Peki şimdi Suriye’de ne olacak?
Türkiye’nin yeni bir askeri operasyonunun ABD emperyalizmiyle kurulan “stratejik müttefiklik” ilişkisi üzerinden yeni bir “rol üstlenme” olasılığını bilerek Suriye’nin kuzeyine müdahalenin çözüm değil sorunları daha da derinleştireceğini söyleyerek, savaşın değil diplomatik çözümün devreye girmesini savunacağız.
ABD’nin askerlerini Suriye’den çekeceğini açıklamasının ardından Suriye gündemi, bir kez daha hem Türkiye’de hem bölgede hem de dünyada tartışılan ortak gündem haline geldi. Bu sıcak gündem, sağından solundan “analize” tabi tutuluyor, bundan sonra neler olacağı olasılıklar ve spekülasyonlarla anlaşılmaya çalışılıyor.
Hemen çıkılır mı, yoksa bu karardan geri dönüş olur mu, Trump’ın kişisel görüşü mü, Pentagon karşı mı çıktı, Erdoğan’ın bastırması mı etkili oldu, yoksa ABD-Rusya arasında başka bir anlaşma mı yapıldı, İran ve Rusya ne yapacak, Esad ile Kürt siyaseti anlaşır mı vs. vs. diye… Ucu açık sorular ve olası yanıtlardan oluşan bir bulamaçla…
Bütün bu analiz ve değerlendirmelerin, bugün için, öncelikle spekülatif bir yan taşıdığını görmek gerekiyor. Çünkü yapılan bir dizi analizin, söz konusu Ortadoğu olunca belirsizliklerle malul olduğunun altı çizilmeli.
Öncelikle bu tür analizden öte, siyasal tutumun, yani ne istendiğinin açık ve net olarak ortaya konulması gerekmez mi? Suriye gündeminde, “tarafların” hedeflerinin ne olduğunun saptanması ve “niyetlerin” üzerinin örtülmesine izin vermeyecek bir yaklaşım gerek.
ABD emperyalizmi ile işbirliği yapan Kürt siyasi hareketi, bu kararın kendileri açısından sürpriz olduğunu söylerken, birbirinden çok farklı sesler ve işaretler veriyor. Bir yandan Esad rejimine göz kırpanlar diğer yandan başka ülkelerin, özellikle Avrupa ve Arap ülkelerinin boşluğu dolduracağını bekleyenler-isteyenler, beş benzemez bir görüntü veriyorlar. HDP eş genel başkanı ise “diktatör Esad” söylemini geriye çekmiş “Suriye halkı kendi geleceğine kendi karar vermelidir” diyerek Rusya, İran, Türkiye dahil bütün yabancı güçlerin Suriye’yi terk etmesi gerektiğini söyleyerek, Kürt siyasi hareketi içindeki beş benzemezliğin bir başka örneği oluyor, Barzani ise üzüntü duyuyor. Buradaki ortaklık, emperyalist ABD’nin bölgeden çekilmesinden duyulan rahatsızlık.
Türkiye’de AKP tarafında ise sürece zafer havası verilmeye çalışılıyor. Özellikle Avrupa basını “negatif bir obje” olarak gördüğü Erdoğan üzerinden “Erdoğan kazandı” diyerek çekilmeyi eleştiriyor ve “negatiflik” üzerinden kendi tezini meşrulaştırmaya çalışıyor. Yandaş basın ise Avrupa’nın bu tezini kendisine yontarak “zafere” yoruyor, süreci, Erdoğan’ın diplomatik zaferi olarak göstermeye çalışıyor ve operasyonun başlamasına çanak tutan bir söylem geliştiriyor. Ama şimdi durum daha kritik hale gelmedi mi? Bir yandan Astana anlaşmasının altına atılan imza diğer yandan “ABD emperyalizminin BOP planına” karşı operasyon söylemi boşa düşmeyecek mi? Yani bugün ABD çekildiğine göre Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyonun gerekçelerinden birisi olan “ABD tezgahı” söylemi geride kalacak. Bunu görenler “aslında çekilmiyor, numara yapıyor” diyerek Putin’in “daha çekilme emaresi görmedik” sözüne sarılıyor. Ama buradaki ortaklık, Suriye’nin kuzeyine yönelik zaman geçmeden operasyon yapılması. 31 Mart yerel seçimleri öncesi “siyasi ihtiyaçlar” bunu gerektiriyor çünkü…
Avrupa Birliği emperyalizmi, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığını çekmesinden rahatsızlığını açıktan gösteriyor.
