Necdet Bulut unutulmamalı
Keşke diyor insan, bu derece donanımlı ve duyarlı bir insan enerjisini bilgisayar altyapısını kurmaya değil de bilgisayar bilimine katkıya yönlendirseydi. Keşke ama belki de böyle gerekiyordu çünkü yetmişli yıllarda Türkiye de bilgisayar altyapısı, sözcüğün tam anlamıyla hiç düzeyindeydi.
Kırk yıl önce bugün Necdet Bulut hastanede yaşam mücadelesi veriyordu. 26 Kasım gecesi Trabzon’da bir arkadaşlarının evinden Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) sosyal tesislerine dönerken pusu kuran ülkücü faşistlerce çapraz ateşe alınmış, oğlu ve eşi hafif yaralanırken böbreği parçalanan Necdet Bulut hastaneye kaldırılmış, ilk ameliyatı takiben Ankara’ya nakledilmiş ve 8 Aralık 1978 günü hayatını kaybetmişti.
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeofizik bölümünden 1960 yılında mezun olduktan sonra sadece bilgisayar alanında çalışmıştı. O sıralarda bilgisayar mühendisliği veya programcılığı gibi disiplinler yoktu, diğer fen bilimi dallarından gelenler bu işle uğraşıyordu. 1969 yılında ODTÜ’ye girdikten sonra doktora çalışmaları için ABD’ye, Purdue Üniversitesine gitti, 1973 yılında çalışmalarını tamamladı. Artık Türkiye’de bilgisayar konusunda doktora derecesi olan ilk kişiydi. Tez danışmanı M.H. Halstedt’le birlikte yazılım fiziği konusunda önemli yayınlar yaptılar. Yazılım konusu benim çok uzağımda ama konuştuğum bilgisayar mühendisliği öğretim üyeleri de yaptıklarının o yılların çok ötesinde olduğunu ve öncü niteliği taşıdığını söylüyorlar.
Bir yıl kadar Purdue üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışıp, ODTÜ’ye döndü, yardımcı profesörlüğe (o tarihlerde ODTÜ’de böyle bir akademik kadro vardı) atandı. ODTÜ bilgisayar merkezi yöneticiliğine getirildi. 1978 başında KTÜ’ye bilgisayar merkezi kurmak ve ders vermek üzere bir yıl süreyle izinli olarak gitti. Sonra……..
Necdet Bulut aktif olarak toplumsal mücadelenin de içindeydi. Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD), Tüm Teknik Elemanlar Derneği (TÜTED), Türk Bilişim Derneği (TBD) yönetim kurullarında çalıştı, başkanlık yaptı. TİP üyesiydi, milletvekili adayı olmuştu. Bildiri, afiş, miting… her türlü eylemin içerisindeydi. KTÜ’de bilgi işlem merkezi kurarken eş zamanlı TİP’i de örgütlemişti. Yani bilim ve toplumsallığı ustaca birleştiriyordu. Zaten bence başarısının nedeni de buydu; asla fanus içinde veya fildişi kulede yaşamadı.
Keşke diyor insan, bu derece donanımlı ve duyarlı bir insan enerjisini bilgisayar altyapısını kurmaya değil de bilgisayar bilimine katkıya yönlendirseydi. Keşke ama belki de böyle gerekiyordu çünkü yetmişli yıllarda Türkiye de bilgisayar altyapısı, sözcüğün tam anlamıyla hiç düzeyindeydi.
Ölümünden hemen sonra Behice Boran, Tandoğan meydanında yaptığı konuşmada, “Faşist terörün bilim adamlarımızı ardı ardına hedef alması sebepsiz değil. Faşizm ve tümüyle gericilik, sömürüsüz, özgür ve eşit bir düzene düşman olduğu kadar, bilimin aydınlığına ve akılcılığına da düşmandır. Faşizm ve tümüyle gericilik ancak bilgisizliğin, akıl dışılığın karanlığında, boğucu havasında uç verip boy atabilir, toplumda sağlıklı, gürbüz, diri ne varsa kemirip çürütmek habisliğine koyulabilir. Faşizm ve gericilik nesnel gerçeklikten korkar. Bilim ise nesnel gerçekliği daha yakından, daha doğrudan yakalamak, saptamak ve anlamak peşinde koşar. Bilimde nesnellik, objektif olmak, tarafsızlık anlamına gelmez. Bilim tarafsız değildir, taraftır. Bilim gerçekliğin, hakikatin tarafındadır. Bütün bilim tarihi gerçekliği, hakikati ortaya çıkarabilmek, yanlışı, yalanı ortadan kaldırmak uğraşı, mücadelesidir” diyordu. Sanırım Necdet Bulut’un neden öldürüldüğünü en iyi anlatan sözler bunlar.
“Anısı mücadelemize önder olsun” klişesinin gerçek olduğu kişi Necdet Bulut’tur.
Not: Bu yazıyı hazırlarken “Neden Öldürüldüler?” Orhan Tüleylioğlu, um:ag, 2011 ve “Karanlığın Katlettiği Bir Bilim İnsanı: Necdet Bulut”. Neşe Erdilek Bulut (Haz), Yazılama, 2018 kitaplarından yararlandım.