Eşitlik kavramının yani insanın insan olmasından dolayı ortak bir değere sahip olduğu düşüncesinin eski bir kavram olduğu elbette kimse tarafından inkâr edilmeyecektir. Ancak köleci toplumlardaki eşitlik kavramıyla günümüzdeki eşitlik algısının içeriği farklılık göstermektedir. Engels’in de Anti-Dühring’te belirttiği üzere, günümüzde anladığımız eşitlik kavramanın yaratılması, uzun bir süreçte belirli tarihsel koşulların varlığını gerektirmiştir.
Tarihsel süreçte feodal üretim ilişkilerinin içinde gelişmekte olan ticaret hayatı, eşit bir hukuk temeli üzerinde özgürce mal ve emek değiş tokuşu yapabilen aynı haklara sahip bireylere ihtiyacı ortaya çıkarmıştı. Eşit haklara sahip birey anlayışı da köleler ya da toprağa bağlı serfler yerine; kendi kararlarını verebilen, özgürce emeğini sermaye sınıfı- na vererek çalışabilecek işçi sınıfını da doğurmuştu.
Kapitalizmin bu özgürlük anlayışı, sınıfsal ayrıcalıklara, vergi imtiyazları- na taviz veremezdi. Dolayısıyla burjuva sınıfı, feodallere karşı sınıfsal ayrıcalıkların kaldırılması talebini yükseltti. Burjuva sınıfı bu talebi, işçi sınıfıyla birlikte dile getirdi. Avrupa’da 1789’la başlayan devrimler çağı feodallere karşı burjuvazinin işçi sınıfıyla birlikte mücadelesine sahne oldu. Ancak işçi sınıfı burjuvazinin talebini aşan bir taleple tarih sahnesine çıktı ve sömürünün kalkması yani toplumsal ve ekonomik eşitliğin gerçek anlamda sağlanması için sınıfların kaldırılması talebini dile getirdi.
Ne var ki, feodaller karşısında kazanan burjuva sınıfı, iktidarı ele aldığı anda işçi sınıfının bu talebinin karşısında durmuş, özgürlük ve eşitlik anlayışının toplumsal insana değil, bireye ilişkin olduğunu ve aslında işçiler açısından emeğini özgürce satarak sömürülen yeni modern köleler yaratma anlayışından ibaret olduğunu kısa sürede gösterdi.
Burjuva sınıfı, iktidara geldiği andan itibaren eşitlik talebini etkisizleştirme yolunu tercih etti. Bunu kimi zaman kanla, kimi zaman da ideolojik aygıtlarıyla gerçekleştirdi, gerçekleştirmeye devam ediyor. Kapitalizm ve sermaye sınıfı, bir yandan 1871 Paris Komünü ve daha sonra Avrupa’da işçi sınıfı ayaklanmalarının bastırılması, dünyada komünist ve sosyalist hareket/partilere müdahaleler, Şili, Küba gibi solun/sosyalizmin yükseldiği ülkelerde darbe ya da darbe girişimleri gibi olaylarla eşitlik talebini açıkça bastırmaya yönelirken; bir yandan da eşitliği hukuk belgelerinde sadece yer alan bir kavramdan ibaret kılarak ve özgürlük kavramından ayırarak özgürlük kavramının da içini boşaltıyor.
Ne yazık ki, özgürlük ve eşitlik kavramlarını birbirinden ayırma, eşitlik talebinin geri plana itilmesi sola da sirayet etmiştir. Buraya hemen not düşelim. Türkiye’de 90’lı yıllarda bunu soldan yapmak isteyenler de oldu. Eşitlik talebinin geriye çekildiği, işçi sınıfının taleplerinin önemsizleştiği, mücadelede başa özgürlük kavramanın yazılması gerektiği düşüncesi savunulmaya başladı. Bu savunu, günümüzde farklı siyasi öznelerde temsil edilmeye devam ediyor.