Bütün bu sürecin gerekçeleri üzerine de durulabilir. Her hangi bir komplo teorisi üretmeden, Trump yönetiminin bu kararları almasının altında yatan onlarca neden sıralanabilir. Bunlar da başka bir analizin konusu… Ancak söylenmesi gereken en önemli nokta şudur: Her gücün yapmak istedikleri ile sınırları, sürecin şekillenmesinin bileşkesini oluşturuyor. Bu açıdan ABD kadar Rusya ve İran açısından da belli sınırlar, Esad açısından belli kısıtlar var. Bu bütün güçler için geçerli. O açıdan, analizde bakılması gereken noktalardan birisi de hedefler kadar “objektif sınırların” çizilmesidir. Söz konusu Ortadoğu olunca…
Peki şimdi Suriye’de ne olacak sorusu da politik olarak ele alınmak durumunda. Neyi savunmalı?
Cihatçı radikal-ılımlı bilumum İslamcı siyasi gücün ve çetelerin vurucu güç olarak kullanıldığı, gerici ve işbirlikçi Körfez ülkelerinin rol aldığı, planların emperyalizm tarafından yapıldığı ve bu sürece AKP’nin de ortak olduğu bir yıkım savaşı yaşayan Suriye gündeminde neyi savunacağız?
Müslüman Kardeşler hareketiyle ideolojik ve siyasal yakınlığı nedeniyle, emperyalizminin ılımlı İslamcı model olarak iktidara taşıdığı AKP’nin emperyalist planlara ortak olarak sürdürdüğü yanlış dış politika sebebiyle, cihatçı çetelerin kullanıldığı Suriye’nin yıkım savaşında, ülkemizin de savaşa girdiğini ve yeni bir savaşın daha kapımızda durduğu bir koşulda neyi savunacağız?
Kürt siyasetinin, emperyalizmle işbirlikçiliği açık bir gerçek iken, Suudi Arabistan’dan para ve yardım aldıklarını söylemekten çekinmeyecek kadar bir siyasi pragmatizm karşımızdayken, Kürt sorunu bağlamında bugünkü tabloda neyi savunacağız?
Öncelikle bu haksız ve emperyalist yıkım savaşında Suriye halkının yanında yer alacağız. Suriye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını korumasının yanında…
Sonra emperyalizme karşı tereddütsüz duruş… ABD emperyalizminin Suriye’den çekildiği gibi ülkemizden de çekilmesini daha yüksek sesle dile getireceğiz.
Sonra gericiliğin, siyasal İslamcılığın, Ortadoğu’da ister Ilımlı ister radikal olsun, emperyalizmin kullandığı bir aparat olarak kan ve yıkımdan başka bir sonuç üretmediğini bilerek, gericiliğe karşı duracağız. Laik bir Suriye’nin ülkemizin çıkarına olduğunu savunacağız.
Türkiye’nin yeni bir askeri operasyonunun ABD emperyalizmiyle kurulan “stratejik müttefiklik” ilişkisi üzerinden yeni bir “rol üstlenme” olasılığını bilerek Suriye’nin kuzeyine müdahalenin çözüm değil sorunları daha da derinleştireceğini söyleyerek, savaşın değil diplomatik çözümün devreye girmesini savunacağız.
Kürt siyasetinin işbirlikçiliğinin karşısında yer alıp Kürt emekçilerinin kurtuluşunun emperyalizmden gelmeyeceğini savunacağız, milliyetçilik altında sessiz kalan Kürt emekçilerinin emperyalizme karşı Türk, Arap ve Fars halkıyla dayanışmasını savunacağız. Bir kez daha görüleceği üzere emperyalizmle kurtuluş olmayacağını daha yüksek sesle söyleyeceğiz.