Türkiye’de yıllardır emperyalizmin ve burjuvazinin üzerini çizdiği AKP ve Erdoğan hikayesi dinleyip duyuyoruz. AKP’nin yanında yer alanlar da karşısında yer aldığı iddiasında olanlar da her açıklamayla, her haberle bir kez daha “üzerini çizilmesi” üzerine iman tazeliyor.
Bu kadar çok üzeri çizilen birinin o ya da bu şekilde siyasi pozisyonu koruyor olmasına bir açıklama zahmetine kimse girmediği gibi bu söylemler Erdoğan’ın yaratmaya çalıştığı “yedi düvelle mücadele” masalını da besliyor.
Emperyalizmin Ortadoğu’da sınırları yeniden çizme planlarına Davutoğlu’nun temelsiz hayalleri üzerinden balıklama atlayan AKP’nin ve Türkiye’nin Suriye’de çarptığı duvarın ardından “yeni kart” olarak Kürtlerin öne sürülmesi Türkiye’nin hareket kapasitesini önemli ölçüde sınırlandırdı.
Zira, Suriye’nin Sünni İslamcılar aracılığıyla bölünmesi projesinin başarısızlığı Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusunun Kürtler eliyle Suriye’den koparılması seçeneği ile telafi edilmek isteniyor. Ancak bu Irak ve Suriye ile daha uzun vadede Türkiye ve İran’ın bölünmesinin önü açılmış oluyor.
AKP buna karşı Türkiye’yi koruduğu iddiasında. Bu arada emperyalizmle mücadele ediyor, yerli ve milli güçler arıyor.
* * *
Oysa, tablo açık olmalı. Günlerce ABD, NATO ve Rusya nezdinde yürütülen görüşmelerin ardından başlayan Afrin operasyonunun bu merkezlerden alınan izin çerçevesinde yapıldığı tartışmasız olmalı. İznin kapsamı ise bir tartışma konusu sayılabilecekse de bu aşamada böyle bir tartışma sadece spekülatif sayılabilir. Yine bu aşamada operasyonun kınanmasına ilişkin çıkışların göstermelik sayılması da uygundur.
Dahası Türkiye’nin, hele 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, emperyalizmle yaşadığı gerilimlerin fazla öne çıktığı görevlerinde başarısız olmasının ve yeni duruma uyum sağlamakta zorlanmasının sonuçları olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Bu anlamda, Türkiye’nin kopuşunun değil yeni döneme ilişkin pazarlığının söz konusu olduğunun da altı çizilmeli.
Ayrıca, TÜSİAD’ın operasyon başlamadan önce yaptığı “güçlü liderler devri” vurgulu konuşmalar Türkiye burjuvazisinin bölgeden beklentilerinin hala canlı olduğunun da göstergesi sayılmalı.
Bu çerçevede Türkiye burjuvazisinin genel çıkarlarının ve emperyalizmin genel çıkarlarının arasında belirgin bir ayrışma olmadığı gibi Erdoğan ve AKP’nin bu açıdan hala işlevli olduğunun da akıldan çıkartılmaması gerekiyor. Son tahlilde, Erdoğan pek çok meseleyi çözüyor ama sürekli olarak ayak bağları ile uğraşmak zorunda kalıyor. Çözülen meseleler Türkiye burjuvazisi ve emperyalizmin olduğu gibi yaratılan sorunlar da esasında düzen içi güç ve konularla ilgili oluyor.
Afrin, bu açıdan, ne kadar çok istense de ABD’ye rağmen gerçekleşiyor denilemez. Aksine, Türkiye’nin Suriye’de Rusya ile geliştirdiği ilişkiler ABD açısından işlevli bir role sahip. ABD, Türkiye sayesinde pek çok başlıkta sorun yaşadığı Rusya ile sadece Suriye’yi konuşabildiği bir kanal sahip. Dahası Türkiye’nin hamleleri ABD planları için yeni ihtimalleri de yedekliyor. Burada ABD açısından PYD’nin yerini de gösteren bir adım atıldığını düşünmek gerekir.
* * *
Ancak, esas yanıtlanması gereken soru, bu operasyonun Türkiye açısından hedefinin ne olduğudur. Bu sorunun cevabı ve hedefin başarılması Türkiye’nin geleceğini de yakından etkileyecek.
Afrin bölgesi demografik açıdan Suriye’de Kürtlerin en yoğun olduğu bölge. Aynı zamanda PYD’nin de en etkin olduğu yer. Böyle bir bölgede yabancı bir güç olarak “halkı PYD mezaliminden kurtarmak” söyleminin karşılık bulması mümkün görünmüyor.
