İran’dan model olur mu?
16-09-2018 08:30İran’ın mollalar rejimi, Ortadoğu’da Amerikan ve İsrail planlarına karşı “direniş ekseni”nin merkezinde yer alsa da hem kendi ülkesinde hem de tüm bölgede etkinliğini kaybediyor.
Murat Yurttaş
Türkiye’de İslamcıların düşman kardeşi İran’ın mollalar rejimi, her ne kadar Ortadoğu’da Amerikan ve İsrail planlarına karşı “direniş ekseni”nin merkezinde yer alsa da hem kendi ülkesinde hem de en yakınındaki Irak’tan başlayarak tüm bölgede etkinliğini kaybediyor.
1980’lerden 1990’lara Türkiye’nin en sıcak gündemlerinden biri İran’ın “rejim ithali” idi. Şii İran’ın Sünni siyasal İslam üzerinde esasında olmayan etkisi emperyalizmin Afganistan ve İran gibi ülkelerde oynadığı rolü perdeleyen bu tartışmanın AKP’nin iktidarında ikinci döneme girdiği 2008 yılında en sembol görüntülerinden biri Fatih Altaylı’nın programına katılan Nuray Canan Bezirgan ve Kevser Çakır’ın Humeyni’yi sevdiklerini ama Atatürk’ü sevmediklerini ilan etmeleriydi.
Modernleşme süreçleri Türkiye’yi takip eden bu ülkelerde Sovyetler Birliği ve sosyalizme karşı dinci gericiliğin kullanılması planları çerçevesinde İslamcıların kollandığı süreçler yaşanmıştı. İran’da ise emperyalizmin planlarını bozan en çok petrol millileştirmesi ile anılan ve İngiltere’nin başını çektiği bir emperyalist kumpasla devrilen Musaddık’tan bu yana gelen emperyalizmle mücadele geleneğiydi. Bugün artık bir Amerikan karşıtlığından ibaret kalan bu toplumsal tavır İran’ın emperyalist sistemden kopmasını getirdi.
Yoksullara dayanarak yoksullara rağmen
İran’da İslam Devrimi özünde Şah rejiminin yarattığı ayrıcalıklı yabancı ve yerli bir egemen sınıfın zenginliğine karşı tepki duyan geniş yoksul kitlelere dayanıyordu. İran, ülkenin zenginliklerinin emperyalizm ve Şah’ın çevresindeki egemen sınıf tarafından sömürülmesine karşı duyulan tepkinin solun etkisizleştirilmesi ile mollaların arkasına geçmesiyle bir Şii ideolojisi üzerine kurulmuştur denilebilir.
Burada altı çizilmesi gereken bir diğer husus İran’ın geniş topraklarında aynı genişlikte bir etnik çeşitliliği de barındırması olmalı. Bu yüzden mollaların “Şii ideolojisi”nin toplum içerisinde bağlayıcılığının öne çıktığı söylenebilir. Perslerin azınlıkta olduğu bir ülkede ulusal kimliğin temeli bu şekilde Şiilik üzerine kurgulanabilmesi ve yoksul kitleler İran’daki rejimin temel niteliğini ortaya seriyor.
Bu açıdan bakıldığında Ahmedinejad döneminin yoksulların temsili açısından bir nokta koyduğu söylenebilir. Son dönemde Türkiye’nin de bir parçası olduğu yaptırımlara karşı sürdürülen Babek Zencani ve Reza Zarrab gibi isimlerin tefecilikleriyle ülkenin zenginliğinin yağmalandığına da şahit olduk.
Bu durum bugün ülkede ciddi iktisadi sıkıntılar yaşanmasının yolunu açarken mollaların tabanı olan yoksulların, henüz rejimden yüzünü dönmese de, daha şikayetçi oldukları bir durum ortaya çıkartıyor. Bunun somut göstergesi ülkede son yıllarda çıkartılan protestolarda İran’ın öncelikli olmasına dönük sloganların kolay taraftar bulmasında görülüyor.
Öte yandan, Almanya ve Fransa başta olmak üzere nükleer anlaşması ile yakınlaşma sağladığı emperyalist ülkelerin İran’ı ABD ve İsrail’e karşı korumasının da sınırları var. “Denize düşen yılana sarılır” misali geliştirilen bu ilişkiler netice itibariyle ABD’nin pastadan pay alamamaktan kaynaklı sorunlar çıkartmasına engel olamıyor.
Yoksullarla gelen mollalar rejiminin yoksullarla gitmesi ihtimali bugün tartışılmaya değer bir başlık haline gelmiş durumda.
İsrail düşmanlığı yeter mi?
İran’ın bugün emperyalist sistemle ve özelde ABD ile arasındaki temel sorunu emperyalizmin bölgeye müdahaleleri oluşturuyor. Bu sorunun somutlandığı yer ise İsrail. İran dinsel motivasyon ile sürdürdüğü İsrail karşıtlığı ile ABD’nin bölgedeki çıkarlarına çomak soktuğu bir gerçek. Benzer şekilde nüfuslarının önemli bölümünü Şiilerin oluşturduğu Körfez şeyhlikleriyle de savaşlara varan bir sürekli gerginlik hali söz konusu.
Ancak ülkenin sınırlı sayılabilecek kaynaklarının bu gerginlik ve çatışmalara yönlendirilmesi, bunların bir parçası olarak nükleer çalışmalarına yatırılan kaynaklar ve bunlardan kaynaklanan diğer maliyetlerle bu karşıtlığın sahada sürdürülmesinin zorlukları görülüyor.
Bu açıdan dinsel bir motivasyonu da barındıran İsrail düşmanlığının sürekliliğinin de tehlikeye düştüğü söylenebilir. Nitekim İran Suriye’de İsrail sınırına yakın bölgelerde tutunabilecek bir direnç gösteremiyor. Suriye ise üzerindeki İran etkisini Rusya’nın desteğiyle bu şekilde geriletebiliyor.
Mollaların çıkmaz sokağı
Türkiye’de İslamcıların düşman kardeşi İran’ın mollalar rejimi, her ne kadar Ortadoğu’da Amerikan ve İsrail planlarına karşı “direniş ekseni”nin merkezinde yer alsa da hem kendi ülkesinde hem de en yakınındaki Irak’tan başlayarak tüm bölgede etkinliğini kaybedebileceğine dair işaretler veriyor. ABD ve Suudi Arabistan’ın Irak’ta Mukteda el Sadr üzerinden giriştikleri oyuna İran’ın cevap üretememesi not edilmeli.
Ülkenin içinde bulunduğu ağır sorunların önümüzdeki dönemde artacak ABD ambargosu ve yaptırımları ile daha derinleşeceğini öngörmek zor değil. Bu durum mollalar rejiminin arasının açılmasına dair emarelerin gözüktüğü yoksulların yeni arayışlarını da gündeme getirebilir.
Yine özellikle Tahran merkezli olarak dinin toplumsal yaşamdaki baskıcı rolüne karşı gelişen dirence de dayanamayan bir ülke görüyoruz artık.
Tüm bunları alt alta yazdığımızda mollalar rejiminin iktidarını kaybetmeyecek olsa bile artık “devrim” günlerinin çok uzağında bir yere geldiğini söylemek için fazlasıyla imkan veriyor. Belki bir dönem için “model” tartışmalarının değeri olsa da bugün artık İran’ın önünde bir var olma mücadelesi kaldığı görülüyor.