Alev Doğan
Hatırlanacağı üzere Ağustos ayı ortasında Suudi Arabistan, Suriye’nin kuzeydoğusunda bir dönem IŞİD’in elinde olan ancak şu an büyük bölümü ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolünde bulunan bölgelerdeki “stabilizasyon projelerine” 100 milyon dolar katkı yapacağını duyurmuş ancak ödemenin hangi tarihlerde yapılacağına ilişkin bir bilgilendirme yapılmamıştı.
Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliği tarafından yapılan açıklamada, söz konusu katkının, “hayat kurtaracağı, yerlerinden olan Suriyelilerin dönmesinin kolaylaştırılmasına ve IŞİD’in yeniden ortaya çıkıp Suriye’yi, komşularını tehdit edememesi veya uluslararası topluma yönelik saldırılar planlayamamasını sağlamaya yardımcı olacağı” belirtilirken, Büyükelçilik yapılacak yardıma ilişkin “Bu maddi katkı, IŞİD’li teröristlerce tahrip edilen Rakka gibi kentlerde toplumların yeniden canlandırılması için koalisyon güçleri tarafından gösterilerin çabalarda kritik bir rol oynayacak” ifadesini kullanmıştı.
POMPEO’NUN ZİYARETİYLE GELEN ÖDEME
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasıyla ilgili ABD Başkanı Donald Trump’ın görevlendirmesiyle Suudi Arabistan ve Türkiye’yi ziyaret eden ABD Dişişleri Bakanı Mike Pompeo’nun görüşmeleri sırasında bir ayrıntı dikkatlerden kaçmadı.
New York Times’ın haberine göre Ağustos ayında kararlaştırılan ödeme Pompeo’nun Suudi Arabistan’a düzenlediği ziyaret sırasında ABD hükümetine ait hesaplara yatırıldı.
Suriye’de cihatçı çeteler eliyle yürütülen emperyalist işgalin finansörlüğünü Suudi Arabistan’ın üstlendiği, yaptıkları bu “yatırımın” Suriye Devleti ve müttefiklerince boşa düşürülmesi sonucu Suudi Arabistan’ın yaşadığı “hayal kırıklığı” tüm kamuoyunun bildiği bir gerçek. Suud rejiminin yalnızca Suriye değil Ortadoğu’nun bütününde emperyalizmin çıkarları uğruna ne gibi “fedakarlıklarda” bulunduğu, Siyonist İsrail ile birlikte dünyanın en rezil politikalarına nasıl da “hevesle” imza attığı da aşikar. Tüm bu gerçekler ortada iken Suud gibi gerici ve Amerikancı bir rejimin, IŞİD’e karşı mücadeleyi bahane ederek SDG’nin denetimindeki bölgelere yaptığı yardımın izahı akılları meşgul eden önemli bir soru olarak yanıtını beklemekte.
Diz çöktüremediği Suriye’de yeni bir planı devreye sokarak, Fırat’ın doğusuna yerleşmeye çalışan ABD’nin öncüsü olduğu bu “yardımın” en önemli nedenlerinden bir tanesi, aralarındaki gerilim ne olursa olsun Suud rejiminin oyunun dışında kalmak istememesi. Yeraltı zenginlikleri konusunda oldukça cömert olan bu bölgeye ilişkin ABD’nin tasarrufunun ne yönde olduğu da bilinen bir gerçek. Yapılacak yağmadan elde edilecek gelirin yanında 100 milyon dolar küçük bir teferruat yalnızca. İşin bir diğer boyutu da, yakın zamanda Suriye Hükümeti ile görüşen Suriye Demokratik Meclisi’ne (SDM) “bakın sizin müttefikiniz biziz” mesajını da iletmek. Bir de ABD’nin tehditlerin dozajını her geçen gün arttırdığı olarak hedef tahtasındaki İran var. İran’a yönelik yaptırımların ikinci safhasının önümüzdeki haftalarda başlayacağı bilgisini de göz önünde bulundurmak gerek.
Bilindiği gibi ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Ekim ayı başında “Teröre karşı milli stratejisini” sunarken ABD’ye karşı en büyük tehlikenin İran ve “radikal terörist grupları”ndan geldiğini söylemişti. İran’ın, Terörün Finansmanı ile Mücadele Anlaşması’na (CFT) katılmak için gösterdiği çabaların sürekli olarak engellenmesinin altında yatan neden ise, Tahran’ın, El Kaide ve IŞİD’in “gerçek sponsorlarını” açığa kavuşturacağı gerçeği.
TERCİHLERİN BEDELİ
Bu yardımın nedenleri işin bir boyutu, asıl önemli olan nokta ise bu işin sonucu. Türkiye solunun bazı bölmeleri tarafından “bölgedeki ilerici ve seküler güçler” olarak tanımlanan SDG’nin ABD ile dansı, yine aynı kesimler tarafından “SDG ABD’den silah almasaydı da, IŞİD onları katletse miydi” tezi ile meşrulaştırılmaya çalışılmakta. Halbuki SDG’nin ABD’den silah alması ya da yardımları kabul etmesinin zaruri bir durum olmadığı herkesçe bilinen bir gerçek. Suriye Hükümeti tarafından SDG’ye yapılan çağrıların her defasında reddedilmesi bunun bir tercih olduğunu göstermesi açısından yeter bir referans noktası. Tarih ABD’den dost olunmayacağını kanıtlayan yüzlerce örnekle dolu. Bu tehlikeye işaret edenleri “Kürt alerjisine sahip olmakla” suçlamak da bilimsellikten son derece uzak bir argüman. Hatırlamak gerek “Kürtler bizim için öldü” cümlesi ABD Başkanı Donald Trump’a ait, anti-emperyalistlere değil.
Üstelik ortada bir IŞİD tehlikesi de yok artık. Suudi Arabistan’dan alınan yardımın izahı nasıl yapılacak? Bu selefi tekfirci anlayışı en çok besleyenin Suud ve beraberinde gerici Körfez emirlikleri olduğu gerçeği önümüzde dururken, hangi argüman bu işbirliğini açıklamak için yeterli? SDG’nin operasyonunun hemen ardından Rakka’dan buharlaşan 40 bin IŞİD militanının yağmur olarak yağması tehlikesi mi?
Nedir?
Bu soruları sormak durumundayız. Bu soruların yanıtlarını hep beraber vermek durumundayız. Çünkü bölgemizde, ABD’yle yapılan her işbirliğinin faturasını Türkler, Kürtler, Araplar fark etmeksizin biz emekçiler ödeyeceğiz.
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…