Işığı sönmeyen deneyim: Köy Enstitüleri
22-04-2018 12:24Özlem Günkör yazdı: Işığı sönmeyen deneyim: Köy Enstitüleri
ÖZLEM GÜNKÖR
İçinde bulunduğumuz 2018 yılında 78. kuruluş yıldönümüyle anılan Köy Enstitüleri’nin, son yıllarda giderek adından daha çok söz ettirmesi, şüphesiz ülkemizin içinde bulunduğu eğitim karmaşasıyla derinden ilgilidir. Resmi olarak sadece 1940-1954 arası 14 yıllık bir deneyimle var olan Köy Enstitüleri, eğitimde aydınlanma fikrinin yegâne temsilcisi olarak ülkemiz eğitim tarihinde yeri doldurulamaz bir değere sahiptir.
“İş okulu”
Cumhuriyet’in 10. yılının kutlandığı 1933 tarihinde, genç Türkiye Cumhuriyet özellikle köylülerin eğitimi konusunda oldukça çaresiz bir durumdadır. 17 milyonluk ülke nüfusunun 13 milyonu köylerde yaşamaktadır ve 1935’de dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın hazırlattığı rapora göre 32 bin köyde eğitim verilmemektedir. İlk olarak okuma-yazma temel sorununun çözülmesi için gerekli eğitmenler o dönemde askerliğini en az onbaşı olarak yapmış 24-39 yaş arası gönüllülerin seçilmesiyle belirlenir. Bu adaylar 8 aylık kurslar bitiminde bir sınava girerek ‘Köy Eğitmeni’ olarak köylerine gönderilirler. Dönemin köy eğitmenleri Tunceli ve Ankara’dan seçilmiş yaklaşık 80 kişiden oluşmaktadır. Bahar-yaz aylarını kapsayan eğitim döneminde kursiyerler Okuma-Yazma, Aritmetik, Yurt ve Yaşama Bilgisi, Tarım ve İş dersleri almışlardır.
Sabah 6-akşam 10 arası yoğun bir eğitime tabi tutulan kursiyerler, eğitimleri sırasında Tarım okulu çıkışlı bir tarım memurundan ve Öğretmen Okulu çıkışlı bir öğretmenden eğitim almaktadırlar. İlkokul 1, 2 ve 3. sınıf derslerinin eğitimi için adaylara hazırlanan kılavuz kitaplar dönemin ilkidir. Bu kitapların hazırlanmasında kursiyerlerin, kurs öğretmenlerinin, hatta köy okulu öğrencilerinin de görüşü alınarak taslak kılavuz son şekline kavuşturulmuştur. Eğitimlerin teorik derslerin dışındaki kısmı köylerdeki yaşamı yeniden organize etmek ve modernleştirmek üzerinden kurgulanmıştır. İlk kurs döneminin sonunda göreve başlayan eğitmenler, kendi köylerine giderek ilkokul 1.2.3. sınıf eğitimleri vermişler, köyde modern tarım araçlarının kullanılması için köylüyü aydınlatmışlar, köylülerle imece içerisinde okulları inşa etmişler, akşamları da 14 yaş üstü köylülere okuma yazma kursları vermişlerdir. Bizzat kendi köylerinde görevlendirilen bu eğitmenler, köy yaşamının canlandırılmasında, köylülerin kendi aralarında dayanışmasında, birlikte üretme-birlikte eğlenme kültürünün yaratılmasında saygın birer baş aktör olmuşlardır.
Yüksek bir başarı grafiğinin yakalanmasını sağlayan Köy Eğitmenleri projesinin 2. eğitim dönemi yine Eskişehir-Çifteler köyünde açılmıştır. Kendi okullarını inşa eden, kendi gazetelerini çıkaran, aldıkları eğitimleri yakınlardaki köylerin okullarında uygulamalı olarak pekiştiren, köylüye yardım eden, piyesle-tiyatroyla, sanatla tanıştıran eğitim hamlesi, dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Tonguç’un değerlendirmeleriyle yasalaşarak 1937 yılında Eskişehir’in dışında Kars, Edirne, Adapazarı, Erzincan, İzmir ve Balıkesir gibi ülkenin farklı coğrafyalarında; köy çocukları ve köylüleri eğitmek için faaliyete başlamıştır.
Aynı yıllarda İzmir Kızılçullu’daki Köy Öğretmen Okulu’nda ilk deneme olarak kız öğrencilerin de kaydedilmesi için çaba gösterilmiş ve 25 kız öğrenci okulun öğrencisi olmuştur. Dönem koşullarında kız öğrenci sayısının azlığı nedeniyle başarısızlık gibi algılanan bu ilk deneyim yatılı karma eğitim anlayışının öncüsü olmuş, bundan yaklaşık 2 yıl sonra (1940) 40 kadın eğitmen bu okullardan mezun olmuştur.
Köy Enstitüleri’nin yasalaşması
Dönemin ülke koşullarında köy-kent aydınlanması ve modernleşmesi farkını kapatmak için köylü gençler ve köy çocuklarıyla yola çıkan Köy Öğretmen Okulları, 1939 yılında Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla eğitimde aydınlanmanın temel misyonunu yüklenmiş ve 1940 yılında Köy Enstitüleri olarak yasalaşmıştır. Aynı yılın Milli Eğitim Şurası’nda İsmail Hakkı Tonguç 14 yıllık bir eğitim planı sunarak, bu plan çerçevesinde 60 bin eğitmen yetiştirme hedefini oylamayla kabul ettirmeyi başarmıştır. Yine bu plan dâhilinde enstitüler eğitmenin yanı sıra köyler için sağlık memuru, tarım memuru ve ebe de yetiştirmeye devam edecektir.
