Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah, İran’da yaşanan son olaylara, Trump’ın Kudüs kararına ve Direniş Ekseni’nin bölgedeki mevcut pozisyonuna ilişkin çok önemli açıklamalarda bulundu.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın el-Meyadin televizyonunda dün akşam yayımlanan söyleşisinden öne çıkanlar şöyle:
“İran’daki olaylarla ilgili endişelenecek bir durum söz konusu değil. Zira yaşananlar, 2009 yılındaki olaylarla bile karşılaştırılamayacak düzeyde. Yine aynı şekilde 2011’de Suriye’de başlayan olaylarla da karşılaştırılamayacak kadar önemsiz.
Bugün İran’daki mesele temelde ekonomik durumla alakalı. Sorun İslam nizamına ilişkin sistemsel bir sorun değil. Sistem işlevselliğini koruyor. Fakat bazı bankaların iflası söz konusu ve ekonomik problemler mevcut. Süreç kontrol altında. Her ülkede olan şeyler.
Fakat bazı dış etkenler süreci manipüle etme gayreti içine girdiler. Özellikle Suudi Arabistan, Netanyahu ve Trump, büyük umutlara kapıldılar. İran hükümeti gayet anlayışlı ve hikmetli davrandı.
İlk günden beri çok sıkı yaptırımlara maruz bırakılan İslam Devrimi, aslında büyük bir savaşın içindedir. Temel meselelerden biri işsizliktir. Bu herkesin malumudur. Zaten bu yüzden İran hükümeti protestolara/protestoculara dikkatli ve anlayışlı yaklaşıyor.”
İran’daki protestolarda Gazze, Kudüs ya da Suriye için para harcanmaması yönündeki sloganların ne ifade ettiği kendisine sorulan soruya Nasrallah, “Bu yeni bir şey değil. 2009 yılında da bu yönde sloganlar atılmıştı. İran’da bazı odaklar, bölgesel meselelere ilişkin İran’ın tavrından rahatsızlar fakat bunlar azınlıkta.
İran halkının büyük çoğunluğu Filistin’e ve Filistin davasına verilen desteği, İslam Devriminin bir parçası olarak görüyorlar. Hiç şüphe yok ki; İran devlet olarak, Hizbullah’a olan yardımlarını kesse bile ve İran halkı Hizbullah’ın ayakta kalabilmesi için kendi cebinden gereken yardımı yapacaktır. Çünkü İran halkı (Siyonizme ve emperyalizme) “Direniş” konusunda yeteri kadar hassastır. İranlılar, “Direnişin” ne demek olduğunu gayet iyi biliyorlar” dedi.
İran’daki olayların bittiğini söyleyebilir miyiz diye soran sunucuya Nasrallah’ın cevabı ise şu şekilde oldu: “Trump’ın, İsrail’in ve Suudilerin hevesleri kursaklarında kaldı. Amerikan basınında bugün itibariyle İran’daki olaylara ilişkin çıkan haberlere bakıldığında sürecin/kampanyanın bittiği gözlemleniyor. Trump ya da diğer Batılılar bu konuda artık bir şey söyleyemeyecekler. İş halloldu ve kapandı.”
Kudüs meselesi ile ABD Başkanı Donald Trump’ın kararını “ikinci Balfour” olarak tanımlayan Nasrallah, bu kararın barış sürecine nihai noktayı koyduğunu ve direnişi canlandırdığını ifade etti.
“Kudüs ortak meseledir. Kudüs, yüz milyonlarca Müslüman ve Hristiyan için (bir avuç Yahudi’ye olduğundan) çok daha fazla şey ifade ediyor. Trump’ın kararı, Likud’un oylaması ve Knesset’teki yasayla birlikte adına barış süreci dedikleri şey bitti.
Son haftalarda Filistinli gruplarla bizzat görüştüm. FHKC, FHKC-GK, el-Saika, Hamas, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin İslami Cihad ve en son cumartesi günü el-Fetih ile. Hedefimiz ortak bir zeminde bir araya gelmekti.
