Gül Çetin
90’lı yılların sonunda dünyada hakim olan neoliberalizm dalgası ve 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında yeni bir başlangıç olarak Türkiye toplumu önüne seçenek olarak sürülen ve 2002 seçimlerinde iktidara “getirilen” AKP, Türkiye’de Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından, dışarıda ise Avrupa Birliği (AB) ve ABD tarafından açık bir destek görmüştür.
Demokrasi söylemini kullanarak iktidara gelen ve en büyük desteği Yetmez Ama Evetçiler, TÜSİAD ve AB gibi işçi sınıfının karşısında bulunan ve neoliberal ekonomi politikalarından beslenen AKP iktidarının geldiği nokta Üç Y kuralını (Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar) gözler önüne sermektedir.
Büyük sermaye ile AKP ilişkisi yaklaşık 15 yıldır bir barışık bir küs bir şekilde devam etmektedir.
2002 seçimi kazanan AKP’yi ilk destekleyen Sakıp Sabancı olmuştur. Televizyondan yaptığı açıklamada Sabancı “artık koalisyonlar devri bitti, istikrar gelecek” demiştir.
Bir diğer örnek ise, 2003 yılında Güler Sabancı ile Cem Boyner,Hürriyet’te Erdal Sağlam 11 Ağustos 2003 tarihli yazısında “İş dünyası AKP’yi neden beğeniyor?” başlığı yazısıyla, TOBB ile TÜSİAD’ın, AKP’ye destekte birleştiklerini ve AKP “popülist,” Türkçesiyle, “halkçı” siyasetlere bel bağlamadıkça bu desteğin süreceğini anlatıyordu.
AKP’nin ilk yılları özelleştirme dalgası ve Türkiye’ye sıcak para akışının sağlandığı, sermayenin birikimini arttığı yıllar oldu.
Bir nevi Özal döneminin ekonomi politikalarının sürdürücüsü olan fakat daha kuvvetli bir şekilde neoliberal polititikaların uygulayıcısı olan AKP, iktidarı boyunca işverenlerin kârını artırmayı hedefleyerek emeğin ve işçinin karşısında yer alan bir politika izlemektedir.
Örneğin, iktidara ilk geldiği yıllarda emeklilik yaşını 65’e yükseltmiş ve 2008 yılından sonra ise emekli olmak güçleşmiş ve aynı zamanda emekliye her ay ödenen emekli maaşlarına kademe ve kıdem sistemi getirildi.
Devlet destekli ekonomi politikalarından vazgeçip neoliberal ekonomiye geçmiş ve bu dönemde kamu ve özel sektörde taşeron çalışan sayısını geçmişe nazaran büyük ölçüde arttırmıştır.
İşçi haklarının önüne geçmek için her türlü cambazlığı yapan AKP, sendikalaşmayı baltalamış ve işveren sendikaları ile sarı sendikacılığın önünü açarak sınıf sendikacılığını yok etmek için sermaye ile elele vermiştir.
Birinci Cumhuriyet’in kazanımları arasında yer alan devlet teşebbüslerini özelleştirmiş ve özel istihdam bürolarını açarak sermayenin kârına kâr katmıştır. Özelleştirmelere eğitim, sağlık, elektrik gibi kamu hizmetlerini satarak başlamıştır.
Türkiye ekonomisi AKP iktidarı ile birlikte rantçı ekonomi politikalarını benimsemiştir. İşçi sınıfının alehine fakat burjuva sınıfının lehine kanunlar çıkararak büyük sermaye gruplarının sermaye birikimi sağlamasını kolaylaştırmıştır. Bu dönemde sadece kamu hizmetleri değil aynı zamanda köprüler, yollar, barajlar dahi sermaye sınıfına peşkeş çekilmiştir. Tarım alanları inşaatlara açılmış, göller hes’lere satılmış, yer altı zenginlikleri burjuva sınıfına sunulmuş gibi aslında sayısız şekilde örnek verilebilir.
AKP iktidarı döneminde uluslararası sömürü zincirinin başlıca araçlarından olan IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalist-kapitalist bloğun kuruluşlarına büyük tavizler verilmiş, Türkiye ekonomi bağımsızlığı yitirmiştir.
İşçi sınıfı asgari ücret altında kölelik düzeninde çalışmaya mahkum bırakılırken, AKP, burjuva sınıfının büyük “yükü” olan vergilerde işverenlere ciddi kolaylık sağlamış ve AKP hangi sınıftan yana olduğunu gözler önüne sermiştir. Çıkardığı SGK indirimleri, vergi indirimleri ve teşvik kanunları ile işverenlerin devlete ödemekle yükümlü olduğu tutarlarda indirimlere gitmiş, gerekse ödemelerini de öteleyip, yapılandırmaya bağlamıştır.
Uluslararası sermaye gruplarının desteğini de arkasına alarak 2002 yılında iktidara gelen AKP, emekçi halkı yoksulluk düzenine mahkum edip, hem yerli hem yabancı büyük sermayelerinin sermaye arttırımı ve birikimi açısından her türlü kanunu çıkararak önünü açmış işçi sınıfının büyük mücadeleler vererek elde ettiği kazanımlarına yönelik uzun soluklu bir saldırı başlatmıştır. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından AKP’nin ülkeyi yönetme aracına dönüşen OHAL ile çıkarılan KHK’lar, işçi sınıfına dönük saldırıda büyük rol oynamaktadır. Bizzat, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan OHAL’in fabrikadaki grevlere ve sendikalara karşı kullanıldığını itiraf etmiştir.