Cemal Kaşıkçı sadece bir gazeteci miydi: 'Derin' Kaşıkçı ve AKP ilişkisi
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinin üzerinden aylar geçti, cesedinin nerede olduğuna ilişkin bile bilgi bulunamadı. Yazarımız Alev Doğan, giderek daha da da karanlık bir olaya dönüşen bu cinayetin kurbanı ve AKP'yle bağlantılarına ilişkin hasıraltı edilen gerçekleri kaleme aldı...
Alev Doğan
Cemal Kaşıkçı hiç kuşkusuz 2018’in son aylarında kamuoyunun gündemini en çok meşgul eden isimlerden biriydi. Cemal Kaşıkçı her ne kadar “gazeteci” olarak anılsa da aslında misyonunun ne olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Kaşıkçı ailesinin sahip olduğu zenginlik ve bu zenginliği neye borçlu oldukları gerçeği de elbette… Cemal Kaşıkçı’nın misyonuna geçmeden önce ailenin sahip olduğu uluslararası ilişki ağına biraz bakmakta fayda var.
Cemal Kaşıkçı’nın dedesi Muhammed Halit Kaşıkçı, Suudi Arabistan’ı kuran Kral İbn Suud’un özel doktoru. Kaşıkçı ailesi, kraliyet ailesi ile yakın ilişkilerini dede Kaşıkçı’ya borçlu bir bakıma. Amca Adnan Kaşıkçı ise silah kaçakçılığı ile zenginliğine zenginlik katan bir isim. Bir iddiaya göre de eski el Kaide lideri Usame bin Ladin’i CIA ile tanıştıran isim amca Adnan Kaşıkçı. Afgan cihadını finanse etmek için CIA’in o dönemki Orta Doğu masası şefi William Casey’in güvenilir birini ararken Adnan Kaşıkçı’dan yardım istiyor ve aynı iddiaya göre amca Kaşıkçı bin Ladin ve CIA arasında gerekli bağlantıları sağlıyor. 1970 ve 1980’li yıllarda yaptığı uluslararası silah anlaşmaları ile dünyanın en zengin iş adamları listesinde başı çeken Adnan Kaşıkçı’nın 1980’lerin başında yaklaşık 4 milyar ABD Doları değerinde net bir malvarlığına sahip olduğu tahmin ediliyor. 80’li yıllarda Filipinler’in eski lideri Ferdinand Marcos ile yakın olduğu yönündeki suçlamalar sonucu İsviçre’de hapis yatan Kaşıkçı, Dünya’nın en büyük yatı olan 86 metrelik Nabila’nın da sahibiydi.
Nabila’nın şu anki sahibi ise herkesin bildiği bir isim; ABD Başkanı Donald Trump.
Adnan Kaçıkçı finansal sıkıntıya girdiğinde ise süperyat, Adnan Kaçıkçı’nın borçları karşılığında Brunei Sultanı tarafından satın alınıyor, Brunei Sultanı ise, 1987 yılında yatı 29 milyon dolara Donald Trump’a devrediyor. Kaşıkçı ailesinin bağlantıları bunlarla sınırlı değil.
Cemal Kaşıkçı’nın halası Samira Kaşıkçı, sevgilisi Prenses Diana ile Paris’te trafik kazasında ölen Dodi el Fayed’in annesi. Kuzeni Hasan Kaşıkçı ise Reina’daki IŞİD saldırısından kıl payı kurtulmuş. Yeğeni Muhammed Kaşıkçı’nın durumu ise daha karışık, zira kendisi amcasının ölümü ile ilgili yürütülen soruşturma kapsamında ismi geçen Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed’in lüks yatında verdiği partinin konuklarından biriydi geçtiğimiz ay.
Kaşıkçı ailesi ve bağlantıları ile ilgili bildiklerimiz bunlarla sınırlı olsa da biraz eşeleyince daha karanlık ilişkiler ile karşılaşmak son derece olası. Gelelim yazımızın asıl konusu Cemal Kaşıkçı’ya…Peki kimdir bu Cemal Kaşıkçı?
BİR ‘GAZETECİ’DEN DAHA FAZLASI
13 Ekim 1958’de Suudi Arabistan’ın Medine kentinde dünyaya gelen Kaşıkçı, 1985’de ABD’deki Indiana State University’den mezun olur ve sonrasında ülkesine dönerek ‘gazetecilik’ yapmaya başlar. 1991 – 1999 yılları arasında Al Madina gazetesinin yazı işleri müdürlüğü ve genel yayın yönetmenliği vekilliği yapan Kaşıkçı’yı bugünkü şöhretine kavuşturan şey ise , 1987-95 yılları arasında eski El Kaide lideri Usame bin Ladin ile Afganistan ve Sudan’da yaptığı söyleşilerdir.
