Sadede gelelim
"Tayyip Erdoğan’dan kurtulacağız deyip, tüm sağ partilerin temsil edildiği Meclis’e giren ve kendine solcuyum diyen kişiler şapkayı önüne koysunlar. Meclis’in demokrasi süsü olmaları yakındır."
Seçim süreci boyunca ifade ettiklerimiz, seçim sonuçları itibariyle bir kere daha ele alınmayı hak ediyor. Neden olduğu ise açık. Geçmişte söylenen bazı şeyler tekrar söylenmediğinde ya da günün gerçekleri ile bir teste tabi tutmadığınızda popüler olan söylemler ya da yaklaşımlar ön plana geçiyor.
24 Haziran seçimlerinde ortaya konulan dört işlem siyaseti çökmüştür. Aritmetik siyasetinin düzen muhalefeti için geçerli olduğunu zannedenlere, matematiğin herkesin işine yarayabilecek bir şey olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
Dolayısıyla siyasetten arındırılmış “Erdoğan gitsin” söylemi objektif sınırları ile yüzleşmiş, başkanlık seçimi ikinci tura kalmamış, AKP-MHP koalisyonu Meclis’te 300’den fazla milletvekiline sahip olmuş, HDP’nin barajı aşmasının AKP’nin geriletilmesinde biçimsel bir fonksiyondan başka bir işe yaramadığı görülmüştür.
Seçimlerin öncesinde, bu seçimleri korsan olarak niteleyenlere karşı apolitizm suçlaması yapanlar, yaşananları negatif ya da pozitif anlamda uca çekerek meselenin siyasal tarafını görünmez hale getireceklerdir. Seçimlerin hemen öncesinde, “durum bıçak sırtı şakaya gelmez”, “siyasi gerçekleri biz de biliyoruz ama aritmetik yapıyoruz”, “şimdi bunları konuşmanın sırası değil hele bir seçim geçsin”, “yeni bir sol geliyor eski püskü fikirlerinizle ortalığı bulandırmayın” diyen ve Türkiye’de sol adına konuşanların eğer topluma ve emekçilere önderlik etmek gibi niyetleri varsa, örgütsüz yurttaşlardan bir tık daha ileride fikirler savunmalarını beklerdik. Oysa ki herkes birbirine aynı hikayeyi anlattı. O da solun tek çıkış yolunun düzenin muhalefetine eklemlenme zorunluluğu idi.
Ancak gelinen noktada bunların bile tartışılmadığı açık. Halkı sağcı Millet İttifakı’nın arkasında dizilmeye çağırarak emekçilerin kurtuluş yolunun çizileceğini vaaz edenlerin ikinci tur söylemleri havada kaldı. Bu söylemleri geliştirenler ve propaganda edenler topluma karşı bir sorumluluk hissediyorlar mı bilemiyoruz. Tipik bir sağ siyasetçiden farkı olmayan Muharrem İnce suçu diğer partilerin üzerine atarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor olabilir. Yüzde otuz oy oranı ile kendi üzerine düşeni yaptığını söyleyen İnce, tüm seçim süreci boyunca ortaya koyduğu sağ söylem ile aslında Türkiye’de siyasetin sağa kayışına kendi meşrebince destek oldu. Halkın ikinci tur hayalleri ise havada kaldı.
Arada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu unutmamak gerekiyor. 2017 yılında yapılan referandumdan beri şeriatçı Saadet Partisi ile adım adım ittifaka giden, faşist Akşener’e kiralık milletvekilleri ile sahip çıkan, Abdullah Gül projesini deneyen ama başaramayan CHP çizgisinin genel başkanı Kılıçdaroğlu’ndan bahsediyoruz. Kılıçdaroğlu’nun vadesi doldu mu dolmadı mı gelişmeler gösterecek. Ama CHP yakın vadede yerel seçimleri bu sefer emekçilerin karşısında gündeme getirecek. AKP’den kurtulmak adına bu sefer bakalım hangi sağcılar karşımıza çıkartılacak?
Diğer tarafta ise AKP’yi geriletmek adına HDP’yi temel odak olarak gösteren liberaller ve bunların peşine takılanlar yer alıyor. Orada da aynı mantık geçerli.
AKP’yi yenmeyi, geriletmeyi “ya hep ya hiç” düşüncesiyle HDP’nin barajı geçmesine endeksleyenlerin sağ partilerdeki yükselişi ve bunun üzerinden AKP’nin oylarındaki düşüşü açıklamaları gerekiyor. Siyaset ne yazık ki tek yönlü değil. Zaten başından beri söyledik, eğer tek başına AKP’nin geriletilmesi ya da Meclis’te sandalye kaybetmesi üzerinden siyaset yapacaksınız sağcılık yapmanız gerekiyor.
