinde anlaşılabilecek olan taraflarla bağlantılıdır.
– Suriye topraklarını ve vatandaşlarını savunmak için gelen Lübnan Direnişi, Irak’tan gelen kardeşlerimiz ve burada isimlerini anmadığım diğerleriyle ilgili olarak bu söyleşi vesilesiyle şunu vurguluyorum ki Iraklı kardeşlerimiz, diğer ülkelerden gelenler, İran’dan gelenler, Suriye’de kan verdiler.
Biz bunların tamamını Suriyeli şehitlerle yaralılarla ve onların aileleriyle aynı noktada görmeliyiz. Onları ifade etmek için tüm kelimeleri, sözleri ve edebiyatı toplasak onların kanlarının bir damlasına denk olmaz. Çünkü söz, onların verdiklerinin yanında çok küçüktür. Tarihin onlar hakkında yazacağı çok daha önemlidir.
Gerçeklik, tarih burada yazılmıştır dediğimiz zamandır. Tarihin stratejiye ve taktiğe ihtiyacı var. Ama stratejik gerçeklik, yeryüzünde pratik olarak uygulanmadıkça bir değeri yoktur. O sadece bir fikir olarak kalır, onu kitaplara, makalelere koyarız. Ama gerçeklik şudur: Tüm bu ülkelerdeki bu insanlar ve direniş grupları, siyaseti değil gerçek tarihi yazdılar.
Sizin sorunuz vesilesiyle tüm sevgi ve hürmetlerimi, savaşçılara, şehitlere, yaralılara ve Suriye’yi savunmaları için onları buraya gönderen kahraman ailelerine takdim ediyorum. Bu aileler, şimdiki ve gelecek nesiller için birer ahlak ve ilke modelidir.
Öncelikle Suriye-İran ilişkilerinden bahsedecek olursak şunu söylemeliyiz ki iki ülke arasındaki ittifak 40 yıl öncesinde Ortadoğu’daki çeşitli şartlarda ortaya çıktı ve hala da devam etmektedir. Dolayısıyla bunun geçiciliğinden söz etmek için herhangi bir sebep yok.
Yeni dönemde de Suriye savaşına Rusların da girmesiyle sonuçta bu üçlü ittifak meydana geldi.
Bizim Rusya ile ilişkilerimizin geçmişi 70 yıl öncesine dayanır. Bu ilişkiler çeşitli değişimler geçirdi. Sovyetler Birliğinin çökmesi, Boris Yeltsin’in devlet başkanı olması ile ilişkilerimizin seviyesi düştü; ama yine de bu, ilişkilerde bir altüst oluş değildi.
Rusya, her zaman Suriye’yle dostluk ilişkisinde oldu. Biz de ülkemize uygulanan kuşatma ve ambargolar sırsında başta silah olmak üzere birçok malı Rusya’dan temin ettik.
Bu yüzden geçici veya çıkar ilişkisine dayalı ittifaklar veya çıkar hesabı için ilişkilerden vazgeçmek, Rusların tabiatında yoktur. Tam tersine iki ülkenin ilişkisi stratejiktir.
Ama siyasi açıklamalar, bu tür yorumların yapılmasına neden olabilir. Elbette bu tür açıklamalarda hedef çeşitli taraflara mesajlar göndermektir. Ayrıca bazen de dil açısından belirli terimleri seçmekte başarısız olunması mümkündür; bu da açıklamayı kastedilen anlamdan tamamen farklı olan başka bir yöne sevk edebilir. Ancak açıklamaları genel hava içinde göz önünde bulundurmak gerekir.
Rusya’nın İran hakkındaki bakışı stratejiktir. Şam açısından Rusya, Suriye’nin iç işlerine müdahale etmiyor. Böyle bir görüşe sahip olsa bunu söz konusu eder. Ancak bu konudaki nihai karar yönetimin ve Suriye halkınındır. Suriye açısından bu temel bir ilkedir. Bu yüzden iki ülkenin ilişkisi stratejiktir. Görüş ayrılıklarının olması halinde –ki bu da doğaldır- zira Suriye yönetiminin içinde de bazen görüş ayrılıkları olmaktadır. Dolayısıyla birtakım taktik konularda ihtilaflarımız olabilir. Zaten burada şu soru sorulur: Her konuda görüş birliği içindeysek o halde neden müzakere yapıyoruz? Görüş birliğine varmak için müzakereler yapıyoruz.
Tabi mevcut gerçekliği ve durumu dikkate aldığımızda ve uluslararası çıkarların ve gelişmelerin de hükmüyle karşı eksen terörizmi destekledikçe bu ittifak da güçleniyor. Suriye, İran ve Rusya, terörizmi sadece Suriye’ye değil dünyadaki tüm ülkelere yönelik bir tehlike olarak görüyor.
Suriye, İran ve Rusya, uluslararası yasalara bağlılığın önemini hissediyor ve mevcut durum dikkate alındığında bu ittifak sürmelidir.
Başlangıçta da söylediğim gibi bu ilişki pazarlık piyasasına arz edilmeyeceğine göre bunun için herhangi bir fiyat da belirlenemez. Cevap son derece açık:
Başta Suudi Arabistan olmak üzere çeşitli ülkeler, Suriye savaşının başından bugüne kadar çeşitli aşamalarda şu teklifi yaptılar: Şam, Tahran’la ilişkisini keserse Suriye’nin durumu normale dönecek. Ama bu bizim tarafımızdan kesinlikle reddedildi.
Savaş aşamasında mı?
Evet, birçok defa. Bunu açıkça söz konusu ettiler.
Evet doğrudan… İran’la ilişki asıl meseleydi. Arabistan’ın bu konudaki tutumu tamamen açıktır. Ben gizli bir meseleden bahsetmiyorum.
Bu haber en son değiştirildi 19 Haziran 2018 08:07 08:07
Aralarında TKH üyelerin de bulunulduğu 59 genç hakkında tahliye kararı verildi.
Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, müdürlük binası çevresine kedi ve köpek maması bırakan personel…
İstanbul Esenyurt’ta 31 Mart’taki yerel seçimleri kazanan CHP’li Ahmet Özer, teröre bağlı iddialarla 30 Ekim’de…
Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Nükleer Tıp Merkezi'nde, Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin yaptığı incelemeler sonucunda, hastanede…
Ekrem İmamoğlu’nun Savcı Akın Gürlek'e yönelik sözleri gerekçesiyle açılan davanın ilk duruşması bugün başlıyor. Ayrıca…
CHP Zonguldak İl Başkanı Devrim Dural, Belediye Başkanı Tahsin Erdem’in Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını protesto eden…