Gençler kararlı: AKP’nin bayrağı ne liselerde dalgalanabilir, ne de üniversitelerde
TKH Gençliği üyeleri ile 4 Mart Pazar Günü Beyoğlu Ses Tiyatrosu'nda saat 14:00'de yapacakları "Geleceksizliğe karşı mücadeleyi yükseltmek için gençlik buluşuyor" etkinliği öncesinde bir röpotaj gerçekleştirdik,
TKH Gençliği üyeleri ile 4 Mart Pazar Günü Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda saat 14:00’de yapacakları “Geleceksizliğe karşı mücadeleyi yükseltmek için gençlik buluşuyor” etkinliği öncesinde bir röpotaj gerçekleştirdik ve Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, üniversiteleri, mücadele başlıklarını değerlendirdik.
Üniversiteler uzun süredir ya saldırı haberleri ile ya da KHK ile ihraç edilen akademisyenlerle anılıyor. Üniversitelerdeki tabloyu biraz açar mısınız?
Enis S.: 2013 yılında bir kopuş yaşandı aslında. Rektörlük seçimlerinde Raşit Tükel’in değil, onun yerine atanan “Kayyum rektör” Mahmut Ak ile birlikte üniversite başka bir yere kanalize edildi. Sonrasında ders programlarının fakültelerde çok savruk ve ayrık bir şekilde konumlandırılması ile karşılaştık. Fen-Edebiyat Fakültesi’nde psikoloji okuyan bir insanın, antropoloji okuyan bir insanı görmesi çok mümkün olmuyor. Çünkü psikoloji dersleri Pazartesi ve Salı günlerine, antropoloji dersleri Perşembe ve Cuma günlerine yığdılar. Çok sıkışık bir ders programı oluşturuldu. Bu dar ders programı öğrencinin daha az okula gitmesini sağladı. Onlar açısından, daha az okula giden öğrenci, okulda sosyal faaliyette bulunmayacaktı. Bu sayede öğrencinin okulla ve akademi ile bağlantısını koparmaya çalıştılar. Okulla ve akademi ile bağlantısı kopan öğrencinin de toplumla bağını koparacaklarını sandılar.
Seyhun S.: Üniversiteler sonuç olarak ideolojilerin ortaya çıktığı, aydınların yetiştiği yerlerdir. AKP iktidarı ve düzen bunun önüne set çekmeye çalışmaktadır. KHK’lar ve üniversitelere yapılan saldırıların aslında iki manası var. Birincisi üniversite gençliğinin akademiyle ikincisi de üniversite gençliğinin toplumla ilişkisinin koparılmaya çalışılması. KHK’lar ile birlikte üniversitelerdeki ilerici, aydın öğretmenlerimiz ihraç edildiler. Bunun üstüne de üniversitedeki sosyalistlere karşı uygulanan orantısız güç ve üniversitedeki gericilerin, faşistlerin örgütlenmesinin önünün açılması üniversitelerin akademik başarısına da ket vurmuş vaziyette. Ki bunu üniversitelerde yazılan doktora tezleri ile ya da akademik durumla da pek çok göstergesinin olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz dönemde üniversitelere yerleştirilen IŞİD üyelerinin de akademinin, bilhassa buradaki dinamik gençliğin tasfiyesinin başlangıcıydı aslında.
Peki bu tablo üniversite öğrencilerinin profilini nasıl etkiliyor?
Enis S. : Yeni gelen kuşağın bu gibi baskılara karşı olan tutumu, pasifleşmek oldu. Zaten liselerdeki eğitimin mahiyeti tamamen apolitik ve pasifizme yönelten bir eğitim olduğu için üniversitede şu anda yeni gelen öğrencilerin politikadan ve memleket meselelerinden daha çok kariyer kulüplerine rağbet eden ve daha pasif bir karakter ortaya koyan bir yapıları var. Bu zaten AKP’nin yapmak istediği şeydi baskı ve yıldırmaların sosyalistlerin üzerinde yoğunlaşmasının tek nedeni buydu. Çünkü sosyalistler bulundukları üniversitelerde
eşitlik ve özgürlükten yana tavır aldırmayı, bilimsel, laik ve parasız bir eğitim talebini yükseltmeyi savunuyorlar.
