ÇKP hizipleri ve emperyalizmin ikiyüzlülüğü
Hafta sonu gerçekleşen Ulusal Halk Kongresi oturumunda Çin Devlet Başkanlığı için 2 dönem sınırının kaldırılması, dünyanın dikkatini bir anda Çin’e çekti.
Behiç Oktay
Çin’in en üst düzey yasama organı olan Ulusal Halk Kongresi (UHK) ve istişare organı Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı’nın (ÇHSDK) yıllık toplantılarında Çin’in önümüzdeki 5 yılına şekil verecek yönetim kadroları belirleniyor, yasa ve reformlar karara bağlanıyor.
Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) Ekim ayındaki 19. Kongresi’nde ikinci kez Genel Sekreter seçilen Xi Jinping, UHK’nin ardından Çin Devlet Başkanlığı için de ikinci dönemine resmen başlayacak.
Ancak tüm bunların önünde, hafta sonu gerçekleşen UHK oturumunda Çin Devlet Başkanlığı için 2 dönem sınırının kaldırılması, dünyanın dikkatini bir anda Çin’e çekti.
Peki bu değişiklik Çin ve dünya için ne ifade ediyor?
Bu değişikliğin sebeplerini iç ve dış sebepler olarak ikiye ayırmak, konunun arka planının anlaşılması açısından önemli.
İç sebep, parti içindeki iki ana hizip arasındaki gerginliğin ve bunun sonucunda doğabilecek sorunların önüne geçebilmektir. Dış sebep ise, iç sebebin sonucu olarak Çin’in gücünün dünyada ekonomik ve siyasi olarak hissedilmeye başlandığı dönemde iç sorunlar ile mümkün olduğunca az uğraşmak ve Çin’in küresel projelerinin önüne çıkabilecek engeller için önlem alma olarak görülebilir. Yani kaba bir özetle, içeriye çeki düzen verip, dışarıda rahat hareket edebilme kabiliyeti kazanmak.
Parti içi çekişmeler
Öncelikle Xi’nin bu hamlesinin bir sürpriz olmadığını, geçtiğimiz Ekim ayında yapılan 19. ÇKP Kongresi öncesinde dahi bir ihtimal olarak göründüğünü belirtelim.
ÇKP kongresinde Xi’ye “önder” ünvanının verilmesi, “Xi Jinping’in Yeni dönemde Çin’e özgü sosyalizm düşüncesi”nin parti tüzüğüne girmesi ve Xi’nin parti kongresinde kendinden sonra görevi devralacak kişiyi işaret etmemesi durumu, Xi’nin bu tip bir hamle yapabileceğinin göstergesi olarak yorumlanıyordu. Sonuç olarak UHK’ye ÇKP Merkez Komitesi tarafından önerilen “devlet başkanlığında iki dönem sınırının kaldırılması” önerisi delegelerin neredeyse tamamının desteği ile (2958 Kabul – 2 Ret) kabul edildi.
ÇKP’deki hizipler ve özellikle Xi Jinping’in bu hiziplere yönelik tavizsiz tavrı daha kapsamlı başka bir yazının konusu. Ancak bugünü anlamak için bu durumdan da kısaca bahsetmek gerekir.
Çin’de devlet başkanlığı görevi sembolik olmayan önemli bir mevki olsa da, kişilerin veya hiziplerin parti içindeki konumlarına göre önemsiz bir mevki haline gelebiliyor. Örneğin, Mao sonrası Çin’i ve ÇKP’yi yöneten Deng Xiaoping, hiç bir zaman parti genel sekreteri veya devlet başkanlığı görevi yapmamıştır. Ancak Deng, buna rağmen 1978’den 1992’ye kadar Çin’i yönetmiştir. 1993’te ise kendinden sonra Çin’i yönetecek kişi olan Jiang Zemin’i önermiştir.
Benzer şekilde 2003 yılında başkanlığı Hu Jintao’ya bırakan Jiang Zemin, Hu’nun görev süresi boyunca ülke yönetiminde söz sahibi olmuştur. Bugün bile Jiang Zemin’in parti içinde önemli bir güce sahip olduğu biliniyor.
Bugün yaşanan sıkıntılı durumun sebeplerinden birisi de Hu Jintao’nun kendisinden sonra gelecek ismi belirleyememesidir. Daha önce Deng Jiang’ı, Jiang ise Hu’yu işaret etmiş, ancak Hu kendinden sonra gelecek kişiyi belirleyememiş, 2012 yılındaki 18. ÇKP Kongresi’nde Jiang hizbinden olmayan Xi Jinping başkan seçilmiş ve bu hizbe karşı bugün hala devam eden bir tasfiye operasyonuna girişmişti.
Xi partiyi temizliyor
Xi Jinping göreve geldiği 2013 yılından bugüne parti içinde önemli bir temizlik hareketi başlattı. ÇKP içinde yolsuzluğa bulaşmış, çoğunluğu 90’lı yıllarda ÇKP ve Çin Devlet Başkanlığı yapmış Jiang Zemin’in atadığı ve ona bağlı olan kişiler olması da dikkat çeken başka bir unsur. Xi, yaklaşık 1,5 milyon parti üyesi hakkında disiplin soruşturması başlattı, bunların bir kısmı ihraç edildi, bir kısmı ise yolsuzluk nedeniyle hapis cezasına çarptırıldı.
