12 Mart Faşizmi
04-03-2018 11:53O tarihte darbeci Memduh Tağmaç, 12 Mart’ın hedefini nasıl “Sosyal gelişme, ekonomik gelişmeyi aştı." sözleriyle açıkladıysa, ondan 19 yıl sonra 12 Eylül cuntası için patron örgütü TİSK Başkanı Halit Narin, “Şimdiye kadar biz ağladık onlar güldü. Şimdi sıra onlarda” diyecektir. Tıpkı, bugün "OHAL'i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz" diyen ardılları gibi…
Cengiz Kılçer
12 Mart 1971’de gerçekleşen darbeyi kuramsal ve kavramsal düzeyde ele almak için 12 Mart öncesi Türkiye’de yaşanan sınıfsal, politik, kültürel değişim ve dönüşümün dinamiklerine kabaca bakmak gerekiyor.
1961 Anayasası ile ülkede, ilerici politik akımların önceki sürece oranla kendilerini daha özgürce ifade edebilecekleri bir döneme girilmiştir. 1961 Anayasası’nın getirmiş olduğu kimi özgürlükçü maddeler, işçi sendikalarının elini hükümete karşı güçlendirirken, bilhassa, artan örgütlü hareketlilik sermaye iktidarını zorlamaktadır.
1970 yılı Haziran ayında sendikal örgütlenmenin ve grev hakkının kısıtlanması amacıyla TBMM’ye getirilen “Sendikalar Yasası’nın değiştirilmesine” karşı DİSK öncülüğünde Türkiye, en büyük işçi direnişi olan şanlı 15-16 Haziran eylemlerine tanık olur. 15 Haziran 1970’te İstanbul’da 115 işyerinden 75 bin işçinin yürüyüşü başlar. İşçi ve polisler arasında yaşanan çatışmalar sonucunda Abdurrahman Bozkurt, Yaşar Yıldırım ve Mustafa Baylan adlı işçiler polisçe katledilir. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, İstanbul’daki olayları bir ayaklanma olarak değerlendirirken, 16 Haziran’da İstanbul ve Kocaeli’de sıkıyönetim ilan edilir. Demirel’e göre 1961 Anayasası Türkiye için “fazla lüks, fazla özgürlükçü”dür ve iktidar partisinin ülkeyi yönetmesinin önüne geçmektedir.
İşçi sınıfının güçlenen mücadelesine üniversitelerde büyüyen öğrenci hareketi de eklenir. Politik rüzgârın soldan – sosyalizmden yana estiği canlı bir dönemdir bu ve yine bu dönemde sol sosyalist hareket özellikle entelektüel çevrelerde hızla etkisini büyütmektedir.
1960’ların ortasından itibaren özellikle öğrenci hareketi ciddi ve kayda değer bir biçimde yükselişe geçer. Hatırlanacağı üzere 1965’te Türkiye İşçi Partisi seçimlerde oyların %3’ünü alır ve Meclis’e 15 sosyalist milletvekilini gönderir.
17 Temmuz 1968 günü öğrenciler, Dolmabahçe önüne demirlemiş 6. Filo’ya karşı hazırlık halindeyken polisin yurdu basmasıyla birçok öğrenci yaralanır. Hukuk Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Vedat Demircioğlu’nu pencereden atan polis bir hafta sonra hayatı sona eren Demircioğlu’nun katili olacaktır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Amerikan askerlerinin Dolmabahçe’de denize dökülmesinden bir yıl sonra, Ocak 1969’da Ankara başka bir öğrenci eyleminde sahne olur; “Vietnam kasabı” olarak tanınan ABD Büyükelçisi Komer’in arabası ODTÜ’de ateşe verilir.
Mücadele kırsalda da başlamıştır; 1967’de Fatsalı köylüler banka borçlarının ertelenmesi için yürür. 1968’de Elmalı toprak işgalleri ile birlikte Ege ve Akdeniz bölgelerinde de köylü hareketleri ortaya çıkar. 1969’da tarım üreticilerinin toplu gösterileri gerçekleşir. Ege’de tütün, Karadeniz’de fındık ve çay üreticileri gösteriler düzenler. Kırsaldaki gelişmelerin en dikkate değer olanları ise köylülerin artan bir tempoyla süren toprak işgalleridir. Elmalı, Atacan, Göllüce köylerinden sonra Değirmenköylüler de Esece çiftliğini işgal ederler.
Öte yandan, bugünlerde “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır” diyen TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 1969’un “Kanlı Pazar”ının sorumlularından Milli Türk Talebe Birliği’nin başkanıdır. Gerici örgütlenmeler işçi sınıfı, öğrenci ve aydınların giderek güçlenen mücadelesine karşı beslenip büyütülmekte. Bugünün sermaye iktidarının gerici birçok ismi, o tarihlerde Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde yerini alır, buralardan yürür ve palazlanır, bugünlere gelir.
İşçi sınıfının, aydınların ve öğrencilerin mücadelesi güçlenirken 12 Mart muhtırası verilir. 12 Mart’ın faşist uygulamaları temel hak ve özgürlüklere göz dikmiştir. Bugün karşı karşıya bırakıldığımız KHK’ler ile sonraki yıllarda binlerce devrimcinin, aydının ve işçi önderinin yargılanacağı Devlet Güvenlik Mahkemeleri bu dönemin eserleri olur. Türkiye İşçi Partisi kapatılır, üniversitelerin özerkliği budanır, devlet memurlarının sendika kurma hakları ellerinden alınırken, akademisyenlerin siyasi partilere üyeliklerinin yasaklanması yönündeki ilk adımlar atılır.
Bütün bunlarla birlikte operasyonun hedefinde sosyalist hareket vardır. Çok sayıda üniversiteli genç, solcu aydın tutuklanır. Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil gibi devrimci ve sosyalist gençlik hareketi önderleri idam sehpalarında, Kızıldere’de, Nurhak’ta katledilir. 12 Mart Faşist darbesi Halit Çelenk’in tespitiyle: “ABD emperyalizminin desteğinde işbirlikçi burjuvazinin, uyanan işçi ve emekçi sınıfların direniş ve taleplerini ortadan kaldırmak için kendi koyduğu kuralları bir yana iterek başvurduğu açık bir faşizm uygulamasıdır”.
O tarihte darbeci Memduh Tağmaç, 12 Mart’ın hedefini nasıl “Sosyal gelişme, ekonomik gelişmeyi aştı.” sözleriyle açıkladıysa, ondan 19 yıl sonra 12 Eylül cuntası için patron örgütü TİSK Başkanı Halit Narin, “Şimdiye kadar biz ağladık onlar güldü. Şimdi sıra onlarda” diyecektir. Tıpkı, bugün “OHAL’i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz” diyen ardılları gibi…