Suriye’deki emperyalist işgalin başlangıcı olan 2011’de İstiklal Caddesi’nin hemen girişinde bir kalabalık. Kalabalık dediysek sayıları 20’yi geçmeyen haremlik selamlık ufak bir kitle. Ellerinde Fransız manda dönemine ait Suriye bayrağı, Suriye “devrimini” selamlıyorlar. Kitlenin yarısı Özgür Suriye Ordusu denen paralı askerlerden, yarısı ise işgalin en başından beri bu cihatçıların Türkiye distribütörlüğünü üstlenen liberallerden oluşuyor. Emperyalist planlara hayır diyen komünistleri, diktatör sevici olmakla suçlayanlar da aynı isimler, bir ek olarak dursun.
ABD’nin taşeronluğunda, Türkiye-Katar-Suud finansörlüğünde her türlü dış desteği arkasına alarak Suriye’yi kana bulayan bu cihatçı çetelerin, sözüm ona “soldan” en büyük destekçisi olan bu toplam; önderliklerinde bir halk devriminin gerçekleştiğini iddia ettikleri bu cihatçı çeteler, Suriye’de kafa keserken, ele geçirdikleri yerlerde şerri hükümleri işletirken, kadınları köle gibi alıp satarken; Türkiye’de paneller, yazılar, eylemler aracılığı ile bu tekfirci terörün reklamını yapmakla meşguldü.
Halep’in özgürleştiği günlerde, cihatçı-bedevi fantezileri dümdüz edildiği için televizyon ekranlarında havale geçiren arabeskçi eskilerinden, orada insanlara cehennem hayatı yaşatan canavarları “ümmetimiz” diye pazarlayan tetikçi bozmalarından bir farkı olmayan bu liberal aklın teslim aldığı kimileri olmuş mudur ya da etkileri nedir bilmiyoruz ama alenen işlenen bu savaş suçunu deşifre etmek zorundayız.
Başlayalım…
İki gün önce marksist.org isimli sitede, Ozan Tekin imzalı bir yazı yayımlandı. Yazının başlığı “Beyaz Miğferler, Suriye Devrimi ve iliştirilmiş bir gazeteci olarak Fehim Taştekin”.
Daha başlığından ne menem bir içeriğe sahip olduğu tahmin edilecek yazıda, bir dizi iddia sıralanmış. Beyaz Miğferler’in aslında bir sivil toplum kuruluşu olduğundan tutun, Beyaz Miğferler’e ve cihatçı çetelere karşı kalem oynatan kişilerin amacının aslında ne olduğuna kadar tonlarca akıl yürütme.
Yazıya birazdan geçeceğiz ancak bu yazının neden şimdi yazıldığına ilişkin bir girizgah yapmakta fayda var. Bilindiği gibi Suriye 7 yıldır yaşanan savaşta oldukça kritik bir sürece girdi. Halep’in özgürleştirilmesi ile seyri Suriye lehine değişen bu savaşta Deyr ez Zor, Palmira, Doğu Guta gibi oldukça önemli yerleşkeler cihatçı çetelerin elinden bir bir kurtarılırken, İsrail açısından Golan’daki statüyü değiştirmeye zorlayacak yeni bir durumun oluşması için hayati önem taşıyan güney cephesine de kararlı bir operasyon başlatıldı. ABD ve Suudi Arabistan’ın kontrolü altındaki Amman Operasyon Odası’ndan koordine edilen güney cephesinde, İsrail’in cihatçı çeteler ile de dirsek temasında olduğu herkesin malumu. Bu ilişkiler son derece somut iddialar ve kanıtlarla da kamuoyunda yerini aldı.
Ağustos 2014’te Times of Israil, ÖSO’ya bağlı Harameyn Tugayı’nın komutanı Şerif el Safuri’nin İsrail ile iş birliği yaptığını yazdı. Safuri, 22 Temmuz 2014’te sınırda Nusra’nın eline geçtikten sonra örgütün kurduğu Dera Şeriat mahkemesine ifade vermiş ve bu ifadenin görüntüleri internete koyulmuştu. Safuri ifadesinde, İsrailli yetkililerle görüşmek için beş kez İsrail’e gittiğini, kendisine telefon, ilaç, giysi, 30 tüfek, 10 RPG, 47 roket, 5.56 mm’lik 48 bin mermi verildiğini anlatacaktı.