1944 yılında toplu mezunlar vermeye başlayan Köy Enstitüleri, temel olarak bilgiyi iş haline getirerek uygulayan ve bu sayede bilgiyi tekrar tekrar üretme yetisine sahip, özgüveni yüksek, eleştirel düşünebilen ve sorun çözebilen, yurttaşlık bilinci yüksek bireyler yetiştiren; köy çocuklarına parasız, laik ve karma eğitim veren kurumlardı.
Nüfusunun %75’i köylerde yaşayan dönemin Türkiye’si için, köylülüğe ulaşmamış bir modernizasyon ve aydınlanma girişimi mümkün değildi. Köylünün köylüyü eğitmesi fikri, sadece tarımsal alanların daha iyi kullanılması üzerinden şekillenmiyordu. Aynı zamanda dönemin ihtiyacı olan ‘yurttaş’ prototipi de köylülerin eğitimi sayesinde oluşturulmaya çalışılmıştı. Her öğrencinin bir yıl içerisinde 25 klasik eser okumak zorunda olduğu, müzik aleti çalan, resim ve sanatla bağı kurulmuş, dönemin kalkınma hamlesini yurttaşlık bilinciyle sindirmiş bir nesil yetiştirme çabası, Köy Enstitüleri’nin temel hareket noktasıydı. Öğrenciler pozitif bilimler dışında sağlık hizmetleri, tarımcılık, inşaat işçiliği gibi eğitimler alırken aynı zamanda piyesler-şarkılar yazarak, müzik aletleri çalarak, edindikleri bilgileri uygulamalı olarak çevrelerindeki köylerle paylaşıyor; genç Cumhuriyet’in modern kültürünü de yaratmak için misyon yükleniyorlardı. Bu görevle donatılmış eğitimciler, gittikleri köylere cumhuriyetin aydınlanma ışığını taşıyorlar, köylünün bu kalkınma hamlesinin bir parçası olmasını sağlıyorlardı.
Çok partili hayata geçiş ve Köy Enstitüleri’nin kapatılması
1946 yılında Demokrat Parti’nin kurulması ve CHP içerisindeki milliyetçi kanadı oluşturan milletvekilleri, dönemin devlet başkanı İsmet İnönü’yü yeni ittifak ve uzlaşma arayışlarına yöneltti. Aynı dönemde CHP içerisindeki toprak ağası milletvekilleri de Köy Enstitüleri’nden son derece rahatsızdı. Gerici vekiller ve yayın organları Köy Enstitüleri’ne karma eğitim ve laiklik üzerinden saldırırken, toprak ağaları enstitü mezunu öğretmenlerin köylerdeki saygın ve ilerici konumlarını kendi çıkarlarına aykırı buluyorlardı. Dönemin CHP vekili ve aynı zamanda bir toprak ağası olan Kinyas Kartal’ın yıllar sonra itiraf niteliğindeki şu sözleri enstitü düşmanlığını açıklamak konusunda oldukça iyi bir örnek oluşturuyor:
“Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. DP ile pazarlığa girdik, kapattık.”
1946 seçimlerinden sonra Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel görevden alınmış, İsmail Hakkı Tonguç görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır. İlk elden 339 eğitmen okulu kapatılmış ve eğitmenlerin görevine son verilmiştir. 1948’de 1515 eğitimcinin daha görevine son verilmesiyle aynı yıl ilköğretim öğrenci sayısının 30 bin azalması, hükümeti daha yavaş hareket etmesi gerektiğine ikna etmiştir. Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığı ilkokullara din dersi eğitimi getirmiştir. Seçimleri kazanan Demokrat Parti, yatılı karma eğitime son vererek kız öğrencileri iki enstitüde toplamıştır.
14 yılda 60 bin köy öğretmeni planlaması, yaklaşık onda biri kadın olmak üzere 17 bini biraz aşan öğretmen sayısıyla 1954’te Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla sonlandırılmıştır.
Son söz
Köy Enstitüleri deneyimi, eğitimin temel misyonunu hatırlatması ve bu misyonun bireysel çıkarlar yerine ülke çıkarları dikkate alınarak belirlenmesi durumunda nelerin değişebileceğini göstermesi açısından çok değerli bir tecrübedir. Enstitülerin kapatılmasının ardından geçen altmış dört yıl ve bugün ülkemizin eğitim sisteminin içinde bulunduğu karmaşa, bu aydınlanma hareketinin siyasal tercihlerle sonlandırılmasıyla doğrudan ilgilidir. Öğretmenden çok ‘eğitmen’ olan mezunların görevlerinden alınmaları, müfredata eklenen din dersleri ve dönemin iktidarına göre yeniden şekillenen eğitimin temel misyonu, bu halk aydınlanmasına kapılarını sıkıca kapatırken, yerini gericiliğin hızlıca örgütlenmesine, tarikatlara bırakmıştır. Bu kopuş, meyvelerini hızlıca vermiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarında milletin efendisi olarak görülen köylüler, yeniden gericiliğin ve toprak ağalarının kucağına terk edilmiştir.
Ülkemizin, yurduyla bağını kurmuş, bilgiyi sadece birkaç şık işaretlemek için değil üretmek için kullanabilecek, kendi varlığıyla ülke kalkınması arasındaki ilişkiyi çözen, bilimsel yöntemlerin aydınlanmanın yegâne yolu olduğunu bilen nesillere ihtiyacı olduğu müddetçe Köy Enstitüleri deneyimi bir efsane olarak anılmaya devam edecek. Bizler de kendi ülkemizde bunun olabilirliğini gösteren bu deneyimin yapıcılarını minnetle anıyoruz. Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 78. yılı kutlu olsun.
PUSULA | Eğitimde gericileşme
Geçmişten günümüze eğitim sistemi
Zorunlu din derslerinin öyküsü