Xi’nin yolsuzluk operasyonları ile ilgili 2 temel görüş öne çıkıyor. Birincisi, bu operasyonların Xi’nin parti içerisinde ve ülke yönetiminde otoritesini artırmaya yönelik hamleler olduğuna yönelik görüş. İkincisi ise Xi’nin gerçekten de bugüne kadar Çin’de piyasalaşma dönemi ile birlikte başlayan yolsuzluktaki muazzam artışın önüne geçerek sert önlemler alması görüşü. Her iki görüş de kendi içinde doğruluk payı barındırıyor. O nedenle yolsuzlukla mücadelede Xi’nin bir taşta iki kuş vurduğunu söyleyebiliriz.
UHK’de alınan bir başka önemli karar ise başkanlık ile birlikte başkan yardımcılığında da dönem sınırının kaldırılması oldu. Bu konu da Xi için son derece önemli bir yere sahip. Xi’nin yolsuzlukla mücadele operasyonunun başındaki Wang Qishan, yaş sınırından dolayı bıraktığı Politbüro üyeliği yerine başkan yardımcısı göreviyle Xi’nin yanında görevini sürdürme imkanına sahip oldu.
Bu kararla birlikte UHK’de kurulması kararlaştırılan Ulusal Denetim Komisyonu da Çin’de yolsuzlukla mücadele alanında en yüksek yetkiye (yargıdan bile) sahip kurum olacak. Ulusal Denetim Komisyonu’nun kuruluşu ve Wang Qishan’ın tekrar göreve başlayacak olması, Çin’de ilerleyen dönemde yolsuzlukla (ve parti içi) mücadelenin artarak devam edeceğini gösteriyor.
Emperyalizmin derdi demokrasi mi?
UHK toplantısının ardından Avrupa ve ABD merkezli burjuva basın, Xi’yi diktatörlükle ve Mao’ya benzemekle suçlamaya başladı. Emperyalist basında çıkan bu haberler ve analizler emperyalizmin “demokrasi” konusundaki ikiyüzlülüğünü de bir kez daha ortaya koydu.
Burjuva basını, her ne kadar işin “demokrasi” yanına önem veriyor gibi görünse de durum aslında bundan farklı. Mesele Çin’de ne kadar demokrasi olduğu veya Çin’deki insan haklarının durumu değil. Mesele, dünya ticaretinin, üretiminin ve dolayısıyla ekonomisinin büyük bir kısmının bağlı olduğu ülke olan Çin’de emperyalizm açısından oluşabilecek sıkıntıların önüne geçebilme çabasıdır. Çin’in son dönemde emperyalist sistem içindeki öneminin artması, dünya ticareti ve üretimi açısından önemli bir merkez haline gelmesi ile Çin’in emperyalist ülkelere rakip veya hakim oldukları alanlarda hegemonyalarını sarsacak bir tehdit olarak belirmeye başlaması, emperyalizm açısından Çin’deki sorunun demokrasi değil, ekonomik çıkar temelli olduğunu gösteriyor.
Bugüne kadar emperyalistlerin kendi çıkarları için çeşitli ülkelere çeşitli yollarla sıkça müdahale ettiğini hatırlamak ve aslında bir yerde ÇKP’nin bu durumun önüne geçmek için önlemlerini artırdığını göz önüne almak gerekir.
Sonuç
Burjuva ekonomistlerinin bir kısmı, Çin’deki bu kararın geleceğe olumsuz yansıyacağı görüşünde. Bunun altında yatan sebepleri kabaca Xi’ye yönelik genel güvensizlik ve Çin’in özel şirketler üzerindeki baskısının artacağı ve bunun bir sonucu olarak da geçtiğimiz haftalarda Anbang’a olduğu gibi devletin özel şirketlere çeşitli sebeplerle müdahale etme veya el koyma ihtimali olarak özetleyebiliriz.
Ancak Xi’nin bu hamlesinin Çin’e ve dolayısıyla dünyaya istikrar getireceği, Çin’in ekonomik büyümesinin nicelik ağırlıklı modelden nitelik ağırlıklı modele geçerek ayaklarının daha sağlam yere basacağı gibi olumlu görüşler de geçmişte olduğu gibi bugün de dillendiriliyor.
Burada dikkat edilmesi gereken detay, emperyalizmin Çin’de kimin hangi süreyle başkanlık yaptığı veya demokrasi ve insan haklarına verdikleri önem değil, kendileri ile ne kadar uyumlu, yapacakları ne kadar tahmin edilebilir ve müdahaleye ne kadar açık olduğu gibi faktörlerdir. Burjuva basın, bu yollar ile iş çevrelerini ve kendi hükümetlerini Çin’e karşı uyarmayı kendilerine görev edindiklerinden dolayı, bu analizlerin arka planınındaki gerçeği görmek ve masaya yatırmak önemlidir. Benzer şekilde Çin’in de emperyalist/kapitalist sistem içinde kendine alan açması ve bundan faydalanmakta olan sermaye çevrelerinin de Çin yönetimine destek çıkması, Çin’e ve ÇKP’ye karşı temkinli yaklaşılması gerektiğini gösteren işaretler olarak görülmelidir.