24 Haziran seçim sonuçları üzerine tartışmalar yine oy oranları üzerine yapılıyor. Meseleyi hangi bir partinin kaç oy aldığı ya da hangi partinin oylarının azalıp azalmadığı tartışmasına indirgemenin bir yerden sonra anlamı kalmıyor. Elbette tekil tekil partilerin aldıkları oyların ve oy değişimlerinin belli bir önemi bulunuyor. Ancak bunların analizi kadar sentezini de masaya yatırmak, genel olarak sermaye düzeninin nereye evrileceğini görmek açısından değer taşımaktadır. Biz de analiz yerine bu yazıda sentezi yazmaya çalışacağız.
Tekil tekil her partinin oy değişimlerinin incelenmesi ve analitik bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekli ve belli açılardan ön açıcıdır. Ancak oy değişimleri üzerinden düzen siyasetinin belirgin yönelimini ve karakterini ortaya koymak, bu değişim analizleri üzerinden mümkün değildir. Çünkü bakılması gereken yer, bu değişimlerle birlikte ortaya çıkan bileşkedir.
24 Haziran seçim sonuçları da bu anlamıyla gerek Erdoğan başkanlığında yeni hükümetin kurulması ve gerekse Meclis’te sağ çoğunluğun sağlanması bakımından yeni bir bileşke ortaya çıkarmıştır. Bu bileşkenin yönü sermaye diktatörlüğü, gericileşme ve emperyalizmle işbirliğinin devamı şeklindedir. O yüzden AKP’nin oy kaybetmesi, CHP’nin oylarının nereye gittiği ya da İyi Parti oylarının nereden alındığının bir önemi bulunmuyor.
Niceliksel oranların değil niteliksel durumun görülmesi gerekir.
Ortada oy değişimlerini hesap ederken kullanılan yöntem, beklenti ve daha önce angaje olunan hesaplardan bağımsız ele alınmak durumunda. Tam anlamıyla bileşik kaplar yasası bu seçimlerde de kendisini ortaya koymuş durumda. Örneğin 1 Kasım seçimleri veri alındığında AKP yüzde 49’dan 42’ye düşmüş, MHP ise oylarını korumuş sonucuna ulaşabilirsiniz. Bu durumda İyi Parti oylarının AKP tabanından geldiği gibi bir sonuca ulaşabilirsiniz.
Ancak 7 Haziran seçimlerini veri aldığınızda AKP oylarını korumuş, yüzde 17’ye yaklaşan MHP oyları ise MHP ve İyi Parti arasında paylaşılmış gibi durmaktadır.
Bu ve benzeri onlarca yorum oy değişimleri üzerine kurulabilir. Ancak toplamda ve bir bütün olarak tablo ortaya konursa resmin teması daha net ortaya çıkacaktır. Örneğin 7 Haziran’da AKP ve MHP toplamı yaklaşık yüzde 57, 1 Kasım seçimlerinde AKP ve MHP oyları yaklaşık yüzde 62, 24 Haziran seçimlerinde AKP-MHP-İyi Parti oyları toplamı yaklaşık yüzde 63,7.
Bu rakamlar ise aslında ülkemizde sağ oyların adım adım yükseldiği bir tabloyu gösterirken, oy değişimleri belli açılardan kendi kapları üzerinden dağıldığını net olarak ortaya koyuyor.
Türkiye’nin sağcılaşmasını bu genel fotoğrafa bakarak görmeyip, AKP’nin oylarının 1 Kasım’a göre düştüğünü iddia eden liberal tezlerden bu anlamıyla uzak durmak gerekiyor. Bütün bu tablo 24 Haziran seçimlerinin sağın sağla yarıştığı ve sağın Meclis’e taşındığı bir seçim tablosu olarak karşımızda duruyor.
AKP iktidarının 16 yıllık karşı devrimi ülke eksenini sağa kaydırmıştı. 24 Haziran seçimleri bir kez daha bu sağ eksenin belirlediği bir seçim yarışına tanıklık etmiştir. Daha doğrusu AKP-MHP sağcılığına karşı Saadet ve İyi Parti sağcılığı devreye sokulmuş ve sağın sağla geriletileceğini, AKP tabanından oy “çalınabileceğini” düşünmüştür. Ancak AKP sağcılığının karşısına Saadet Partisi, MHP sağcılığının karşısına İyi Parti sağcılığının geçirilmesinin bir yerden sonra devrimci ve ilericilik mücadelesi açısından ilerletici bir yan taşımadığı görülmelidir.
Bu hesaplar düzenin hesapları… Sınıf mücadelesine bu hesaplar üzerinden yaklaşılması ise büyük garabetler doğurmuştu. Laikliği ortadan kaldıran AKP’ye karşı muhafazakârlık yapılan bir seçim sürecine tanıklık ettik.
24 Haziran seçimlerinde sağ partiler Meclis’e taşınmış, sağcılık seçim meydanlarının konusu olmuş, uyum ve mutabakat muhalefetin ana teması haline gelmişti. Bütün bu sürecin topyekün bir sağcılaşmaya neden olacağı ve AKP iktidarı tarafından kurulan yeni düzene meşruiyet katacağı ya da bu düzenin yerleşmesine daha fazla hizmet edileceği unutulmuştu.
Sol işte böylesi bir tabloda, düzen içi hesapların kurbanı haline geldi. AKP gerilesin mantığı ile sağcılaşma sürecinin parçası haline gelerek düzenin meşruiyetine harç taşıyan bir işlev gördü, ne yazık ki.
24 Haziran seçim sonucu Meclis sonuçları ve Erdoğan’ın başkan seçilmesi bakımından bu tablonun en somut ifadesi olarak karşımıza çıkmıştır.
24 Haziran seçim sonucunun bir başka yüzü de AKP’nin MHP’yle ittifakına zorunlu hale gelmesi. AKP’nin yüzde 42 oy alması, MHP’nin yüzde 11 civarı bir oyla Meclis’te belli bir gücü koruması milliyetçi siyasetin ağırlığının AKP üzerinde sürekli duracağını gösteriyor. Aynı zamanda İyi Parti’nin MHP ağırlığına sahip bir çoğunlukla Meclis’te olması iki faşist partinin rekabetinin daha milliyetçi bir siyasal sürecin önünü açacağını görmek gerek.
HDP’nin de belli açılardan Kürt milliyetçiliğini temsil etmesi ve bunun milliyetçiliği bir tepki olarak körüklemesini düzen siyasetinin önemli gerilim başlığı olarak da okunması gerekiyor.
Bu anlamıyla HDP’nin barajı geçmesi, aynı zamanda faşizmin Meclis’te hatırı sayılır bir ağırlığa sahip olmasıyla birlikte düşünüldüğünde, bir kez daha etki-tepki ilkesi akıllara gelirken, AKP’nin gerilemesini değil elinin güçlenmesine neden olacak bir objektivizm yaratır.
PUSULA 2 – 24 Haziran’ın bir başka yüzü: Millet İttifakı çökerken kazanan yine sağ oldu
PUSULA 3 – Evdeki hesap çarşıda neden uymadı?: Siyaset, matematik ve HDP
PUSULA 4- Komünist Parti’nin seçim ezberi
Bu haber en son değiştirildi 29 Haziran 2018 11:30 11:30
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…