Dahası bir şekilde PYD’nin savunması kırılsa da Türkiye’nin elinde bölgeyi yönetmek için bir araç bulunmuyor. Kendisine en yakın Barzani ile bile “geçinemeyen” Türkiye’nin müdahalesine karşı olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin devreye girmesi de gerçekçi sayılmamalı.
Ayrıca “terörle mücadele”nin başka cihatçı terörist gruplarla gerçekleştirilmesi de bir süre sonra uluslararası kamuoyunun Türkiye’nin aleyhine dönmesine neden olabilecek bir durum. Bu başıbozuk çetelerin daha tanıdık bir bölge olan Cerablus-Azez-El Bab arasında bile neden oldukları sorunlar ortadayken Afrin’de “kalplerin ve akılların kazanılması” hiç mümkün değil.
Bu tabloda Türkiye’nin kısa sürede istediği sonuçları alması hiç kolay gözükmüyor. Uzayacak bir savaş ise Türkiye’nin tüm dünyadan tepki topladığı ve zaten çok sınırlı olan esnekliğini daha da ortadan kaldıracak sonuçlara neden olabilir.
Türkiye’nin kendi sınır güvenliğini alacağı sınırlı sayılabilecek bir sonuç ise kamuoyunda yükseltilen söylemler düşünüldüğünde bu kez içerdeki dengeleri bozacak bir çıktıya sahip olabilir. Dahası bu süreçte yaşanacaklar gerçekten kontrolden çıkabilecek bir Türk-Kürt çatışmasının da fitilini ateşleyebilir.
Daha karmaşık sonuçları olacak bir başlık ise Erdoğan’ın söyleyip geçtiği “3,5 milyon Suriyeli’nin evine dönmesi” fikri. Afrin’in Fırat Kalkanı bölgesiyle ve belki Menbiç ile birleştirilip bu bölgenin demografisinin böyle değiştirilmesine kimsenin sessiz kalmayacağını öngörebiliriz.
Tüm bu basit veriler bir arada düşünüldüğünde, Türkiye’nin “beka sorunu” olarak ortaya koyduğu Kürtlerin statü kazanma sürecinde, AKP eliyle girilen bu yeni macerayla daha fazla köşeye kıstırılan bir ülke haline gelmemiz güçlü bir ihtimal olarak ortada duruyor. Türkiye’nin Afrin operasyonu öncesinde bu kadar yüksek sesle çıkışlar yapması ve basit gerekçelerle operasyonu “geciktirmesi”nin arkasında bu operasyona girişmeden sonuç elde etmek için bir çırpınma hali varsaymak da mümkün.
Ülkeyi her fırsatta bölen bir anlayışın Erdoğan’ın arkasında birikmiş olan kalabalıkla daha fazla ilerleyip ilerleyemeyeceğini göreceğiz. Olağanüstü hali günlük hayatında hiç fark etmeyenlerle basit bir iş bulmalarına dahi izin verilmeyenler, İstanbul’da işine yetişmeye çalışanlarla Reyhanlı ve Kilis’te tepesine roketler düşenler, Suriyeli sığınmacıları linç etmek üzere olanlarla Suriye’deki akrabalarının geleceğinden endişe duyanlar. Bu kadar farklı gerçeklerin yaşandığı bir ülkenin her gün tekrar tekrar bölünmesinin de duvara toslayacağı gün gelecektir.
* * *
Türkiye için tüm sonuçlar emekçilerin omuzlarına daha büyük yükler yüklenmesine çıkıyor. Örneğin, metal sektöründe toplu sözleşme dönemine girdik. Patronlar karlarına kar katarken, emekçilerden olağanüstü hal, milli birlik ve beraberlik, vatanın savunulması, devletin bekası denilerek çocuklarını feda etmeleri, yoksullaşmayı kabul etmeleri isteniyor.
Bu yüzden Türkiye’nin ve emekçilerin çıkarları emperyalizmin oyun alanında değil bu oyun alanını bozmakta. Emperyalizmle gelenlerin, onunla işbirliği içinde olanların “milli” diye yutturmaya çalıştıkları ise patronların rekor üstüne rekor kıran karlarından başka bir şey değil.
Türkiye, AKP eliyle bir kez daha emperyalist planların içinde piyona dönüştürülüyor. Önceki başarısızlıkların ve kandırılmaların bu kez farklı olduğunu söylemek için de bir neden yok. Çok daha ağır sonuçlarla karşılaşmadan önce emekçiler ve işçi sınıfı bir karar vermeli. Sırtını bu parababalarına dönüp önce tüm ülkeyi, sonra tüm bölgeyi kucaklamalı.
Türkiye’nin tek “yerli ve milli” seçeneği sosyalist cumhuriyet…