22 Ocak 2015’te Times of Israil’den Elhanan Miller, Amman’dan bir ÖSO komutanının Skype aracılığıyla İsrail’e şöyle seslendiğini yazdı:
“Suriye halkını kazanmak için elinizde tarihi bir fırsat var. Sizinle aynı safta savaşmak istiyoruz. Şiiler Suriye’de durmayacak. Bizim kadar sizi de tehlikeye atacak projeleri var.”
Bunca tantananın kopmasına sebep olan ise el Kaide’nin düşük bütçeli prodüksiyonu Beyaz Miğferler isimli “basın yayın departmanı”nın sıkışıp kaldığı Kuneytra’da, “teslim olun” çağrılarına kulak vermemesi idi. Bu çağrıya kulak verilmemesindeki en büyük nedenin İsrail’in hamiliğine güvenilmesi olduğunu yazmamızda bir sakınca yok. Zira Beyaz Miğferler’den 442’si İsrail tarafından Golan üzerinden Ürdün’e tahliye edilirken, İsrailli kaynaklara göre toplamda 800 kişiyi kapsayan tahliye talebi ABD, Fransa, Britanya ve Kanada’dan geldi.
Defalarca yazdık ancak bir kez daha anımsatmakta fayda var; kimdir bu Beyaz Miğferler?
1 Mayıs 2015 tarihli Milliyet Gazetesi’nde “Suriye’de insanlığı kurtaran kahramanlar” başlığı ile bir haber yayımlandı. Haberin içeriğinde ise şu bilgiler yer alıyordu; “Birçok kişinin daha önce adlarını bile duymadığı ‘Beyaz Miğferler’, Suriye iç savaşının gizli kahramanları. Gönüllü arama kurtarma organizasyonu olan Beyaz Miğferler, bombalı saldırı yapılan alanlara koşarak enkazdaki yaralıları kurtarıyorlar.”
İlk okuyuşta kulağa hoş geliyor değil mi… Ama durum pek de göründüğü gibi değil. “Savaştan önce birer berber, tüccar, işçi, ya da öğrenci olan gönüllüler, 2.5 yıl önce sadece 20 kişi iken bugün 2618 kişiye ulaştı ve 15 bin 500 hayat kurtardı. Beyaz Miğferler AKUT ve MAYDAY Rescue Örgütü tarafından Türkiye’de eğitiliyor” bilgisini geçen haberde bir isim dikkat çekiyor; MAYDAY Rescue. Bu örgüt, İngiliz İstihbarat Teşkilatı olan MI6’nın bölgede en çok güvendiği ajanlardan birisi olan eski asker James Le Mesurier’in paravan şirketlerinden birisi aslında. Mayday Rescue’nin eğittiği kişiler ise aslında Nusra Cephesi’nin başını çektiği Fetih Ordusu’nun militanları. Beyaz Miğferler’in asli görevi ise, kamuoyunu yalan ve manipülatif haberlerle beslemek, özellikle Batı medyasında yer edinen, olmayan kimyasal saldırılarla ilgili sahte videolar ve fotoğraflar çekerek kamuoyunu yanıltmak ve Suriye üzerinde “uçuşa yasak bölge” oluşturulması için lobi faaliyeti yürütmek.
Bu gelişmelerin ardından ise Beyaz Miğferler sıklıkla kamuoyunun gündemine girdi. Ve bu gündeme gelişlerin hepsi ABD’nin başını çektiği emperyalist bloğun Suriye’ye müdahaleleri ile sonuçlandı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde daha geçtiğimiz Mart ayında yaşanan müsamereyi herkes hatırlayacaktır. Bu müsamerenin sergilenmesi ve akabinde ABD, Fransa ve İngiltere koalisyonunun Suriye’ye füzeler yağdırdığı gerçeği apaçık önümüzde durmakta.