1999’dan 2003’e kadar Suudi Arabistan’ın İngiliz gazetesi Arab News’te yazı işleri müdür yardımcılığı yapar. Buradan Al Watan’a geçer ve iki ay boyunca yazı işleri müdürlüğü yapar ancak Suudi Arabistan’ın dini kuruluşları hakkında eleştirel yazılar yazdığı gerekçesiyle görevinden alınır. Bunun üzerine ülkeyi terk eden Kaşıkçı, Londra’da büyükelçilik yapan Prens Turki bin Faysal el Suud’un danışmanlığını yapmaya başlar. Nisan 2007’de ikinci kez Al Watan’da yazı işleri müdürlüğü görevinde bulunur ancak Mayıs 2010’da yazdığı bir başka eleştirel yazıdan dolayı istifa etmek zorunda kalır. İstifasının ardından El-Velid bin Talal tarafından Bahreyn’deki el-Arab News Channel’ın genel yayın yönetmenliğine atanır. Bu süreçte ayrıca BBC ve Al Jazeera gibi kanallarda politik yorumculuk yapar.
Eylül 2017’de Suudi Arabistan’ı terk ettikten sonra ABD’de yaşamaya başlar ve Washington Post gazetesinde köşe yazarlığı yapar.
Bu bilgiler Kaşıkçı’nın ‘gazetecilik’ faaliyetlerinden. Kaşıkçı’nın Suud ile arasındaki gerilimin de, temel misyonunun da kaynağı İhvan yani Müslüman Kardeşler Hareketi esas olarak. Kraliyet ailesi ile ihtilafa düşene kadar Suud’un en aşağılık politikalarının destekçisi olan Kaşıkçı AKP iktidarıyla son derece yakın bir isim. Bir ‘gazeteci’den fazlası olan Kaşıkçı’nın öldürülmesinin arkasında yatan neden esas olarak Suud’un desteklediği vahabilik ile Müslüman Kardeşler arasındaki gerilimin tam göbeğinde yer alıyor olması. ABD’nin Afganistan’ı hem vahabi-selefi ideolojiyi hem de İhvan’ı kullanarak bir cihat otobanına dönüştürdüğü esnada, Kaşıkçı’nın Bin Ladin ile mülakatlar yapıyor olması zamansal bir tesadüf değil kısacası. Kaşıkçı’ya bu konuda ‘yürü ya kulum’ diyen isim de danışmanlığını yaptığı Prens Turki bin Faysal’dan başkası değil.
SUUD İSTİHBARATININ BAŞI: FAYSAL
Bilindiği gibi Turki bin Faysal yıllarca Suud istihbaratının başında olan bir isimdi. CIA’in Afgan cihadındaki rolü göz önünde bulundurulduğunda, sahadaki gelişmelerin bir şekilde koordine edilmesi gerekiyordu. Faysal burada CIA ve Suud arasında sahadaki adam misyonunu üstlenmiş, Kaşıkçı’yı da bir bakıma istihbarati temasları güçlendirmesi için yollamıştı Bin Ladin’in yanına. ABD’nin komünizm ‘tehlikesi’ne karşı palazlandırdığı ve ileriki dönemlerde tüm dünyanın başına bela olacak cihatçı terörün palazlanmasında kilit bir isim Faysal ve elbette danışmanlığını yapan Cemal Kaşıkçı.
DERİN SİSTEMİN DERİN ADAMIYLA AKP BAĞI
Kaşıkçı’nın konsolosluğa girmeden önce nişanlısı Hatice Cengiz’e “Bana bir şey olursa ara” diye tembihleyecek kadar yakın olduğu AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’dan, kendisinden dostum diye bahseden Tayyip Erdoğan’a kadar AKP’den bir dizi isim ile içli dışlı olduğu da bilinen bir gerçek. Bu samimiyetin altında yatan neden ise AKP’nin İhvan ideolojisine yakınlığı ve İhvan kadrolarına Türkiye’de himaye imkanı sunması. Ama kimse bu bağı sorgulamıyor. Bugün Türkiye’de yandaşlar, Suudi Arabistan karşıtı bir yayın yaparken, ABD’nin tuzaklarına ve planlarına karşı “milli ve yerli” çağrısı yaparken, emperyalizmin derin adamı olarak Kaşıkçı ile AKP’li isimlerin bu kadar yakınlık kurması, soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Kısacası bu denli karanlık bir geçmişe sahip olan Kaşıkçı ile AKP’nin ilişkisi sorgulanmayı hak ediyor.