Emperyalist müdahaleler ve istihbarat servisleri
PUSULA | Emperyalist müdahaleler ve istihbarat servisleri
Taylan Yılmaz
Emperyalizm ve güdümündeki istihbarat servisleri, ellerine geçen her fırsatı –çıkış noktası ne olursa olsun- kendi lehlerine çevirmek üzere değerlendirecekler. Bunda şaşırılacak yahut garipsenecek bir durum yok. Ancak, emperyalizmin bu hamlelerini görmezden gelmek yanlış olmakla beraber, emperyalizmin mutlak bir olgu olduğunu söyleyip potansiyelleri kaçırmak ve güvenli alana çekilmek de doğru değil. Emperyalizmin hamlelerini boşa düşürmek, başlı başına bir öncülük sorunudur.
Günümüzde emperyalizm olgusunun yanı sıra, emperyalist müdahalelerin de karmaşık bir yapısı var. Teknolojik gelişmelerle beraber emperyalist müdahaleler, bu müdahalelerde kullanılan araçlar ve bu araçlardan biri olan istihbarat servisleri de değişti ve gelişti. İstihbarat örgütlerinin, genellikle kamuoyundan uzakta olmaları ve devlet mekanizmasının diğer organlarının aksine, kapalı bir şekilde faaliyet göstermeleri sebebiyle pek dikkat çekmemeleri de bu alanı oldukça önemli kılıyor. Bunun yanı sıra emperyalistlerin, bulunduğu ülkelerin kendi istihbarat örgütleriyle de kamuoyunun bilmediği gizli ilişkileri ve faaliyetleri bulunuyor.
İstihbarat servislerinin rolünü doğrudan ve dolaylı olarak ikiye ayırabiliriz. Birinci kategoride “geleneksel” denebilecek istihbarat yöntemleri bulunurken, günümüzde, daha ziyade dolaylı müdahale yöntemlerinin öne çıktığını görüyoruz.
Dolaylı müdahale araçları
İstihbarat servisleri emperyalist müdahale çerçevesinde, zaman içerisinde bazı ‘dolaylı’ müdahale araçları geliştirdiler. Sovyetler Birliği’nin çözülüşüyle birlikte, özellikle Doğu Avrupa’daki eski sosyalist blok ülkelerinde, kapitalizmin restorasyonu ve bu ülkelerin kapitalist bloğa entegrasyonu için “demokratikleşme yanlısı” görünümlü, bir çok paravan araştırma ve düşünce enstitüleri kuruldu. Bu kuruluşların büyük çoğunluğu emperyalist ülkelerle ilişkilerini gizlememekle beraber, bu ülkelerin istihbarat servisleriyle de ilişkileri bulunmakta.
Türkiye’den örnek vermek gerekirse, “komünizm tehlikesine” karşı emperyalizmin askeri yapılanması olan Kuzey Atlantik Paktı’na (NATO) Türkiye’nin üyeliğinden kısa bir süre sonra, ABD’nin başlatmış olduğu Barış Gönüllüleri Projesi kapsamında, 1962 yılından itibaren çok sayıda ABD’li “gönüllü” Türkiye’ye geldi. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere birçok farklı alanda faaliyet gösteren bu gönüllülerin temel amacı, “barış faaliyeti” olarak yansıtılsa da bu emperyalist projenin gerçek amacı, Türkiye hakkında veri toplamak ve emperyalist faaliyetler için bölgeyi daha yakından tanımaktı. Barış Gönüllüleri ve ülkemizdeki faaliyetleriyle ilgili ileri okuma için Müslim Özbalkan’ın 1970 yılında Ant Yayınları’ndan çıkan “Gizli Belgelerle Barış Gönüllüleri” adlı kitabına bakılabilir.
