Düzen siyasetinde taşlar yerine oturuyor: Laikliğin tasfiyesinde mutabakat

Düzen siyasetinde taşlar yerine oturuyor: Laikliğin tasfiyesinde mutabakat

10-06-2018 08:53

Her seçim döneminde ilerici, laik kesimleri AKP'den kurtulmak için son şans diyerek sandığa taşıyan düzen muhalefeti, gericiliğe karşı mücadele başlığında gerçekçi tek bir proje ortaya koyamıyor.

SEMA AYDIN

AKP iktidarı ile birlikte şekillenen ikinci cumhuriyetin en önemli karakteri gerici bir düzen olması idi. AKP iktidarı ve onu destekleyen liberaller laikliğe savaş açtılar. Türban tartışmaları eşliğinde laiklik ilkesi masaya yatırıldı. 1800’lü yılların ortaları ve sonrasında Osmanlı’da başlayan ilerici hareketler birer sapma, Cumhuriyet’in kuruluşu bir patoloji ve laiklik ilkesinin temel alındığı anlayış temizlenmesi gereken otoriter bir yapı olarak yaftalandı. Sermayenin yeni dönem ihtiyaçları ve işçi sınıfı hareketlerinin geriye çekildiği böylesi bir dönemde sadece Türkiye’de değil emperyalist sistemin ihtiyacı olarak bölgemizde de seküler rejimler otoriter ilan edilip tek tek müdahaleye uğradı. Arap Baharı adı altında Tunus, Mısır, Ürdün, Libya, Irak ve son olarak Suriye’ye dönük emperyalizmin müdahalesi geldi. Müslüman Kardeşler ve benzeri gerici örgütlenmeler eliyle bölge ülkeleri sözde ılımlı İslamcı bir model ile yeniden dizayn edildi. Bu ülkelerde de özgürlük naraları altında laikliğin tasfiyesi ve toplumsal yapının İslami referanslarla yeniden şekillendirilmesi süreci yaşandı. Elbette sürecin öncülüğünü yapan cihatçı terör örgütleri aynı zamanda bölgede emperyalizmin çıkarlarının da yılmaz savunucuları oldular.

Türkiye’nin özgünlüğü, iç dinamikleri ve sahip olduğu ilerici birikimi, sermaye sınıfının omuzlarında yük gibi gördüğü laikliği rafa kaldırmasının önünde önemli bir engel idi. Dolayısıyla Türkiye’de daha yumuşak bir geçiş öngörüldü. 12 Eylül darbesi ile başlayan ve Türk-İslam sentezi şeklinde formüle edilen anlayış, ilerleyen süreçte türban, imam hatip okulları, sekiz yıllık temel eğitim tartışmaları ile sürdürülmüş ve son olarak laiklik yeni anayasada olmamalı ifadesiyle noktalanmıştır.

GERİCİLİĞİN CAN SİMİDİ ”ÖZGÜRLÜKÇÜ LAİKLİK”

Türkiye’nin dönüştürülmesi sürecinde en büyük toplumsal tepki toplumun dinsel referanslarla dizayn edilmesine ve laikliğin tasfiyesine karşı ortaya çıktı. Yeni rejimin imdadına liberaller yetişti ve “özgürlükçü laiklik” kavramı ortaya atıldı. Devletin baskıcı ve otoriter yapısının ortadan kaldırıldığı daha demokratik ve özgürlükçü bir düzen kurulması gerekliliği AKP’nin temel mottosu olarak sunuldu. Buna mukabil devletin katı laik anlayışı ile din üzerinde kurulan baskının ortadan kaldırılması gündeme getirildi. Açılan sayısız imam hatip okuluna eğitim müfredatının dogmatik bir zihniyetle donatılması, zorunlu din derslerine ek dini içerikli dersler eklenmesi, tarikatların devlet tarafından desteklenmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devasa bütçesi ile en önemli kurum haline getirilmesi ve daha burada sayamadığımız sayısız icraat ile toplumsal yaşam dinselleştirildi.

SEÇİM BEYANNAMELERİNDE LAİKLİK NASIL YER BULUYOR?

24 Haziran’da yapılacak olan seçimlerin yeni kurulan rejim açısından bir mutabakat fırsatı sunduğunu söylemek abartı değildir. Bugüne kadar bir kavga başlığı olan laiklik konusunda seçime girecek olan Cumhurbaşkanı adaylarının sergiledikleri performanslar herkesin malumu. Partilerin seçim beyannamelerine bakıldığında da laikliğin ruhuna rahmet okuma konusunda mutabakat sağlandığı görülüyor.

Partiler temel ilkelerini sıraladıkları bölümlerde laikliği temel olarak ”inanç özgürlüğü” şeklinde tanımlıyor. CHP’nin seçim beyannamesinde “farklı yaşam tarzlarına ve inançlara saygılı laikliğin partisi CHP” ifadesi kullanılırken, ilgili bölüm ise “inançlara saygılı özgürlükçü laiklik” başlığını taşımaktadır. Utangaç bir ifade ile “din ve siyasetin birbirinden ayrılmasını sağlayacağız” denilmektedir.

HDP’nin seçim bildirgesinde de yine bir tercih olarak özgürlükçü laikliğin egemen kılınacağı yeni bir anayasa vaad edilmektedir.

