Menderes’i nasıl bilirsiniz?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ölümünün 57. yılında Adnan Menderes hakkında yazılı bir açıklama yaptı ve her yıl olduğu gibi Menderes, “demokrasi mücadelesi”nin en önemli kişiliklerinden biri olarak anıldı...

Menderes’i nasıl bilirsiniz?

DERİN DEMİR

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ölümünün 57. yılında Adnan Menderes hakkında yazılı bir açıklama yaptı ve her yıl olduğu gibi Menderes, “demokrasi mücadelesi”nin en önemli kişiliklerinden biri olarak anıldı.

Aslında bunda şaşılacak bir durum yok. Menderes’in işçi düşmanı kimliği, emperyalizm seviciliği, komünistlere karşı verdiği mücadele, sermayeye açtığı alan bugün AKP iktidarı ile vücut bulmakta. Dolayısıyla bugün “demokrasi kahramanı” olarak tanımlanan Adnan Menderes’i yaptıklarıyla hatırlamak önem taşıyor.

1950-1960 yılları arasında başbakanlık yapan Adnan Menderes, 27 Mayıs darbesinin ardından, Yüksek Adalet Divanı’nda yargılandı. Hakkında açılan 13 davanın 12’sinden suçlu bulundu. 17 Eylül 1961 tarihinde “Anayasa’yı ihlal” ettiği gerekçesiyle de idam edildi.

Peki Adnan Menderes başka neyle suçlanmıştı?

Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmek, 6-7 Eylül olaylarına önceden haberi olduğu halde müdahale etmemek, kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak, bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak, devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak, halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek, yargı bağımsızlığının ihlali, Tahkikat Komisyonu’nun kurulup gereğinden fazla yetkilerle donatılması vs.

(Hatırlanacağı üzere, TBMM’de 1990 yılında çıkarılan bir yasayla, Menderes ve onunla beraber mahkum edilenlerin itibarları da iade edilmişti.)

Ancak Menderes’in bunlardan daha büyük suçları da vardı. Bu suçların birçoğu, bugün AKP iktidarının da çok iyi bildiği ve dillendirdiği, “millilik” söylemi üzerinden normalleştirildi, meşrulaştırıldı.

Kore Savaşı ve NATO’ya giriş

Bu suçlardan en büyüğü ise ülkemizde yüzlerce gencin, ABD’nin emrinde Kore Savaşı’nda ölüme gönderilmesi oldu belki de. Bizzat Menderes’in ve partisi DP’nin kararı ile başlayan bu süreç sonucunda Türkiye-ABD ilişkileri güçlenmiş ve ülkemizin dünyanın en büyük terör örgütü olan NATO’ya girişi hızlandırılmıştı.

21 Mayıs 1950’de, Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkan Behice Boran, Adnan Cemgil, Nevzad Özmeriç, Vahdeddin Barut, Osman Faruk Toprakoğlu, Turgut Pura, Affan Kırımlı, Reşad Seviçsoy, Muvakkar Güran tarafından kurulan Türk Barışseverler Cemiyeti ise, DP hükümeti tarafından kapatılmış, yöneticileri hakkında 15 ay hapis cezası verilmişti.

Savaşa karşı çıkan komünistleri, yurtseveleri, aydınları içeri tıktıktan sonra Menderes istediğini kısa sürede aldı; Türkiye, 1952’de NATO’ya tam üye olarak kabul edildi.

Menderes’in, dönemin Dışişleri Bakanı Mehmet Fuat Köprülü ile bir konuşmasında şu ifadeleri kullandığı da hatırlanmalıdır:

“Ortak güvenlik ruhunu yürütmek ve itibarımızı yükseltmek bakımından bu (Kore savaşı), bizim hesabımıza yaman bir fırsattır. NATO’ya kabul edilmemize de köprü olabilir. İngiltere ve diğer milletler bunu baştan savma karşılarlar ve suya düşerlerse, fırsat bizim için de, hür dünya için de elden gider. İşte bu yüzden herkesten evvel çağrıya olumlu cevap vermek ve diğer milletleri olmuş bitmiş bir durum karşısında bırakmak istiyoruz. Fakat işin içinde Türk askerinin davası olması dolayısıyla Meclis kararı almaya kalkışırsak, iş uzar, dedikodunun sonu gelmez. Bir saat bile kaybetmeden, sorumluluğu üzerimize alarak karar vermek, kararı Birleşmiş Milletler’e ve Amerika’ya bildirmek zorundayız…”

Nâzım’ın vatandaşlıktan çıkarılması ve ‘51 Tevkifatı

Kore’ye askerlerin gönderilmesine karşı çıkanlardan biri de ünlü komünist şairimiz Nâzım Hikmet’ti. Nâzım yazdığı “23 Sentlik Asker” şiirinin ardından dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes tarafından, Resmi Gazete’de yayımlanan 13401 sayılı ve 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkarıldı.

“’51 Tevkifatı” ismini alan, dönemin Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) yönelik yapılan büyük operasyonda Zeki Baştımar, Şefik Hüsnü Değmer, Sevim Belli, Mihri Belli, Mübeccel Kıray, Arif Damar, Enver Gökçe, Ruhi Su, İlhan Başgöz, Orhan Suda, Ulvi Uraz, Yılmaz Çolpan, Şükran Kurdakul, Nejat Özon, Aclan Sayılgan ve Behice Boran gibi isimlerin de içinde olduğu 187 kişinin tutuklandığı dava, yine Adnan Menderes ve DP iktidarı döneminde gerçekleşmişti.

6-7 Eylül olayları

1955 yılında İstanbul ve İzmir’de azınlıklara karşı başlatılan milliyetçi saldırılar, ülkemiz tarihinin kara lekelerinden biri oldu. İstanbul’daki gayrimüslim sermayenin tasfiye edilmesi amacını taşıyan olaylarda Rum vatandaşlar hedef gösterilmişti.

Saldırıların sorumlularından olan “Kıbrıs Türktür Derneği”nin o dönemki yöneticilerinden Orhan Birgit, verdiği bir röportajda (https://www.haberturk.com/polemik/haber/127615-orhan-birgit-sanem-altana-konustu), Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atılması olayının DP hükümeti tarafından planlandığını açık bir şekilde ifade etmişti.

Birgit’in yaptığı bu açıklamalara rağmen 6-7 Eylül olaylarının planlayıcısı olarak, hiçbir kanıt olmamasına rağmen, komünistler suçlandı. Elliye yakın sol görüşlü yurttaşımız gereksiz yere tutuklandı.

Bu olayların ardından Menderes muradına erdi. Evleri ve işyerleri yakılıp yıkılan ve ülkeyi terk etmek zorunda kalan gayrimüslim vatandaşların geride bıraktıkları sermayenin ağzını sulandırdı. Evler, işyerleri hızla iş adamlarına verildi. Aynı zamanda Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası’nın da yine bu dönem çıkarıldığını not etmek gerekir.

Tarihleri ve misyonları bellidir. 60 yıl öncesinden bugüne bakarken düzen cephesinde bir değişiklik yoktur!