Hizbullah olarak daveti biz yaptık. Onlar da işbirliği konusunda bir irade ortaya koyacaklarını gösterdiler. Gerek Filistin’de üçüncü intifadayı diri tutmak ve daha da alevlendirmenin yollarını aramak gerekse Filistin dışında ne gibi eylemlere girişilebileceğini tartıştık. Her iki sürece de destek yollarını masaya yatırdık.”
Hali hazırda intifadaya askeri ya da mali destek verilip verilmediği sorusuna Nasrallah: “Evet sürüyor. Filistinli şehit ailelerine İran zaten maddi destekte bulunuyor. Bu hiçbir zaman durmadı/kesilmedi. Fakat şu anda askeri bir destekten ya da savaştan bahsetmiyoruz. Hali hazırda bir halk ayaklanması söz konusu.
Fakat şunu açık şekilde söyleyebilirim, bizim Filistinli gruplarla her zaman askeri bir koordinasyonumuz oldu. Bizden ne zaman destek isterlerse elimizden geldiğince yardımda bulunmaktan çekinmeyiz” şeklinde cevap verdi.
Seyyid Nasrallah sözlerine şöyle devam etti: Trump, Filistinli gruplara olan desteğinden ötürü kendince İran’ı cezalandırıyor. Bu arada biz Filistinli gruplar ile İran arasında aracı ya da arabulucu falan değiliz. İran’ın kendi direk temas kanalları var bu konuda.
Nitekim Filistin’deki direnişe silah desteği sağlanmalı. Bu, artık herhangi bir şeye tepki olarak değil; işgale karşı doğal sorumluluk gereği yapılmalı. El-Fetih’in Filistin’de süren protestolarda fiilen bulunması, çok önemli. El-Fetih olmadan intifada olmaz!
Diğer bütün Filistinli gruplar da bunun farkında. El-Fetih, herhangi bir yardım talebinde bulunmadı, Hizbullah olarak biz de teklif etmedik. Onların kendi finans kaynakları var.
Şunu da açıkça belirtmek gerekir. Bölgede bir şeylere hazırlık yapılıyor, özellikle de Trump’ın son açıklamalarında bu, açıkça görülüyor. Trump, direnişten başka bir seçenek bırakmıyor. Filistinliler bu davadan kendileri bu işten vazgeçmedikçe; hiçbir şey Filistin davasının sönümlenmesine yol açmaz.
Filistinliler ise zaten boyun eğmeyecek ve teslim olmayacak. Kudüssüz bir çözüm olamaz! Bu konuda El-Fetih ile doğrudan temaslarımız mevcut.
Bizler direniş hareketleriyiz. Geleneksel savaş mantığı taşımıyoruz. Bu bizim temel ölçülerimizden biri. Biz savaş projesi ve planları yapmıyoruz. Biz direniş gösteriyoruz. Bu ikisi arasında mantıksal olarak büyük fark var.
Fakat Trump ve Netanyahu, bölgeyi savaşa sürüklüyor ve bizler buna hazırlıklı olmalıyız. Bölgedeki herkes bunu aklının bir kenarına yazsın. Ben ille de savaş olsun demiyorum. Fakat Trump gibi bir adamla karşı karşıyayız.
Bu adamın ne yapacağı kestirilemez. “Benim masamdaki kırmızı buton seninkinden daha büyük!” diyebilen bir adam. Lübnan’a savaş açtılar, Suriye’ye savaş açtılar. Dolayısıyla her şey mümkün. Her an yeni bir savaş daha çıkarabilirler. Neticede onlar, süreci savaşa evirme noktasında ısrarcı davranıyorlar. Herkse bilsin ki Direniş Ekseni, olası bir savaş senaryosu için her türlü hazırlığı yaptı.
Direnişin temel sorusu şudur, “olası bir savaş tehdidini bir fırsata nasıl çeviririz?”. Biz bunu savaş sahasında yaptık. Zaten sahada olmadan bu işler olmaz fakat bu yönde yeni planlamalar ve umut dolu gelişmeler var.
Savaşı Celile’nin ötesine taşıyacağız! Hizbullah olarak, her savaşta düşmana yeni sürprizler sunma heyecanını taşımaya devam ediyoruz. Direniş durmadı, durmayacak, her şart altında çalışmaya devam etti, edecek. Halen daha bize zafer getireceğine inandığımız en iyi silahları elde edebilmek için çalışıyoruz.
