2019 yerel seçimleri ve komünist tutum
2019 yılı Mart ayında yapılması planlanan yerel seçimler öncesinde Türkiye solunda kimin ne yapacağına dair sinyaller gelmeye başladı. Bu noktada komünistlerin yerel seçimlere dair ön yaklaşımları önem taşıyor.
2019 yılı Mart ayında yapılması planlanan yerel seçimler öncesinde Türkiye solunda kimin ne yapacağına dair sinyaller gelmeye başladı. Bu noktada komünistlerin yerel seçimlere dair ön yaklaşımları önem taşıyor.
Gezi’yi sandığa tıkmaya çalışanlar
Öncelikle, 2014 yılı Mart ayında yapılan yerel seçimlerin içinde bulunduğu atmosferi hatırlamakta fayda bulunuyor. 2013’teki büyük Haziran direnişinin ardından ve 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının neredeyse hemen sonrasında hayata geçen 2014 Mart seçimleri gerek AKP karşıtı kitlelerde gerekse Türkiye solunda yanlış bir algıyı beraberinde getirmiştir.
O da, AKP iktidarının yerel seçimlerdeki kayıplarına endeksli bir siyaset tarzının egemen olması ve belediye başkanlıklarında CHP’nin desteklenmesi şeklinde vücut bulmuştur. Aşağı yukarı her seçimde düzen muhalefetinin odakları arasında açık veya üstü örtülü bir şekilde dans etmek şeklinde ortaya çıkan bu yaklaşım 2014 yılında “kitlelerin Haziran direnişinden beri ayakta olduğu” ve “AKP’nin üflesen yıkılacak bir noktaya geldiği” tespitlerine dayanmaktaydı. Bu yönelim, 2015 Haziran ve Kasım seçimlerinde, 2018 korsan seçimlerinde ise HDP destekçiliği şeklinde ortaya çıktı. 2014’e dönersek AKP iktidarına ve sermaye düzenine karşı mücadeleyi Tayyip Erdoğan’ın kişisel yıpranmışlığına indirgeyen yaklaşım, yerel seçimleri de bu bağlamda ele almaktan başka bir yönelime girememiştir. Sonuç ise belliydi… AKP’ye çok yakışacak bir aday olan Mustafa Sarıgül’ün İstanbul adaylığı ile köken olarak MHP’li olduğu bilinen Mansur Yavaş’ın Ankara’da CHP adayı olması bile durumu kurtaramamış, AKP 2014 seçimlerini de kendi lehine tamamlamıştı. Bu durum Gezi direnişi sonrasında yaşanan birinci kırılma noktası olarak görülebilir.
2014’ten anlamlı bir sonuç ve bugün
Türkiye’de sosyalizm kavgası açısından 2014 yılından kalan en anlamlı sonuç, Türkiye Komünist Partisi’nden aday olan Mehmet Fatih Maçoğlu’nun Ovacık’tan belediye başkanı seçilmesi idi. Geçen beş yıllık zaman dilimi içerisinde sosyalizmi çağrıştıran uygulamaları, ortaklaşmacı, paylaşımcı ve kamucu yönelimleri ile komünist ideolojinin toplumda pozitif anlamda yer etmesini sağlayan bu belediyecilik pratiği emekçilerin dikkatini çekmiştir. Bu pratiğin dikkate değer bir kazanım olarak not edilmesi gerekmektedir. Benzeri örnekler önümüzdeki dönemde de zorlanmalı, geçmişte solun hanesine çeşitli sebeplerle negatif olarak yazan ve sermaye düzeninin belediyecilik anlayışının bir kopyası olan yaklaşımlara izin verilmemelidir.
Günümüzü değerlendirirsek solun seçim stratejisinin yine düzen muhalefetinin arasına sıkışması ihtimali varlığını korumaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de komünistlerin yerel seçim yaklaşımını belirlerken bu parametreyi değerlendirmesi ve buna göre konum alması isabet olacaktır. AKP ile MHP’nin yerel seçim ittifakı karşısına faşist Akşener’in partisi İyi Parti (İP) ile ittifakı zorlayarak çıkan CHP’nin bu seçimlerde büyük bir patlama yapması ya da daha açık söylersek AKP’yi alt etmesi kimse tarafından beklenen bir durum değil. Bunun yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “seçilseler bile oralara kayyum atayacağız zaten” söylemine maruz kalan HDP’ninse sadece bu söyleme karşı olmak üzerinden dahi kendi tabanını harekete geçirebilecek bir gücü bulunmadığını açık bir şekilde görmek gerekmektedir. Tüm bunlarla birlikte geçmişte büyük umutlarla seçilen HDP belediyelerinden bugüne devredenler arasında Kürt emekçilerinin kapitalizmden kurtuluş mücadelesi ve sermaye düzeninde açılabilecek gediklere dair bir beklenti ya da yönelim bulunmuyor.
Ek olarak, soldaki beklentilerden bir tanesi olan CHP ile HDP arasında yapılabilecek bir ittifak projesine eklemlenmek ve bunun “demokrasi cephesi” olarak lanse edilmeye çalışılması da bayatlamış olsa da yeniden sofraya sürülebilecek bir proje olarak gündeme gelecek gibi görünüyor.
Komünistlerin tutumu önem taşıyor
Bu gelişmeler ile birlikte Türkiye’de solun ve komünist hareketin önündeki seçenekler çok değildir.
Birincisi; bağımsız hattın mutlaka korunması gerekir. Sosyalizm mücadelesi verenlerin yerel seçimlerde topluma verebileceği onlarca mesaj bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi rantçı, betoncu ve yandaşları zengin eden belediyecilik anlayışının yerine sosyalist ve kamucu bir belediyecilik anlayışının geçmesidir.
Elbette, bu bahsettiğimiz olgu, işçi sınıfının iktidar projesine alternatif değildir. Ancak sermaye düzenine karşı verilecek mücadelede yerel yönetimlerin rolü gibi bir başlık kapitalizm koşullarında ve AKP iktidarının ve patron sınıfının ülkemizi getirdiği yer hesaba katıldığında anlamlı bir yerde durmaktadır.
İkincisi, sosyalizmin bağımsız hattının propagandası için önümüzdeki yerel seçim düzlemi bir olanak olarak değerlendirilebilir. Bunun için liberalizmle hesaplaşma niyeti olan, sermaye düzenine karşı çıkan, rantçı belediyeciliğin teşhir edecek ve yerine sosyalizan bir yerel yönetim anlayışına sahip çıkacak tüm siyasi güçler ortak adaylar çevresinde yan yana gelebilecekleri bir zemini oluşturabilirler. Ancak buradaki turnusol kağıdı elbette CHP ve/veya HDP’de cisimleşen düzen muhalefeti ile oluşturulmaya çalışılan düzlemlere mesafeli olmaktır.
Üçüncüsü ve son ihtimal, eğer ki ikinci olasılıkta bahsettiğimiz ortak sosyalist bir zemin kurulamayacaksa komünistlerin toplumun karşısına kendi adaylarıyla çıkarak sermaye düzenine karşı kavgalarını büyütmeleridir. Bu ise zayıf bir seçenek olarak görülmemeli, komünistlerin Türkiye’de emekçi sınıfların kurtuluş için verdikleri mücadelenin böylesi bir şekilde büyük bir anlam kazanacağı bilinmelidir.