Seyhun S. : Ülkemizde pasifizm arttıkça, örgütlü mücadeleden kaçınmak olabildiğince arttı, en basiti Nuriye ve Semih gibi iki eğitimcinin işi ve geleceği için yürüttüğü mücadele bile topluma başka bir şekilde yansıtıldı. Veya okullardaki muhalif olan birçok hareket orantısız güç uygulamalarıyla karşılaşıyor. Bunun devamında okullarda öğrenciler yan yana gelemez hale geliyor, yapabildiğimiz yegâne şey insanlarla konuşmak oluyor. Kampüslerde her yer kamera dolu otururken bile izleniyorsunuz. Kapitalizmin doğal bir aygıtıdır bu; insanları birbirinden ayırmak, ortak hareket edemez hâle getirmek kapitalizmin tarihsel olarak sık kullandığı sıradan bir hamledir. Okullarda bunu da yapmaya çalışıyorlar, sadece siyasal kulüpler değil, sıradan kulüpler de faaliyet gösteremiyor.
AKP’li cumhurbaşkanı RTE’nin “üniversitelerde ve liselerde AKP bayrağı dalgalanacak” sözünü nasıl değerlendirmek gerekir?
Enis S. : AKP, İmam hatipler ve üniversiteler üstünde kurduğu tahakküm ile birlikte kendi ideolojik hattını bir manada kurmaya çalıştı. İşi daha temelden ele alıp, en başta 4+4+4 eğitim sistemini getirdi, bunun üstüne İmam hatipleri yaygınlaştırdı, ülkedeki liseleri kız lisesi ve erkek lisesi diye ayrıştırıp, öncelikle gençliği ortaokul ve lise yıllarından itibaren deforme etmeye ve bilimsellikten uzaklaştırma gayesi içindeydi tabii bunların hepsi üniversitelere de yansıdı. Bu değişiklikler ile soruda da geçtiği gibi “AKP bayrağının liselerde ve üniversitelerde dalgalanması” isteniyor. Yani istenilen eğitimde top yekün imamhatileşme. Fakat bunun karşısında bir çok üniversite ve lisede laiklikten, bilimsellikten ve akıldan yana güçlü bir birikim var.
Seyhun S. : AKP’nin gayesi kendi eğitim hattını örmesinin yanında, özel eğitim kurumlarının AKP’nin eğitimde yaptığı değişikliklerden sonra çok revaçta olduğunu gözlemliyoruz. Özel üniversitelerin, dershanelerin, temel liselerin artışındaki bir faktör de eğitimin bir ihtiyaç olmaktan çıkarılıp, bir özelleştirmeye tabi tutulmasının ve sonrasında gerçekleşen eğitim üzerinden bir sömürüyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu sömürü de gençliğin ideolojik hattını örerken karşısına çıkan büyük engellerden birisi. Ama unuttukları şey, gençliğin dinamizmi, ona biçilen gömleğe sığmaması…
Hepimiz bir şekilde Gezi direnişinin içinde bulunduk, burada tepkiyi ilk dışa vuran gençlikti. Eğitim sisteminin değişmesine çok fazla müdahale edemiyoruz ama bu kadar baskı da bir tepkiyi doğuracak. Bunlar gibi örneklerden yola çıkarsak AKP’nin bayrağı ne liselerde dalgalanabilir, ne de üniversitelerde…. Bu gençliğin aydınlanmacı birikimini, eşitlik mücadelesini köreltmeyecektir.
Bu tarihte de böyledir. Yoğun emperyalist baskıda, işçi sınıfının mücadeleleri artınca gençlik mücadeleye atılır. Memleket sorunları artınca Denizler Harunlar mücadeleye başlamıştır. Toplumsal saldırılarda ilk etkilenen dinamik gençliktir, doğalında ilk tepki veren de gençliktir. İçinden geçtiğimiz dönemde teorik olarak böyledir. Bugünde bizler karanlığa karşı, gericiliğe karşı mücadeleyi yükseltiyoruz.