Burjuvazinin bu özgürlük ve eşitlik anlayışı, yani eşitliğin ötelendiği bir özgürlük anlayışı; maddi ve fiziksel sınırları yani sosyal ve ekonomik farklılıkları yok saymaktadır. Örneğin; Anayasada herkesin seyahat özgürlüğü olduğu varsayılırken, asgari ücretle çalışan bir ki- şinin yurtdışına gidebilme ya da uçağa binebilme ihtimalinin olup olmadığı tartışılmıyor. Ya da eşitlikten koparılan özgürlük, giyinme özgürlüğü, istediğin müziği dinleme özgürlüğü gibi alanlara sıkıştırılıyor. Eski Sovyet ülkelerindeki, sosyalizmin çözülmesi sırasında kapitalizmle özgürlüklerin geleceği vaadinin sonraki süreçte nasıl bir yıkımı getirdiği hepimizin tanık olduğu bir tarih.
Oysaki özgür insan ancak kendi ayakları üzerinde durabilen kendisini anlayan, anlatan dönüştüren ve kendini bunları yapabilecek bir özne olarak algılayandır. Özgürleşme insanın diğer insanlar ve doğa ile giriştiği üretici bir ilişki sonucunda ortaya çıkan kendini gerçekleştirme sürecidir. Ve bu ancak sömürünün ortadan kalktığı, gerçek anlamda sınıfsız bir toplumdaki eşitlik ile kendini var edebilecektir.
Önümüzde erken seçimler duruyor. Herkes Türkiye’yi daha demokratik ve özgür bir ülke yapabilmenin vaatlerini sıralıyor. Oysaki eşit ve özgür bir ülke tercihinin gerçek eşitlik talebiyle ilgili olduğunun unutulmamalı. Ve bu talep, sınıfların ortadan kaldırılması talebini içermeksizin yapılamaz.
Türkiye’de AKP karşıtı muhalefet, tıpkı AKP gibi başka sermaye partilerinden oluşan bir ittifakla bugün emekçilerin karşısına çıkarılıyor. Özünde eşitsizlik barındıran bir düzene karşı eşitlik talebini dillendiren kimse yok. Düzene karşı yine düzen diyen bir muhalefetin sol ile anılması büyük bir manipülasyon değil midir? Eşitlik sınıfların kaldırılması, sınıfların kaldırılması sömürünün bitirilmesi, sömürünün ortadan kaldırılması ise üretim araçları- nın toplumsallaştırılmasıyla-kamulaştırılmasıyla mümkündür.
Bugün üretim araçlarını elinde bulunduran burjuva sınıfın mülksüzleştirilmesini talep eden herhangi bir muhalefet hareketi var mı? Bugün özelleştirmelere karşı devletleştirmeyi savunan, bankalara, finans kurumları- na el koyacak bir program bulunuyor mu?
Ne yazık ki, bu soruları olumlu yanıtlayabilecek seçime giren bir parti bulunmuyor. Ve bu da, muhalefetin, finans kapitalin krizine çare üreten düzen siyaseti dışına çıkamayacağını ve çıkmak istemediğini açıkça gösteriyor.
Emperyalist tekellere, finans kapitale, IMF’ye, TÜSİAD’a patronlara yani kapitalizme karşı durmadan eşitlik mücadelesi verilemez. Eşitliği savunmadan sol olunamaz. Ve yukarıda belirttiğimiz tüm sebeplerden dolayı eşitlik sağcıların söylemi olamaz, aramızdaki temel ayrımımız tam da budur. Bugün sağcılarla birlikte seçim ittifakı yaparak halkın karşısına sol seçenek olarak çıkmak ise kapitalizmin yalanlarını evirip çevirerek tekrar söylemekten başka bir şey değildir. Seçimlere bir de buradan bakılmalıdır.
Anti-emperyalist olmadan sol olunmaz
Sol tarihi bir sınavdan geçerken; aydınlanma bayrağını taşımak
Bu haber en son değiştirildi 27 Mayıs 2018 00:50 00:50
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…
Laiklik Meclisi tarafından 150 kapsamlı başlıkta hazırlanan Ekim 2024 Laiklik İhlalleri Raporu yayımlandı.
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…