Tüm bunlarla birlikte HDP, siyasette yeni olmayan bir şeyi farklı bir kılıfla Türkiye toplumunun önüne sundu ve CHP’lilerin matematik hesapları sayesinde bu tuttu. Şimdi bugün Adalet Yürüyüşü’nde Kemal Kılıçdaroğlu ile verilen pozların nedenini daha rahat anlamamız mümkün. Yoksa HDP zaten yıllardır solcuları aday yapıp Meclis’e sokuyor. Meclis’e giren bu kişiler de HDP’nin liberal-ulusalcı siyasetinin bir parçası oluyorlar ve halka bunu sosyalizm mücadelesi diye propaganda ediyorlar. TÜSİAD’la görüşenlerin emek sözcüsü, Said-i Nursi’yi övenlerin laiklik savunucusu, Suriye’de emperyalizm ile işbirliğini savunanların devrimci kanadı nedense solcular oluyor. Artık ne kadar oluyorsa…
Bunun üzerine artık CHP’ciliği de eklemek gerekiyor. Halkı kandıran, onları adım adım sisteme bağlayan, Türkiye kapitalizmiyle gerçek bir kavgaya değil onun gölgesi ile laf dalaşına giren CHP’nin oyları ile Meclis’e giren HDP’nin solcu adaylarının, sokağa geri döndüklerinde bir de CHP’nin borazanlığı gibi bir görevleri olacak. Önümüzdeki günlerde bunları da göreceğiz.
Ülke gerçekliğini okuyamayan, aslında okumak gibi bir derdi de olmayan, “ne olursa olsun da AKP şu şekilde gitsin” diyenler, sağın sağla yaptığı seçimlere büyük bir meşruiyet kattılar. Tayyip Erdoğan’dan kurtulacağız deyip, tüm sağ partilerin temsil edildiği Meclis’e giren ve kendine solcuyum diyen kişiler şapkayı önüne koysunlar. Meclis’in demokrasi süsü olmaları yakındır.
Son olarak bu seçimlerin sonrasında ele almamız gereken bir konu daha bulunuyor. Samimi olarak söylenmesi gereken sözler var. Seçimlere katılarak, bu seçimlere ve düzenin demokratik meşruiyet oyununa katkı koyan bağımsız adaylar sosyalist bir hattı temsil ettiklerini düşünüyor olmalılar. Ama bu durum ve “oylar düzen değişikliğine” demiş olmaları bile onların da kenar süsü oldukları gerçeğini ne yazık ki değiştirmiyor. Bundan üç ay önce bu şekilde yapılacak seçimlerin meşru olmayacağını söyleyip, gayrimeşru seçimlerin müsamere, katılanların ise figüran olduğunu iddia edenler seçimlerde ne aradılar ve ne buldular? Seçim sürecine ve sonuçlarına baktığımızda elde ne kaldı? Toplamda birkaç bin oydan başka bir şey görünmüyor.
Bizim görebildiğimiz kadarıyla 24 Haziran seçimleri yapılış tarzı, seçim sürecinde yaşananlar ve sonuçları itibariye sermaye düzeninin başkanlık sistemini de kullanarak daha fazla yerleşmesine yarayan bir seçim olmuştur. Seçimlere katılım oranı, CHP’nin ve diğer partilerin seçim sonuçlarına dönük yaptıkları yorumlar, sağın bütün kanatlarının ve düzen muhalafetinin Meclis’e girmiş olması bunu kuvvetlendiren gelişmelerdir.
Yukarıda bahsettiklerimizi veri almadan Türkiye’de siyaset, hele ki sol siyaset yapmak imkansız. Bunun bilinmesi gerekiyor. Seçimlerde komünistlerin aldığı tutum bu yönden de ele alınmalıdır.
Şimdi işçi sınıfının sermaye düzenine karşı daha güçlü bir şekilde örgütlenebilmesi için gerçekçi değerlendirmeler, doğru bir siyasi hat ve büyük bir örgütlenme azmi gerekiyor. Seçimlerin sonrasında bir kere daha ifade edilmesi icap eden doğru budur.
Bağımsız ve devrimci bir siyasi hat bugün bu topraklarda adım adım, ilmek ilmek örülmektedir.
Yoksa bizim işimiz, düzen muhalefetinin “yarım bıraktık” dediği sermaye projelerini tamamlamak olmayacaktır. O yüzden bize göre bir dönem kapanmıştır ve artık gerçekten sadede gelinmesi gerekmektedir.