Kudüs’ün ne zaman özgürleşeceği yönündeki soruya Nasrallah, “Celile’nin ötesine geçeceğiz. Kudüs’e gideceğiz. Ben buna şahsen inanıyorum. Fakat bu aynı zamanda “büyük savaşın” yaşanması anlamına geliyor.
Bölgesel olarak büyük savaşın sorumluluğunu üstlenecek kapasiteye sahibiz. Önümüzdeki savaşta, Kudüs’ü özgürleştirecek bir dönüm noktası yakalamak için çalışıyoruz. Bugün, Lübnan’daki direniş her zamandakinden çok daha güçlü bir noktada. Ve şundan eminim ki yeni bir direniş hareketi, Suriye rahminde büyümeye başladı.
Suriye, Filistin davasına verdiği desteğin bedelini savaşla ödedi ve önümüzdeki büyük savaşta Suriye çok önemli bir rol oynayacak.
Savaşın yaklaşmakta olup olduğuna dair sorulan soruya ise Nasrallah, “Evet, ve Allah’ın izniyle zafer kazanacağız. Bölgede her şeyin güllük gülistanlık olduğunu ve buralarda barışın hakim olduğunu söyleyemiyoruz.
Fakat söylediğimiz şeylerin sorumluluğunu da üstleniyoruz. (Kaçmıyoruz). Bölgeyi sarsacak her türlü gelişmeye karşı halkımızı hazırlamalıyız. Birkaç ay önce, önümüzdeki savaşta İsrail’e milyon milyon akacağımızı söylemiştim.
Bu sözümden sonra, Abdulmelik Husi, Yemen’de bizzat savaşın içinde olunmasına rağmen, Yemen halkının İsrail’e karşı savaşta açıkça saf tutacağını ilan etti. Direniş Ekseni bugün, İran, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’den müteşekkil hale gelmiştir. Zaten Yemen’e yönelik sürdürülen savaşın asıl sebeplerinden biri de Yemen’in Filistin davasına olan desteği ve taşıdığı askeri potansiyeldir” cevabını verdi.
Nasrallah sözlerine şöyle devam etti: Ben her zaman açık konuşurum. Hizbullah mücahitlerine şunu söyledim: Öyle bir güne hazırlıklı olun ki o gün geldiğinde size ‘Celile’yi özgürleştirme operasyonuna başlıyoruz’ diyeceğiz.
İsrail ordusu yenilmez değil değildir. Evet, zafer Allah’tandır. Fakat İsrail karşısında zafer kazanmak için büyük mucizelere gerek yoktur. İsrail yenilebilir bir ordudur ve yenilecektir. IŞİD’i bitirmiş mücahitler için İsrail ordusu ile savaşmak o kadar da zor olmayacaktır.
İsrail askeri, mağlubiyeti tatmış bir askerdir ve savaşa girme iradesi göstermekten acizdir. Siyonistlerle önümüzdeki savaşta bizim en önemli avantajlarımızdan biri, on binlerce askerimizin savaşa hazır olması ve savaşmayı istiyor olması olacaktır. Allah’ın erleri, Allah’a sonsuz teslimiyet içindeler.
Sunucunun “madem bu kadar güçlüsünüz, niçin İsrail’in Suriye topraklarında Hizbullah’a yönelik saldırılarına karşılık vermediniz?” yönündeki sorusuna ise Nasrallah şu sözlerle cevap verdi:
Siyonist düşman, direnişin kabiliyet ve kapasitesini arttırmasını ve savaş hazırlıklarını asla engelleyememiştir. Açıkça söylüyorum: Siyonistler, üzülmekte, korkmakta ve kaçmakta kesinlikle haklılar.
Bizim Siyonist düşman karşısındaki sessizliğimiz ve hareketsizliğimiz büyük savaşa hazırlık stratejisinin gereğidir: Siyonist düşmana verilecek cevabın yerini ve zamanını Hizbullah belirler!
