Sınıf ve Parti
Devrimci mücadelenin üç sayacağı yazılacaksa; sosyalist devrim, Leninist örgüt ve devrimin güncelliği bilinen temel referanslarımız olarak ısrarcılığımızın ve “ezberimizin” asli unsurları olarak görülmelidir.
Kurtuluş Kılçer
Ne umutsuzluğa kapılmak ve bugünkü karanlık günleri mutlaklaştırmak ne de en küçük bir olguyu ya da düzen içi “çelişkileri” fırtınaya dönüştürerek rüzgarına kapılmak. Türkiye sosyalist hareketi, içinden geçtiğimiz kesitte, geriye çekiliş psikolojisini yansıtan bu davranış kalıplarını elinin tersiyle geriye itmelidir. Bugün, Türkiye sosyalist hareketinde topyekun bir geriye çekiliş tespiti yapılabilir, ancak buradan çıkışın iki temel dayanağının daha fazla ele alınması, tarihsel ve siyasal açıdan tek devrimci yoldur: Sınıf ve Parti!
Bugün, örgütlü sosyalist hareket, başka bir deyişle komünist hareket, mücadele hattını en başta bu iki zemine yaslamak zorundadır.
Konjonktürel olarak değerlendirilmesi gereken “siyasal daralma” koşullarında yapılacak en büyük hata, en ufak rüzgarı fırtına zannedip savrulmalara açık bir siyaset tarzına sahip olunmasıdır. Bu tarzın Türkiye sosyalist hareketi tarihinde, onlarca örneği bulunduğu gibi, bugün de benzer hatalardan ders çıkarılmamış güncel versiyonları karşımızda duruyor. Buradan, adlı adınca “bu daralma döneminde” düzen içi kıpırdanmalardan medet uman, bunda bereket gören ve siyaset yapmak adına düpedüz reformizmin kollarında sallanmaktan başka bir şeye hizmet etmeyen, düzen partilerinin açtığı “alanlara” gözünü dikmiş bir “hareketçilik” anlaşılmalıdır. Örneğin hala sosyalizmin kendisine açacağı kanalları düzen partilerinden bekleyen bir siyaset okumasının, artık tek başına konjonktürel değil düpedüz yapısal bir hal aldığını söylemek haksızlık sayılmamalı. Devrimci siyasal mücadelenin yükselişe geçtiği dönemde bile düzen soluyla “ittifakı”, daralma dönemlerinde “destekçiliği” vaaz eden bu yapısal halin, sosyalist hareketin kendi bağımsız hattını, omurgasını ve yükselişini sağlayacağını düşünmek büyük hata. 31 Mart yerel seçimlerine yönelik sosyalist hareketin bazı kesimlerinin CHP’ye ve bazı kesimlerinin HDP’ye yedeklenmesi, iki düzen partisini, liberal iki siyasal hareketi desteklemeleri ne demek istediğimizi yeterince anlatmaktadır. Bu hal savrulma halidir. Bu hal, hareketçilik tarzının, içsel reformizmin üzerini örterek, siyaset yaptığını düşünüp dışındakileri “hareketsiz, içe kapalı” suçlamalarıyla kendisini aklamaya çalışan ama aslında kendisinin bizatihi hareketsiz kaldığı bir tarzın yansımasından başka bir şey değildir. Emin olunuz, bu tarz ya düzen solunun parçası haline gelir ya da içten içe düzen içi bir siyasal hareket!
Bugün konjonktürel olarak değerlendirdiğimiz “siyasal daralma” dönemini karşılama yöntemlerinden birisi de “değerli yalnızlık” olarak karşımıza çıkıyor. Böylesi bir tarzın doğrudan içe dönük bir “çözülmeye” karşılık geleceği, söz konusu Türkiye sosyalist hareketinin tarihi olunca yeterince veriye sahip. Kendisi dışında herkesin yanlış ama bugün yapacak çok şey olmadığını düşünüp “içe dönenlerin” ya da “yapamayanların” yaratmış olduğu “değerli yalnızlık aurası” en başta kendilerini saran ve uyuşturan dumanlı bir havadan öte değildir.
