Murat Bardakçı, siz kimsiniz?
"Tarihi hep sen anlatacak değilsin ya bir de bizden, soldan dinle Sayın Bardakçı!"
HABER MERKEZİ
Tedavisine izin verilmeyerek 43 yıl önce katledilen devrimci önder Harun Karadeniz’e saygıyla…
Habertürk’te Murat Bardakçı “Donald Trump ve dilsizleşen antiemperyalist bülbüllerimiz*” diye bir serzeniş yazısı yayınladı dün. Son 17 yılın belki de en “suskun”, en mahcup dönemlerini geçiren liberallere ‘neredesiniz’ demeye getirmiş yazısında Bardakçı, konunun asıl ve tarihsel muhataplarını, devrimcileri es geçmeye çalışsa da biz mesajı aldık diyelim.
Bardakçı yazısında “Washington ile böyle gerginlikler yaşadığımız bugünlerde Amerika’ya lâf edebilme uğruna senelerden bu yana mangalda kül bırakmayan antiamerikan, antiemperyalist, solcu, vatansever, demokrat, halkın ıvır-zıvırı, vesairesi oldukları iddiasındakilerin ve her vesile ile “imzacılık” oynama meraklılarının tek kelime olsun etmemelerinin sebebi!” buyurarak, zamansız yere anti-amerikancılık yapılmaz, asıl şimdi tam sırası deyivermiş.
İmzacılık oynayanların, ‘yeter-yetmez’ tartışması yapan liberallerin yarısı şimdilerde etkin pişman, yarısı yarım muhalif devam ediyorlar yollarına. Emperyalizmle bir dertleri hiç oldu mu bilinmez; lakin “Kahrolsun Amerika”, “Yankee Go Home” imzacıların hanesine yazılamayacak kadar devrimcilerin anti-emperyalist duruşunun simgesidir. Utangaç yazıyı üzerimize alınmamızın da sebebi budur büyük ölçüde.
Devam etmiş zaten Bardakçı da, “Vaktiyle “Kahrolsun Amerika” diye yeri-göğü inleten, “Emperyalizme ölüm!” sloganları ile kulakları sağırlaştıran, hattâ İstiklâl Caddesi’nde bundan birkaç hafta öncesine kadar Amerikan sistemine veryansın eden bildiriler dağıtanlar şimdi sükût içerisindeler; hem de ne sükût!” diyerek asıl şimdi vaktidir demiş, “Kahrolsun Amerika!” deyip yeri göğü inletmenin. Öyle gerginliklerde değil, “böyle gerginliklerde” Amerikan karşıtı olunur deyip bu ülkenin 1968 kuşağına da sallamayı ihmal etmemiş:
“1960’larda iki-üç saftirik Amerikalı denizciyi kargatulumba edip denize atmayı abarttıkça abartıp marifetlerini “Altıncı Filo’yu Dolmabahçe Rıhtım’nda denize döktük” yahut “İkinci Kurtuluş Savaşı’nı kazandık” gibisinden tuhaflıklarla efsaneleştirmeye çalışan 68 kuşağının anlı-şanlı kahramanları! Donald Trump’ın Türkiye’ye karşı günlerden buyana yaptıkları size göre emperyalizm değil de başka bir “izm” mi? Bütün bu olup bitenler emperyalizmin şâhikasını teşkil etmiyor mu? Niçin susuyorsunuz?”
Tarihi hep sen anlatacak değilsin ya bir de bizden, soldan dinle Sayın Bardakçı!
Devrimci Gençler, 64-65 yıllarında Kıbrıs krizi patlak verdiğinde, Johnson’ı da ABD’yi de Vietnam’dan, Napalm bombalarından tanıyor, biliyorlardı. ABD’ye karşı durmanın, yerli işbirlikçilerine de karşı durmaktan geçtiğini ta o zamanlar bellemişlerdi Küba’dan. ABD Başkanı Johnson Türkiye’ye parmak sallayıp, İnönü aracılığıyla, Kıbrıs meselesine karışma, karışırsan bak 6.filo’yu gönderiyorum dediğinde, 68 kuşağı bunun ne anlama geldiğini biliyordu.
1967’de karşıladı yurtsever gençler, öğrenciler ABD’nin yüzer gezer karakolunu, siz daha 12 yaşındayken… Camilere “welcome” mahyaları asan ’islamcı’ların olduğu bir coğrafyada, ABD conisi için ‘boya badana’ işine girmiş bir devletin kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya gelme pahasına bedel ödedi devrimciler!
Senin iki-üç saftirik Amerikalı denizci dediğin jandarma ekibini protesto için İTÜ’lü Vedat Demircioğlu’nu kaybetti devrimci öğrenciler 1968’de. İTÜ yurdunda kaldığı sırada pencereden atılarak öldürülen Vedat Demircioğlu’nun eksikliğiyle, 1 yıl sonra karşıladılar saftirik Amerikalıları. Beyaz badanalı, welcome yazılı genelevlerine gitmek üzere sırıtarak Dolmabahçe’ye çıktıkları an kafalarına sopayı indirdiler, emperyalizm karşıtıydılar, ABD karşıtıydılar, tam bağımsızlıkçı yurtseverdiler.
Devrimci gençler, “Halktan yana gençlik örgütleri olarak Amerikan 6.Filosu’na direneceğiz. Halktan yana bütün güçleri protestoya çağırıyoruz” derken karşılarında sonralarda çok yakından tanıyacağımız “İslamcı”lar duruyordu.