Geleceksizliğe karşı mücadele çağrısı yaptınız, geleceksizlik sorununu üniversiteliler gözünden açabilir misiniz?
Enis S. : Birincisi Türkiye’deki eğitimin geneline baktığımızda AKP sermaye iktidarı ile birlikte kendisine yedek bir işçi gücü oluşturuyor. Bu yedek işçi gücü de akademiyle doğru orantılı değil. Kendi alanım olan Sosyal Bilimler üzerinden değerlendirdiğimde, Sosyal bilimler AKP’nin bahsettiğimiz hamleleri ile birlikte çok büyük bir düşüş yaşadı. Bu düşüşün sebeplerinden birisi artık Türkiye’de devlet tarafından sosyal planlamanın yerini sadece özel sektöre bırakmasıyla da alakalıydı.
Seyhun S. : Geleceksizlik konusunda, işsizlik artıyor bir yandan ülkede gençler zaten Türkiye’de iş bulamayacağım diye yurtdışı alternatifi yaratmaya çalışıyor kendine bu da tabii aileden gelecek maddi bir güç gerektiriyor. Enflasyon artarken, işsizlik de artıyor. Ülkede bir kriz var ama bu hiç dillendirilmiyor. Ülkenin geleceği bizler olmamıza rağmen bu kimsenin umrunda değil. Düzen siyaseti burayla ilgilenmiyor bile… Bir geleceksizlik var ortada ve bunu değiştirmek için bir çağrı yaptık biz.
Bizim okullarımızdan hiç bilim adamı yetişmiyor diye yakınıyorlar. Yetişmez çünkü istedikleri şey bu. Okullarda, akademide verilen eğitim belli. Tarihin çarkını ilerliye çevirecek hocalarımız okullardan uzaklaştırılıyor. Öğrencilerin tüm öğrenim kanalları, ya da farkındalık kazanacağı alanlar ortadan kalkıyor. Eğitim metalaşırken, öğrenciler piyasaya özendiriliyor.
4 Mart’ta yapacağınız etkinlik hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Seyhun S. : Gençliğin üzerinde her dönemde olduğu bir sorumluluk var. Ya biat eden bir toplumu oluşturacaklar ya da geleceği kendi elleriyle örecekler. Bizler seçimimizi sömürüye karşı, emperyalizme, piyasacılığa karşı ve en önemlisi geleceksizliğe karşı yaptık. Geçmişten Deniz Gezmiş’lerin, Harun Karadeniz’lerin bizlere bırakmış olduğu bir miras var. Sonuçta bakıldığında çok iyi üniversitelerin, iyi bölümlerinde okuyorlardı. Onlar toplumsal çıkarları, bireysel çıkarlarından fazla düşündüler ve emperyalizme karşı mücadele bayrağını açtılar. Günümüzde de bizlerin üzerinde büyük bir sorumluluk var. Gelecek kaygıları yaşamak yerine yeni bir düzen için kollarını sıvamak isteyen tüm arkadaşlarımızı 4 Mart’ta Beyoğlu Ses Tiyatro’suna bekliyoruz.
Enis S. : Şuan akademinin bizlere sunduğu gelecek, kariyer kulüpleri… Kariyer kulüplerine baktığımızda çok klişe bir söylem olarak çok çalışırsan yaparsın, sen istersen yaparsın söylemi hızla yaygınlaştırılmakta. Eğitimi bireyselliğe indirgeyip, buradan bir çıkış sağlamaya çalışıyorlar. Fakat bunun tutarlı bir yanı yoktur. Bir kişinin istemesi, yüz kişinin içinden sıyrılıp ayrılabilmesi, diğer doksan dokuz kişinin gelecek sorununu çözmemektedir.
Bu açıdan bakacak olursak, üniversitedeki öğrencilerin örgütlü mücadeleye katılması gerekmektedir. Esasında bireysel kaygıların esas sorunu toplumsal sorunlardır. Bu yüzden tüm arkadaşlarımızı yeni bir geleceğin temelleri atmak için 4 Mart’ta Beyoğlu Ses Tiyatro’suna davet ediyoruz.