Yine açık söylüyorum: Siyonist düşman, direnişin Suriye’deki yani Filistin’in güneyindeki varlığından ötürü kaygılanmalıdır. Biz çoktan oraya yerleştik. İsrail’in saldırıları, Hizbullah’a gelen silahları engelleyememiştir ve Siyonist düşman bunu çok iyi bilmektedir.
Siyonist yöneticiler, benim daha önceki konuşmalarımdaki kimyasal ve nükleer hedefleri vuracağımız yönündeki tehditlerim sonrasında harekete geçtiler. Fakat, Amonyum tanklarının taşınması meselesi, bana Lübnan’daki çöp krizini hatırlatıyor.
Devlet, o pisliği nereye yığacağını bilemiyordu. Şimdi aynısını Siyonistler yaşıyor. İsrail, bizim tehditlerimizi ciddiye alıyor; fakat kimyasal ve nükleer altyapıda değişiklikler yapma konusunda hareket alanları çok dar.
İsrail, her şeyden korkuyor. Bizden korkuyor. Filistinli bebeklerden korkuyor. Gerilimler içinde yaşayan bir ülke.
İsrail’i yenmek için yüz binlerce füzeye ihtiyacımız yok
Nasrallah Siyonist rejim istihbarat raporlarında çıkan “Hizbullah’ın yüzbinlerce füzesi var” yönündeki haberlere ilişkin kendisine sorulan soruya ise “İsrail’i yenmek için binlerce füzeye ihtiyacımız yok” şeklinde cevap verdi ve şunları söyledi:
İsrail her zaman için Arapların süreci okuyamaması ve verdikleri zayıf tepkiler üzerine oyun kurar. Fakat Hizbullah’ın meseleleri nasıl okuduğunu ve problemli meselelere nasıl karşılık verdiğini çok iyi bilir.
Hizbullah, İsrail’in her bir hücresindeki hastalığın ve zayıflığın farkında. İsrailliler de bizim tehditlerimizin ne denli ciddi olduğunun farkında.
Sunucunun “İsrail’in Hizbullah’ın üst düzey birçok ismine düzenlediği suikastlar var. Hatta İsrail, siz her televizyona çıkışınızda “suikasta uğramaktan korkuyor, onun için ekrandan konuşuyor” diye iddiada bulunuyor. Fakat neden Hizbullah’ın buna yönelik bir misillemesi olmuyor?” yönündeki sorusuna Nasrallah kısa ve net bir cevap verdi: “Öldürdüğünüz İsrailli komutanların sayısı değildir önemli olan! Önemli olan büyük savaşta zafer kazanmaktır.”
Hizbullah’ın İsrail ile barış yapıp yapmayacağını vurgulayan ve iki devletli çözüm konusuna nasıl baktığını anlatan Nasrallah şunları söyledi:
Biri gelip sizin evinize el koysa; aradan yüzyıl da geçse o ev sizindir. Filistin, Filistinlilerin evidir ve hiç kimsenin Filistin’deki tek bir damla suyu hatta Filistin kelimesindeki tek bir harfi bile bir başkasına verme hakkı yoktur.
Filistin bir haktır ve Filistin’in tek karış toprağının dahi işgal altında kalmasına tahammülümüz yoktur. Adına iki devletli çözüm dedikleri şeyi kabul etmek İsrail’i bir devlet olarak kabul etmek anlamına gelmez. 1967 sınırlarındaki Filistin devleti taktiksel olarak kabul edilebilir fakat İsrail’i bir devlet olarak asla tanımayız.
Amerikan rejiminin Hizbullah’ın belli dönemlerde kontak kurduğuna ilişkin soruya Nasrallah, “Obama, güvenlik kanalları aracılığıyla bir şekilde Hizbullah ile irtibat kurmaya çalıştı. Fakat biz bu girişimi kabul etmedik. Tabi ki ABD, bu açıklamamızı yalanlayacak.
Fakat Lübnan asıllı biri 11 Eylül’den hemen sonraki süreçte bize bir mektup getirdi. Mektup (Bush’un yardımcısı) Dick Cheney’dendi; şöyle diyordu:
Hizbullah’ı terör listesinden çıkarmaya, Lübnan’ın bir parçası olarak uluslararası alanda tanımaya ve 2 milyar dolarlık bir destek vermeye hazırız.