Mehmet Şevki Eygi Bugün gazetesinde mücahitlere“Amerikan 6. Filo’sunun Türkiye’de bulunması Türkiye’nin zararına değildir” derken, sizin konuştuğunuz, yazdığınız gazetelerin seleflerinde 1969 Şubat’ı boyunca “Milletin Sabrı Tükenmek Üzeredir”, “Kızıl Bayrak Asanlara Son İhtar”, “Kızılları Boğmanın Vakti Geldi”, “Kızıl emperyalizmin para ile tutulmuş uşaklarını en ufak kıpırdanışta gebertmek için and içildi” yazıları yazılıp, cihat çağrıları yapılıyordu.
“Stalin ve benzeri deccalların piçleri olan kızıl veletler sokaklara dökülüp Türkiye’yi yıkmak isterlerse bütün Müslümanları karşılarında bulmalıdırlar… Onlarda taş, sopa, demir, Molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz..” vaazlarıyla mücahitler gazlanıyordu.
Bitti mi? İstiklal Caddesi’nde şu ara eylem izni var mı bilinmez ama o gün de “Müslümanlar, komünizmle çarpışan devlet kuvvetlerine yardımcı olsunlar. Bir şeyler olursa, silahlar patlar patlamaz, vazifeye koşmağa çalışacağız. İnşallah kızıl kafirlerin, Deccal uşağı dinsizlerin tepelerine birer intihar uçağı gibi ineceğiz…” denilerek Taksim’e yürüyecek anti amerikancı gençlere karşı cihat çağrıları yapılıyordu.
Babıali’de Sabah, Son Havadis, Bugün gazeteleri, yani selefleriniz “Komünistlere karşı koyun” diyordu da başka bir şey demiyordu. “Efsaneleştirilmeye” ihtiyaç duymayan 68 kuşağına karşı devletin polisi eşliğinde, ‘taşlı, sopalı, bıçaklı cihat yapıyoruz’ diyerek 6.filoyu koruyanlar..
“Kanlı Pazar”ı nasıl unuturuz? Son Cuma namazından sonra Komünizmle Mücadele Derneği ile Milli Türk Talebe Birliği (başkanı da eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman) “bayrağa saygı” mitingi düzenliyordu. Varın siz bayrağa saygıyı, bağımsızlığı, ABD düşmanlığını hangimiz sindirmişiz tartışadurun, onlar bu mitinglerle yalnızca ‘kızıl komünistlere’ karşı cihat ilan edip ABD ordusunu koruyorlardı.
Beyazıt’tan Taksim’e ‘Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü’ yapmak isteyen devrimci öğrencileri, Taksim Meydanı’nda toplu namaz kıldırılan mücahitler karşılıyordu.
1969’da toplu namaz kılıp, kızıllara karşı cihada kalkışan İslamcılar, polis eşliğinde 200 anti-amerikancı devrimciyi yaraladı. Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan’ı katletti.
Siz kimsiniz?
Siz bu tarihin neresindesiniz de bu gençlerin devrimci geçmişini, anti-emperyalist duruşunu karikatürize etmeye cüret edersiniz? Siz kimsiniz, dilediğiniz eyleme saldırtacak, dilediğiniz gence vandal diyecek, dilediğiniz gençleri Vedat gibi Harun gibi katledeceksiniz de ‘şimdi eyleme çıkabilirsiniz’ diyeceksiniz?
Anti-emperyalizm, emperyalizmin bölgede, ülkede tüm planlarına karşı durmak kadar yerli işbirlikçilerine de karşı durmaktır, böyle öğrendik.
Anti-emperyalizm o gün Kanlı Pazar’da, yakın geçmişte Ortadoğu’da olduğu gibi uydurma ‘cihat’ maskesi altındaki emperyalizm ile gericiliğin kolkola duruşuna da karşı durmaktır.
Anti-emperyalizm, beslediği ve beslendiği sermaye egemenliğine karşı durmaktır.
Amerikancılık, sermayenin ve sermayeye tabi devletlerin işidir. Anlatmaya çalıştığınız 100 yıllık hikayede Türkiye kapitalizminin ABD başta olmak üzere emperyalizmle bir dargın bir barışık hikayesinden ibarettir. Efsaneleştirilmeye zerre ihtiyaç duymayan bu toprakların 68’i, bu 100 yıllık gidişe kafa kaldırılan birkaç yıldan ibarettir; ama her şeyden öte tarihtir, köktür, hafızadır.
Şimdi ‘oh olsun’ diyen liberaller, yarın, şimdinin moda diye ABD düşmanı kesilenleriyle “oh barıştık” havasında buluştuğunda; Trump Türkiye’yi şöyle övdü, Erdoğan’ı da böyle sıcak karşıladı diye özüne döndüğünde, biz hala ABD’ye ve yerli işbirlikçilerine karşı durmaya devam edeceğiz.
Dün 68’deki anılarını kazırcasına silen, unutan, sağa ve sermayeye yaslayanlar da, bugün moda diye ABD’ye utangaçça laf edenler de ‘fırtına durulunca’ ettiği lafları yutkunurken, bu ülkenin anti-emperyalistleri, 68 kuşağının mirasçıları o gün dedikleri gibi bugün de yarın da “Kahrolsun Emperyalizm ve onun yerli uşakları” demeye devam edeceklerdir.