İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu: İdamı tartışmak 'biz bu sorunu çözmek istemiyoruz' demektir
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, idam cezasının geri getirilmesi tartışmaları ile ilgili açıklamalarda bulundu.
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, çocuk istismarı ve çocuk cinayetlerine karşı “çözüm” olarak getirilmek istenen idam cezası konusunu değerlendirdi.
RS FM’deki “Seyr-ü Sabah” programında konuk olan Durakoğlu, idam cezasının hiçbir şeye çözüm olmayacağını, halkın istemesi durumunda getirilebileceği söylemini yanlış bulduğunu belirtti. Durakoğlu, yaptığı değerlendirmede idam cezasının sadece hukuki bir enstrüman olmadığını dile getirirken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi çok önemli kazanımlardan bizi uzaklaştıracağını söyledi.
Durakoğlu’nun açıklamaları şöyle:
“Var olan istatistiklere bakarsak kayıp çocuklarla ilgili bize sadece 1994’te yapılmış araştırmayı gösteriyor, o da yılda 42 bin çocuğun kaybolduğunu gösteriyor. Bunun çoğu bulunuyor. 1500 çocuk bulunamamış sadece. Kayıp çocuk sorunu başka istismara uğrayan çocuk sorunu başka. Bunun sebebi olarak bölünmüş aileler, madde bağımlılığı öne çıkıyor. Kayıp çocuk sorununu farklı maddelerle incelemek lazım. Önemli olan konu toplum duyarlılığının artmış olması. Geçmişte hayvanlara ilişkin duyarlılık yoktu. Hayvan hakları kavramının gelişmesi, özellikle de sivil toplumun hayvan hakları üstünde çalışması… Geçmişte çok sıradan kabul edilen şeylerin tartışılmasını sağlamak gerekiyor.
“Bu sorunu cezayla çözmeye çalışırsanız bu sorunu çözmüyorsunuz anlamına gelir”
Toplumumuzda cezalar artırılırsa bu tür sorunlardan kurtuluruz gibi bir eğilim var. Sultanahmet meydanında sallandırılırsa sorun kalmaz diyorlar. Toplum şunu bilmeli: Ceza hukuku yardımcı bir kaynaktır bununla suçu önlemek mümkün değildir. Geri dönüşü olmayan bir idamla suçu engelleyemezsiniz. İdamla ceza engellemek hiç mümkün olmamış mesela ABD’de. Çocuk istismarı konusunda konuşursak bunun boyutlarından biri pedofili. Bu hastayı idam cezasıyla korkutabilmeniz mümkün değil. Sorunu başka boyutlarda görebilmemiz gerekiyor. Eğitim gerekiyor. Bunu cezayla çözebiliriz gibi izlenim uyandırmamamız lazım. Yasa koyucunun bunu siyasi olarak yürütmesi, tek çözümü cezada görmek mümkün değil. Tüm bunları yapıp sonrasında ceza hukukunu bir boyut olarak düşünebilirsiniz. Böyle yaparsanız sorunları halledemezsiniz. Bu sorunu cezayla çözmeye çalışırsanız bu sorunu çözmüyorsunuz anlamına gelir.
TBMM bünyesinde bir yasa tasarısı var. Çocuk istismarlarıyla karşılaştırdığımızda 50 yıl koşullu salıverme olmaksızın cezalandırma. Bizim toplumun geçmişi, infaz sistemi tablosu bunu mümkün kılmıyor. Evrensel hukukun 25 yıl sonra mahkum değerlendirilmesi veya idam çözüm değil. Türkiye’de idamın getirilmesi mümkün değildir. Bunu geri getiremezsiniz, bunun uygulanabilme kabiliyeti yok. Bunun yararlı olduğunu düşünebilirsiniz ama bu mümkün değil, konuşmamıza gerek yok.
Avrupa Birliği (AB) uyum yasalarına göre bunu tartışmamız mümkün değil. Biz bunu çözmek istemiyoruz demektir ve ben en çok buna sinirleniyorum. Yapılması gereken birçok şey var eğitim alanında. Yargının erken karar vermesini sağlamanız gerekiyor, okuldaki rehber öğretmenlerle ilgili tedbirler almanız gerekiyor. Faillerin takibini konuşmamız gerekiyor. Elektronik kelepçe kullanımını sosyal medyayı konuşmamız gerekiyor. Çocukların sosyal medya kullanımlarını konuşmak gerekiyor.
“Halk isterse idam geri gelir söylemi yanlıştır”
Yine yanlış konuştuğumuz şey kastrasyon. Bu Almanya’da yüzde 46’dan 3’e düşürülmüş. Bunu sağlayan kastrasyon değil ama bunun hangi sonuçları doğurduğunu incelemek lazım. Bu sadece bir tedbirdir.
İdamı talep etmek de kabul etmek de bu sorunun ana kaynağına inmemek, kolaycı bir biçimde sorunu çözüyorum zannetmektir. İdam cezasını getirdiğiniz zaman sadece bir suça onu atfetmeyeceksiniz. Bir süre sonra bazı tatminler yarattığı için bunun genişletilmesi de gündeme gelecektir. Kutuplaşmadan kaynaklanan nedenlerle giderek sistemimizin kuvvetler ayrılığından kopmasıyla korku iklimi içine girdik. Siyaset yargı üstünden kendi taktiklerini planlamaya başladı. Ergenekon ve balyoz böyleydi. Vesayetin kaldırılması denen şey yargının devreye girmesiyle gayrı kanuni biçimde insanları içeride 5 sene yatırarak gerçekleştirildi.
Biz sorunlara evrensel hukuk temelinde bakıyoruz. Fikri olarak idam cezasının geri getirilmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz. İdam gelmeli diyenlerin kendilerince doğru kabul edilen gerekçeleri olabilir, az da olsa hukukçularda da bunu düşünenler var. İdamın getirilmesini talep etmek sadece hukuka yeni bir enstrüman koymak anlamına gelmiyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi tablolardan uzaklaşmamız anlamına geliyor, Türkiye’nin başka yere gitmesi oluyor. İdamı istemek sadece idamı istemek değildir. Bunları bilerek tartışmak gerekiyor. Halk isterse idam geri gelir söylemi yanlıştır.”