İP’nin seçim beyannamesinde ilgili bölüm yine din ve inanç özgürlüğünün garanti altına alınması şeklinde tanımlanıyor.

İktidar olduğu 16 yıllık süre boyunca laikliğe savaş açmış olan AKP’nin seçim beyannamesinde de Din ve Devlet İlişkisi başlığı altında laiklik şöyle tanımlanmaktadır:

“AK Parti laikliği; dini özgürlüklerin ve farklı hayat tarzlarının, hukuk devletinin teminatı altına alınması ve devletin bütün inanç gruplarına eşit mesafede durması olarak kabul eder. Laiklik, demokrasi tarihimizde tek parti dönemi uygulamaları ve darbe dönemlerinin gölgesi altında katı ve baskıcı bir mahiyet kazanmıştır. Bir iktidar aygıtı olarak kullanılan laiklik, inanç özgürlüğünü güvence altına almak yerine, devlet içerisindeki vesayet odakları tarafından inançlı kesimlere dönük bir baskı aracı haline getirilmiştir. AK Parti, laikliği ülkemizdeki inanç hayatının ve manevi ortamın barış ve esenlik içinde sürmesinin teminatı sayar.”

AKP’nin koltuk değnekçiliğini yapan bir diğer parti MHP’nin de bildirgesinde de yine “vatandaşların inançlarına saygı duyan din ve vicdan özgürlüğünü esas alan laiklik” anlayışına vurgu yapılmaktadır.

Görüleceği üzere muhalefetinden, iktidar ortaklarına düzen partilerinin tamamı laiklik kavramını benzer şekilde tanımlıyor. Laikliğin en genel hali ile “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” şeklinde ki burjuva yorumu dahi geri plana atılıyor ve inanç özgürlüğü kavramı tercih ediliyor.

TARİKATLAR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ, GERİCİLİK ÖZGÜRLÜK OLURSA

Din ve vicdan özgürlüğü tanımının devamında ise dinci örgütlenmelerin toplumsal ağırlığı ve baskısının önüne nasıl geçileceği de tanımlanmıyor.

AKP bugüne kadar tarikatlara sağladığı devlet olanaklarına devam edeceğini şu ifadelerle vurguluyor; “Devlet, vatandaşlarının dinlerini ve inançlarını öğrenmek maksadıyla teşkil ettikleri kurumları ve örgütlenmeleri destekler.”

İP laiklik tanımı içerisinde dine dayalı örgütlenmelerin özgürlüğüne vurgu yaparak tarikat örgütlenmelerine yeşil ışık yakıyor.

CHP ve HDP’nin beyannamelerinde ise bu konuya herhangi bir şekilde yer verilmiyor. Ancak tarikatların toplum üzerindeki tahakkümü ve dinsel baskının ortadan kaldırılmasına dönük herhangi bir vurgu bu partilerin de vaatleri arasında yer almıyor.

DİNDAR NESİL YETİŞTİRME HEDEFİ

AKP’nin dindar ve kindar nesil yetiştirme hedefi herkesin malumu. Dincilik yarışında bir adım öne geçmek için her yolu deneyen Muharrem İnce’de geçtiğimiz günlerde dindar bir nesil yetişmesinden mutlu olacağını da ifade etti. Yeni nesil yaratma hedefiyle eğitim sistemine köklü müdahaleler yapan AKP iktidarı tam gaz yola devam edeceğini vurguluyor. Kendine muhalif diyen partilerin bildirgelerine bakıldığında da bu hedefe ayak bağı olmamayı taahhüt ettiklerini görüyoruz.

Okullarda yıllardır tartışma konusu olan zorunlu din derslerinin kaldırılması, imam hatip okullarının kapatılması, zorunlu seçmeli din derslerinin varlığı anlaşılan yeni dönemde düzenin mutabık kaldığı başlıklar arasında yer alıyor. Partilerin seçim beyannamelerinde bu başlıklar yer almıyor.

CHP’nin özellikle bu başlıklarda cambazlık yaparak gericiliğe karşı bir tutum almadan olası tepkileri bertaraf etmeye çalışılmış. Örneğin “Ebeveyn ve öğrencilerin okul türü talepleri doğrultusunda yeterli sayıda okul açacak, her öğrenciyi istediği okula göndereceğiz” ve “İmam Hatip Okulları’nda verilen eğitimin içerik, müfredat ve niteliğinin iyileştirilmesini sağlayacağız” gibi vaatler sıralanarak imam hatiplerin misyonu kabul ediliyor.

SONUÇ YERİNE

Her seçim döneminde ilerici, laik kesimleri AKP’den kurtulmak için son şans diyerek sandığa taşıyan düzen muhalefeti, gericiliğe karşı mücadele başlığında gerçekçi tek bir proje ortaya koyamıyor. Aksine AKP’nin gerici yeni rejimine meşruluk katıyor, yükselen toplumsal muhalefeti de düzene entegre ediyor. Laiklik mücadelesi ise gerçek sahiplerinin ilericilerin, emekçi sınıfların temel gündemi olmaya devam ediyor.


PUSULA | DÜZEN PARTİLERİNİN SEÇİM BEYANNAMELERİNDE NE VAR?

Emperyalizmle işbirliğinin perdesi

İşçiler seçimin neresinde?: Seçimlerin unutturduğu ve unuttukları

Düzen muhalefetinin ufku sermaye politikaları ile sınırlı: Restorasyon mu dediniz?