Prof. Dr. İzzettin Önder: Salt sömürü olgusuna karşı çıkmak değil, sonlandırıcı hedef sistem olmalıdır
Prof. Dr. İzzettin Önder: "Sömürücü niteliği bağlamında emperyalizm tartışmalarında burjuvazi ile dış sermaye arasında fark gözetilemez. Bu nedenle, kapitalizm içinde kalarak sürecin eleştirisi sonuçsuzdur"
ABD emperyalizmine karşı aydınlar, yazarlar ve emekçiler “ABD Kovulmalı! Bu Düzen Değişmeli!” diyerek mücadele çağrısında bulunmuştu. Emperyalizme bağımlı ülkemizin kurtuluşunu, emperyalist yalanları ve gerçekleri ile sosyalistlerin göreve çağrıldığı açıklamada, emperyalizmin oluk oluk kan döktüğü ve AKP iktidarının iki yüzlü politikalar sergilediği koşullarda sessiz kalınamayacağı vurgulanmıştı.
“ABD Kovulmalı! Bu Düzen Değişmeli!” diyerek çağrıda bulunan aydınlardan birisi olan, Prof. Dr. İzzettin Önder, Manifesto’ya verdiği demeçte, “Sömürücü niteliği bağlamında emperyalizm tartışmalarında burjuvazi ile dış sermaye arasında fark gözetilemez.” ifadelerini kullandı.
İzzettin Önder’in demeci şöyle:
“Emperyalizm; Lenin’in teorisini oluşturduğu şekliye, gelişmiş ekonomilerin ekonomik işlem süreçleriyle gelişmekte olan ekonomilerden kaynak aktarım politikasıdır. Gelişmiş ülke sermayesi gelişmekte olan ülkelerde sağladığı değerleri merkeze transfer ederek, merkez ekonomileri çevre ülke ekonomileri aleyhine güçlendirir.
Gelişmiş ülke sömürücü sermayesinin gelişmekte olan ülkelere girişi ve sömürdüğü kaynağı merkeze transferi kapitalist piyasanın işleyiş usul ve esaslarına uygun şekilde gerçekleştirildiği için hemen hiçbir çevreden ikaz yükselmez. Bunun da ötesinde, sömürücü sermaye sömürü amaçlı girdiği ülkelerde üretim yaparak emek istihdamına ve devletin vergi gelirlerine katkı yaptığı için de toplumda genel kabul dahi görebilir.
Lenin dönemindeki koşullardan farklı olarak, günümüzün finansal hareketler koşulunda sömürücü sermaye salt reel yatırım sermayesi olarak değil, tasarruf açığını telafi edici finans kaynağı olarak da ekonomiye girmekte ve katma değer yaratıcı faaliyette dahi bulunmadan faiz geliri sağlayarak ekonomiden çıkabilmektedir. Finanslaşma döneminde, özellikle de vergi cennetleri uygulamasının yaygınlaştığı günümüz koşullarında, ülke burjuvazisi de ekonomik faaliyet sonucunda elde ettiği sömürü payını vergi cennetlerine taşıyabildiği için tam bir emperyalist gibi davranmış olmaktadır.
Emperyalizm, ekonomik güç ve hâkimiyetine dayanarak tüm mevzuatı ve uygulamayı kendi çıkarı yönünde oluşturabildiği gibi, üretime ve vergi gelirlerine katkı yönü ile de maalesef bizzat zayıf ekonomilerce davet edilir konumda olabilmektedir. Emperyalist sömürü altında yaşanan rahatlama ve geliştirilen alışkanlıklar dışında, emperyalizm girdabında ülkenin erimesi ve savrulduğu güçlükler de bir süre sonra ülkeyi yeni ve daha güçlü emperyalist dalgayı talep eder konuma sokabilmektedir.
Sömürücü niteliği bağlamında emperyalizm tartışmalarında burjuvazi ile dış sermaye arasında fark gözetilemez. Bu nedenle, kapitalizm içinde kalarak sürecin eleştirisi sonuçsuzdur. Salt sömürü olgusuna karşı çıkmak mücadele gücünü yükseltebilir, ancak asıl sonlandırıcı hedef sistem olmalıdır. Bu amaçla sistem analizine yönelerek, halkı ve emekçileri bu yönde aydınlatmak gerekmektedir.”