Bush yönetiminin üç şartı vardı: Filistin’e desteğimizi sonlandıracaktık. ABD ile el-Kaide’ye karşı işbirliği yapacaktık ve İsrail, Lübnan’a saldırdığında karşılık vermeyecektik.
Tabi ki kabul etmedik.
Trump yönetiminin de irtibata geçme çabaları oldu. IŞİD’e karşı işbirliği arayışı içinde kapımıza geldiler. Fakat biz onlara dedik ki “IŞİD bizim düşmanımız. Sizin düşmanınız değil. IŞİD’i siz kurdunuz.”
Suriye krizi ve Hamas’ın tavrı konusundaki soruya Nasrallah, şunları söyledi:
“Savaş konusundaki fikir ayrılıklarına rağmen Hizbullah, Hamas ve İran arasındaki diyalog kanalları hiçbir zaman kapanmadı. “Hamas ve Suriye” arasındaki konu ise başka bir mevzudur.
Suriye, Hamas ile yeniden diyalog kurmak istemeyebilir. Fakat Esad ile ikili ilişkilerimize dayanarak söyleyebilirim ki direniş ekseninin stratejik çıkarlarına yarayacak her türlü konu, Esad açısından “konuşulmaz” değildir. Ama yine de Hamas ile Suriye ilişkisi bu ikisi arasındadır ve bizim meselemiz değildir.
Suriye’de nihai zaferin ne zaman kazanılacağına yönelik soruya Nasrallah, “Esad’la en son birkaç hafta önce görüştüm. Suriye’deki zafer, büyük bir zaferdi; ama henüz nihayete ermedi.
Amerika, IŞİD’in Irak ile Suriye arasındaki bölgede kalmasını istiyor. Orada bir uçuşa yasak bölge kurma niyeti var Amerika’nın. Hatta Lübnan’da bile Amerikan elçiliği ve istihbaratı bizim Kalamun’da IŞİD’e karşı verdiğimiz savaşı ertelememizi istedi bizden.
Lübnan ordusuna verilen Amerikan desteğini kesmekle tehdit ettiler. Kestiler de. Fakat bir süre sonra sahada bizim geri adım atmadığımızı görünce Lübnan ordusuna yapılan yardımlar yeniden başlamak zorunda kaldılar.
Neticede IŞİD, devlet olarak bitmiştir fakat örgütsel ve operasyonel olarak Mısır’da ve Filipinler’de gördüğümüz üzere varlığını sürdürmektedir.
Yeni bir sürpriz olmazsa Suriye savaşı bir iki yıl içinde biter
Eğer beklenmedik bir gelişme olmazsa Suriye’deki savaş bir ya da iki yıl içinde bitecektir. Esad, Suriye’nin cumhurbaşkanıdır ve başkanlık dönemi bitene kadar görevinin başında olacak. Yeniden aday olma hakkı ise mahfuzdur.
Suriye bölünmeyecek. Kürtlerin bu gerçeği kabul etmesi gerekir. Bizim Kürtlerle siyasi temaslarımız var. Hatta Halep’te ortak düşmana karşı savaştık.
Hizbullah, ihtiyaç olduğu müddetçe Suriye’de kalmaya devam edecek Suriye’nin bir bütün olarak korunması, IŞİD ve el-Kaide unsurlarından temizlenmesine yardımcı olmaya devam edecektir.
Bu hedefler gerçekleşmeyecek hedefler değildir. Diğer taraftan İsrail, Suriye’ye yönelik askeri bir operasyona girişecek olursa, Hizbullah, Suriye’yi savunma konusunda tereddüt etmeyecektir.
Şunu da vurgulamak gerekir ki Suriye’de zaferi tek bir gruba ya da tek bir devlete izafe etmek doğru değildir. Fakat Suriye’de zafere giden yoldaki en büyük taşlar, bizzat Suriye halkı tarafından döşenmiştir.