Marksist.org’da yayımlanan yazıda, yazar Ozan Tekin’in ısrarla üzerinde durduğu ise işgalin bir tarafı olduğu apaçık olarak kanıtlanmış Beyaz Miğferler isimli örgüt aleyhinde yazılıp çizilenlerin yalan olduğu, kişi ve kurumların “Esad’ın paralı askerleri olduğu” tezi.
Geçiniz.
Eğer gazeteci iseniz yani işinize “gerçekleri asıl sahibi olan emekçi halkla buluşturmak” sorumluluğu üzerinden yaklaşıyorsanız, o sorumluluğun bütün gereklerini yerine getirmek zorundasınız. Nedir bu sorumluluk? Yalan söyleyemezsiniz en basitinden. Hele hele ikinci üçüncü dereceden duyduğunuz iddiaları uyduruk internet sitelerini referans göstererek kanıtlama zahmetine girişmezsiniz. Çünkü komik duruma düşeceğinizi bilirsiniz. Hele ki söz konusu bir savaş ise… Orada sorumluluğunuz omuzunuzdaki yük biraz daha artar. Yüzbinlerce insanın öldüğü, milyonlarcasının yurtsuz kaldığı bir işgalden bahsediyoruz burada. Şaka değil, komik hiç değil.
“Yazarımızın” haberi var mı bilmiyoruz ama, “dünyanın en faydalı sivil toplum kuruluşu” olarak lanse ettiği Beyaz Miğferler’in manipülasyonlarının hepsi teker teker yalanlandı, düştü. Suriye Hükümetinin kimyasal silah kullandığına ilişkin iddialarına yine aynı hükümet uluslararası gözlemcilere “gelin yerinde araştırın” diye defalarca çağrıda bulundu.
BM’de Suriye’nin daimi temsilcisi Beşar Caferi’nin BMGK’deki gergin oturumda yaptığı açıklamayı buraya bırakalım ki ne anlatmaya çalıştığımız bir kez daha anlaşılsın;
“BM’ye silahlı grupların klor ve sarin gazına sahip olduklarını ve bunları kullanmaya, fabrikasyon haberler yaymaya hazırlandıklarına dair onlarca mektup verdik. Belgelendirdik. Hiçbir şey yapılmadı, okunmadı bile.
Ne ilginçtir ki Suriye ordusu, sadece ilerleme kaydettiği zamanlarda kimyasal silah kullanıyor. Yine ne ilginçtir ki sadece kadın ve çocukları isabet alıyor ve videolarda su ile yıkananları görüyoruz. Doğal su her şeyin ilacı!
Suriye hükümeti, Duma’ya soruşturmaya gidecek heyete her türlü desteği vermeye hazırdır.
Bugün Suriye olarak Doha, Riyad, Paris, Ankara, Washington ve Londra’nın, IŞİD, Nusra, Rahman Kolorduları ve diğer gruplara kimyasal silah dahil her türlü desteği vermekle suçluyoruz. Suriye ve Irak’ta bu silahlar kullanıldı.
Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’ye kötü haberlerimiz var. Destekledikleri silahlı örgütleri bitirdik.
Yalan bir kartopuna benzer. Ne kadar fazla yuvarlarsanız o kadar büyür.”
Sayın Ozan Tekin, savaş suçu işliyorsunuz. Ve o kadar kötüsünüz ki bunu bilerek yapıyorsunuz. Belli ki ne yaşınız ne de deneyiminiz bu sorumsuzluğunuzun bedelinin ne olduğu konusunda bir fikre sahip olmanıza izin vermiyor.
İşgalcilerin her zaman kaybedeceği gerçeğinden hareketle, Suriye halkı yüzünü mutlak zafere dönecek. Sizin de kaygınız bundan olsa gerek…
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetinin davasında abla Selma Ateş’e saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt,…
Ali Yerlikaya bakanlığının bütçe görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Muhalefet milletvekilleri kadın cinayetleri ve KADES uygulamasına…
AKP’li İzmir Menemen Belediyesi’nin 2023’te bir ay içinde 40’a yakın konser ve etkinlik yaptığı ortaya…
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…