Cumhuriyet’in yok olan fabrikaları

Cumhuriyet’in yok olan fabrikaları

25-11-2018 08:15

AKP iktidarı “emperyalizmle mücadelesi”nde şimdi de “CHP mezalimi”nin Türkiye’nin sanayileşmesinin önünde nasıl bir engel halini aldığı yalanına sarılmış durumda. Türkiye’nin 80 yılda kurduğu tüm iktisadi varlığı özelleştirmelerle bir bir sermayeye peşkeş çeken AKP bugün “üretim”i yeniden keşfetmiş gözüküyor.

Zafer Aksel Çekiç

AKP iktidarı “emperyalizmle mücadelesi”nde şimdi de “CHP mezalimi”nin Türkiye’nin sanayileşmesinin önünde nasıl bir engel halini aldığı yalanına sarılmış durumda. Türkiye’nin 80 yılda kurduğu tüm iktisadi varlığı özelleştirmelerle bir bir sermayeye peşkeş çeken AKP bugün “üretim”i yeniden keşfetmiş gözüküyor.

AKP 16 yılı geride bıraktığı iktidarında bir ekonomik modelin sonuna gelmişken “üretim”in farkına vardı. Bugünlerde AKP’lilerin ağzından “üretim” sözü en çok duyulan bir söz haline gelmiş durumda.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman dile getirdiği “Siz rahmetli uçak fabrikası yapan Sivaslı Nuri Demirağ’ın uçak fabrikasını kapatıp gaz ocağı fabrikasına çevirdiniz. CHP budur. Kime yutturacaksınız? Sizin bu ülkede dikili ağacınız yok” gibi sözleriyle taçlanan bu yeni çıkışın Türkiye sağının yeni bir propaganda aracı haline geldiği söylenebilir.

Öte yandan Cumhuriyet’in fabrikalarının kapatılmasında sermaye düzeninin yerine “CHP mezalimi”ni geçirerek yeni bir meşruiyet yaratılmasına da izin vermemek gerekiyor.

Uçak fabrikasının akıbeti

AKP tarafından 2015’ten bu yana “yerli ve milli uçak” yapılıyor. Bir dönem seçim posterlerini süsleyen bu ham hayal hayata geçmediğinde ise bugün AKP tarafından Kayseri’de kurulan uçak fabrikası dillere dolanıyor. Oysa fabrikanın tarihine bakıldığında sermaye düzeninin emperyalizme göbekten bağlanması ile fabrikanın kaderi arasındaki paralellik sorumlunun CHP ile sınırlanamayacak şekilde sermaye düzeni olduğunu gösteriyor.

Genç Türkiye Cumhuriyeti Birinci Dünya Savaşı sırasında uçakların etkin bir askerî araç olarak kullanılması nedeniyle birçok ülke gibi uçak üretimine yöneldi. Kendi imkânlarıyla bir uçak fabrikası kurabilecek durumda olmayan Türkiye bunun için Alman Junkers şirketi ile uçak ve uçak motoru fabrikası kurulması için bir ortaklık geliştirdi.

Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) 1932 yılına kadar Türk Hava Kuvvetleri’nin ‘telsizsiz’ ilk uçakları olan Junkers A-20’lerden 15 adet üretti. Ancak Junkers’in Türkiye havacılık sanayiinde tekel olmayı amaçlaması ve yaşadığı ekonomik sorunlar sebebiyle 1928’de iflas edip 1930’da feshedildi. Buna karşın fabrika daha sonra ABD’li Curtiss-Wright ile anlaşılarak tekrar canlandırıldı. Fabrikada İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yabancı lisans ile çeşitli tip ve marka uçak imal edildi.

Ancak Kayseri Uçak Fabrikası’nın kaderini esas belirleyen ise 2. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin Marshall yardımı kapsamında askeri malzeme ve araç-gereç konusunda bulduğu rahatlıkla uçak üretiminden vazgeçilmesi oldu. Kayseri Uçak Fabrikası 1950 yılında Kayseri Hava İkmal ve Bakım Merkezi haline dönüştürülürken esasında emperyalizm ile ortaklığın Türkiye’ye faturası olarak sağın günahları arasına yazılmalıdır.