Başkan Esad ve beraberindekiler tarafından döşenmiştir. Başkan Esad, korkmadı ve geri adım atmadı. Onun kararlılığının ve Şam’dan ayrılmamasının zaferdeki payı büyüktür. Suriyeliler direndi.
Suriye Ordusu, bazı insanlar çatlatmaya çalışsa da yapısal olarak bir bütün olarak mücadele verdi ve parçalanmadı. Suriye’deki savaşın rejim ve halk arasında yaşanan bir çatışma olduğunu söyleyenler yalan söylüyor.
Suriye halkı olmasaydı, bugün zafer diye bir şeyden söz edilemezdi.
Nasrallah, daha önce Cenevre ve Astana süreçlerine katılan muhalif unsurların “dış muhalefet” olduğunu ve dolayısıyla politik sürece dahil edilmemeleri gerektiği yönünde dile getirdiği açıklamalar hakkında kendisine sorulan soruyla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Tamam, bütün herkes Soçi’deki diyalog sürecine katılsın. İtirazımız yok. Fakat dış muhalefet Esad’ın gitmesi yönünde koyduğu ön şartla gerçeklikten uzaklaşıyor. İlk şart Esad’ın gitmesi olmamalı. İlk şart diyalog zeminini kurma ve Suriye için yeni bir anayasa oluşturmak olmalı.
Biz Suriye ordusundan askeri olarak çok şey öğrendik. Onlar da bizden öğrendiler. Fakat Suriye’deki asıl tecrübemiz, farklı coğrafi koşullarda savaş deneyimi edinmemiz oldu.
Hizbullah’ın Suriye’de verdiği şehitlerin sayısı hakkında Nasrallah: Şimdi onu konuşmanın zamanı değil. Tabii, zamanı gelecek. Fakat şunu söyleyebilirim medyada dile getirilen sayılar çok çok abartılı kaçıyor.
Lübnan Başbakanı Saad “Hariri’nin Suudi Arabistan’da tutsak olduğunu ne zaman ve nasıl anladınız? Hariri tutsak edilmediğini söylüyor” yönündeki soruya Nasrallah şu cevabı verdi: “Saad Hariri’ye tutsak olduğunu “itiraf” etmesi için baskı yapmaya gerek yok ki. Yaşanan bütün süreç onun tutsak olduğunu zaten gösteriyor.
Suud’un Hariri planı çok tehlikeliydi. Suudi Arabistan, açıkça Lübnan’da iç savaş çıkarmayı planladı.
Hatta, Lübnan’a militan ve silah yollanması konuları bile gündem edilmişti. Bu bilgiler, Suudi Arabistan’ın müttefikleri tarafından Lübnan devletine aktarıldı. Lübnan iç savaştan kurtarıldı.
Hariri, Riyad’dayken hiç kimse onunla görüşemedi en ufak bir fırsat bile olmadı. Geri döndüğünde herkesi aradı, teşekkür etti. Partimizden de birçok isimle görüştü. Ben ise onunla henüz kişisel olarak görüşmedim. Görüşmeye de gerek yoktur. Gerekli diyalog ve irtibat kanalları zaten mevcuttur.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, söyleşide Lübnan’ın iç politikasını ilgilendiren hususlarla ilgili olarak da şunları söyledi:
Oransal temsil sistemi, Hizbullah’ın meclis temsili açısından çıkarlarına hizmet etmez evet ama, siyasi müttefiklerimizin temsiliyetini arttırır.
Emperyalizme ve Siyonizme karşı Arapları birleştirmeyi ve Arap dünyasını savunmayı amaçladığımız için Arabizmi ve ulusal aidiyeti önemsiyoruz.
Yemen’de savaş, siyasi bir çözüme evrilecek gibi durmuyor çünkü Suudiler buna yanaşmıyor. Suudiler, ne pahasına olursa Yemen’e boyun eğdirmek istiyor. Yemen ise boyun eğmiyor, eğmeyecek.
En son Obama’nın son aylarında Kerry, Umman’da siyasi bir girişim kurmaya çalışmıştı fakat Suudiler kabul etmemişti.
Bu haber en son değiştirildi 5 Ocak 2018 18:31 18:31
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…