Türkiye komünist hareketi, kendisini yeni bir döneme kurmak zorundadır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi örgütsel ve siyasal olarak yeni döneme kendisini “kuramayan” hareketlerin ya da 12 Eylül’den bu yana konuşacak olursak kendisini “yenileyemeyen” hareketlerin gelecek süreçleri karşılama güçleri zayıf olacaktır. Buradaki “yenilemeden” sosyalist hareketin liberalizme kayışının moda kavramı olan “yeni” kavramından kesinlikle ayırmak gerekiyor. Öncelikle burjuva iktidarın bir rejim değişikliği ile karşıladığımız yeni süreci kavramak ve örgütsel bir yenilenmeden kastımız açık olmalıdır. Ne her şey eskisi gibi olacaktır ne de eski tarzın yeni dönemde kendisini tekrar etmek dışında bir anlamı! Bugün sermaye düzeninin hangi nitelikte dönüştüğü-kopuş sağladığı ve hangi nicel olguların süreklilik taşıdığı başka bir tartışma. Sosyalist hareket, kendi yenilenmesini bu iki noktadan sağlarken, ontolojik “değerlerine” ise sıkı sıkıya sahip çıkmalı, bunun yeniden üretilmesini başa koymalıdır.
Devrimci mücadelenin üç sayacağı yazılacaksa; sosyalist devrim, Leninist örgüt ve devrimin güncelliği bilinen temel referanslarımız olarak ısrarcılığımızın ve “ezberimizin” asli unsurları olarak görülmelidir. İfade etmeye çalıştığımız bu düsturların günümüze tercümesi kimse için zor olmasa gerek: İşçi sınıfın nicel gücünün nitel dönüşümünün gereklerini yerine getirmek ve gerçek bir sınıf partisinin oluşumu ve bu sınıf partisinin yukarıdan aşağıya sağlam bir zeminde ve omurgada kurulmasıdır. Bugün sosyalist hareketin önündeki temel mesele ve aynı zamanda yürüyeceği yol, sınıfın örgütlenmesi ve partinin örgütlenmesidir!
Sınıf ve Parti, iki farklı düzlem olduğu gibi bir birinden koparılamayacak bir geçişkenliğe sahiptir. Sınıfın örgütlenmesinin ileriye taşınmasında “öncü bir sınıf partisinin” ve partinin ileriye taşınmasında-şekillenmesinde sınıf örgütlenmesinin ayrılmaz bağlarla iç içe geçmesi bugünkü mücadele hattının temel noktası olarak görülmelidir. Türkiye komünist hareketinin geleceği, gerçek bir komünist partisinin kuruluşu ve devrimci siyasetin yükselişinin zemini sınıf örgütlenmesinin ve disiplinli bir parti örgütlenmesinin şekillendirilmesinden geçmektedir.Sınıf ve Parti, bugünün “kasvetli” havasında sosyalist hareketin yeni bir mücadele hattının oluşturulmasında ana eksendir.
Burjuva düzen, tek başına Türkiye’de değil dünyada da yeni bir ideolojik ve siyasal çıkış yapmaya maharetli olmadığı gibi iktisadi büyük bir krize adım adım yaklaşmaktadır. Ülkemizde Gezi’nin, Fransa’da “sarı yelekliler” hareketinin bile milyonlarca emekçinin egemen güçleri nasıl titrettiği görülecektir. Bugün Gezi’nin gayri-meşru ilan edilmeye çalışıldığı ve bir korku cumhuriyeti kurulmaya çalışıldığı bir dönemde baskıya, adaletsizliği, hukuksuzluğa, karanlığa ve zulme isyan önlenemez bir gerçeklik. Gerici AKP iktidarı, beyhude bir çaba içinde. Çünkü burjuva düzenin haksızlık, adaletsizlik, sömürü, gericilik dışında yaşam şansın bulunmuyor. İşçi sınıfının bu mücadelede bayrağı en ön safta taşıyacağı günler uzak sayılmamalı.
Türkiye sosyalist hareketinin “konjonktürel siyasal daralma” koşullarında geriye çekilişi anlaşılabilir. Ancak yapılması gerekenler, bu geriye çekiliş psikolojisinin altında ezilemez. Bugün “sınıf ve parti” örgütlenmesi, devrimci siyasetin yükselmesinde iki pivot ayak olarak örülmek durumunda. Bu iki damara kan verecek olan ise devrimci-sosyalist siyaset olacaktır.
İşçi sınıfı örgütlenmesini yalnızca “ideolojik bir kimlik” olarak görenlerden değiliz. Bizzat sınıfın örgütlenmesinin mümkün ve zaruri olacağını söyleyenlerdeniz.
Bugün Leninizmi “taş çağı örgütlenmesi” olarak görenlerden değiliz. Bizzat bir sınıf partisinin, hele hele sağlam bir sınıf partisinin oluşmasının devrimci ve tarihsel bir doğru olduğunu söyleyenlerdeniz.
Yapmaya çalıştığımız budur! Yolumuz da…