Devrim arabaları

Yine popüler bir başka hikaye Devrim arabalarının hikayesidir. Bir kez daha TCDD imkanları üzerinden bu kez otomobil üretilmesi hedefleniyordu. 27 Mayıs’ın prestij projesi sayılabilecek “ordunun cadde binek ihtiyacını karşılayacak bir otomobil tipinin geliştirilmesi” görevi için 4,5 aylık bir zaman verilmişti.

Bu sürenin sonunda tüm zorluklara rağmen kusursuz olmasa da kendi tekerlekleri üzerinde ve yine Türkiye’de yapılan kendi motorunun gücüyle vücuda getirilen Devrim otomobili Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e sunuluyordu.

Yüksek Mühendis Emin Bozoğlu yönetim grubunun başı olarak, projenin yürütülmesi ve sonucuna ulaştırılmasında da gruptaki öteki yöneticiler gibi bütün bürokratik engelleri cesaretle aşarak her türlü imkanı sağlamak ve kimi kişisel sorunlar, kimi görevin çok yanlılığı ve ivediliği gibi nedenlerle büyük gerilim altında bulunan 20 mühendisin olağanüstü bir tempoyla fakat gönül rahatlığı içinde çalışmalarını sağlamak suretiyle de birinci derecede rol oynamıştı.

Çeşitli otomobillerin incelenmesi ve kopyalanmasıyla olsa da tamamen Türkiye’de imal edilen ilk otomobil olan Devrim arabalarında sonradan uygulanması kabul edilmese de ayarlanabilir direksiyon gibi yenilikçi ve özgün fikirler de tartışılmıştı.

Ancak siyah renkte üretilen 2 numaralı Devrim otomobilinin son kat boyası, pasta ve cilası ancak 28 Ekim akşamı trende Ankara’ya götürülürken tamamlanacak kadar sıkışık bir takvimde gerçekleştirilen bu projede tören sabahı benzin alınması unutulunca 2 numaralı Devrim ancak 100 metre kadar çalışabilecekti. Ertesi gün bütün gazeteler 2 numaralı Devrim’i manşetlere taşırken 1 numaralı Devrim’in Hipodrom’da geçit törenine katılması, Cumhurbaşkanı’nı Anıtkabir’e götürmesi ise görmezden geliniyordu. Bu yayınlar Devrim otomobilinin hikayesini başlamadan bitirecekti

Özelleştirmeleri unutmak

AKP’nin özünde arsa spekülasyonları üzerine kurduğu inşaat ekonomisinin sürdürülebilir olmaktan çıktığı ve 24 Ocak Kararları ile 12 Eylül Darbesi’nin hayata geçirdiği ihracata dayalı modelin de sorunlarının derinleştiği bir dönemde üretimi hatırlaması her şeye rağmen olumlu görülebilir. Ama Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilmeye çalışılan kimi projelerin başarısızlığının sağın bir propaganda alanı haline gelmesine sessiz kalınmamalıdır.

Hele bunu dile getiren AKP’nin özelleştirmeler ile memlekette 80 yılda kurulan her iktisadi kuruluşu yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çektiğinin unutturulması kabullenilmemelidir.

AKP döneminde yapılan özelleştirmeler ile Ankara’da satılan Et Balık Kurumu kombinasının, Adana’da TEKEL Sigara Fabrikası’nın İstanbul’da Karayolları arazisinin, Samsun’da Sigara Fabrikası’nın, Malatya’da Tekel Sigara Fabrikası’nın, Çanakkale’de Tekel Kanyak Fabrikası’nın, Antalya’da Sümerbank Dokuma Fabrikası’nın ve Bursa’da

Et Balık Kurumu fabrikasının yerlerinde şimdi birer alışveriş merkezi olduğu, SEKA, TEKEL, Sümerbank gibi kuruluşlar yok edilirken diğer pek çok özelleştirilen kuruluşun da aslında sermayeye nasıl peşkeş çekildiğinin hatırlanması gerekiyor.

Türkiye sağının utanmadan bir yalana daha sarılıp popüler ve bir tür büyülü hikayeler olan uçak ve otomobil üretme girişimlerinin yanı sıra özelleştirmelerle de bu ülkenin kıt kaynaklarıyla iktisadi bağımsızlığı için yürüttüğü mücadeleyi yok etmesindeki günahları ortadan kaldırılmamalı.