Emperyalizm ve istihbarat servisleriyle dolaylı ilişkisi bulunan bir başka kuruluş ise Latin Amerika’da faaliyet gösteren Amerikan Devletleri Örgütü (OAS). Misyonunun Latin Amerika’ya “barış, istikrar, güvenlik ve demokrasi” getirmek olduğunu belirten OAS, Latin Amerika’da emperyalizmin müdahaleleri ve istihbarat servisleri için kilit rol oynuyor. Emperyalizm, paravan demokrasi kuruluşları ve istihbarat servisleri ilişkilerine bölgeden güncel bir örnek vermek gerekirse, Venezuela’da halkçı Bolivarcı iktidarı devirmeye çalışan ve açıktan CIA destekli muhalif gruplara Demokrasi İçin Ulusal Bağış Örgütü (NED) üzerinden, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) aracılığıyla en az 4.26 milyon dolarlık fon aktarıldı. Bu kaynaklar, Venezuela’nın istikrarsızlaştırılmaya çalışıldığı sokak gösterileri sırasında, emperyalizm destekli muhalefet tarafından kullanıldı.
Sosyal medyanın rolü
Hepimizin günlük hayatında aktif olarak kullandığı sosyal medya platformları da istihbarat servisleri için oldukça kullanışlı bir hal almış durumda. Bu platformlara kayıt olan kullanıcılar, tamamen gönüllü olarak kişisel bilgilerini paylaşıyorlar. Bu durum istihbarat servisleri için önemli veriler sunuyor. Veri sağlamak dışında, bu platformlar emperyalist müdahalelerde de aktif olarak kullanılıyor. Burjuva teorisyenlerinin “Arap Baharı” adıyla kavramsallaştırdığı, ancak Ortadoğu için aslında bir bahardan çok kış olan emperyalist müdahale ve yeniden dizayn sürecinde, bu gösterilerin başlangıcında ve yayılmasında sosyal medyanın rolü oldukça büyük.
Bu mecraların, emperyalistler tarafından kendi politik ajandalarına uygun bir şekilde kullanıldığı bir gerçek. Örneğin, son süreçte Bana Alabed isimli Suriyeli küçük bir kız adına açılan Twitter hesabı oldukça dikkat çekti. Suriye’de savaşın en yoğun hali yaşanırken ve insanlar temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamazken, Bana Alabed adlı bu küçük kız, onaylı bir hesapla (Twitter yöneticileri önemli gördüğü kişilerin hesabını onaylamakta) “yardım” çağrısında bulunuyordu. Alabed’in yardım çağrıları –ne tesadüftür ki- sürekli olarak Suriye ordusu cihatçılara karşı zafer kazanırken geliyordu. Alabed’in en büyük destekçileriyse yine Batı kaynaklı “insan hakları” savunucularıydı.
Sırbistan’daki Otpor! hareketi de bu başlık altında incelenebilir. Srđa Popović tarafından, 1998 yılında Belgrad’da kurulan Otpor!, 2000 yılında Slobodan Milošević’i iktidardan indiren, renkli devrim sürecinde öne çıktı. Öğrenci hareketi olarak kurulan Otpor! hareketi, USAID ve NED gibi emperyalizmin paravan kuruluşları tarafından fonlandı. 2004 yılından beri CANVAS adlı bir sivil toplum kuruluşu aracılığıyla faaliyet gösteren, hareketin kurucusu Popović ise ABD’nin rejim değişikliği uzmanı ve bu alandaki öncü teorisyenlerinden Gene Sharp tarafından eğitildi. CANVAS, ABD’deki Wall Street İşgal Hareketi döneminde öne çıktı. Ayrıca, Otpor!’un kullandığı logo, sadece üzerindeki yazılar Arapça’ya çevrilerek, Mısır’daki gösteriler sırasında 6 Nisan Gençlik Hareketi tarafından kullanıldı.
Her şey bitti mi?
Emperyalizm olgusunun, geçmişe nazaran günümüzde çok daha karmaşık bir şekilde faaliyet gösterdiğini ve buna bağlı olarak başta istihbarat örgütleri olmak üzere, emperyalizmin müdahale araçlarının da geliştiği ve çeşitlendiği bir gerçek. Ancak emperyalizmin mutlak olduğunu ve her şeyin bittiğini düşünmek doğru değil. Kapitalist sistemde istihbarat servislerinin kitleler üzerinde etkisi artmaya başladıkça, istihbarat servislerinin kirli dosyalarını bizlere açıklayan “ispiyoncular” da (whistleblower) çıkıyor. Bu durum, gelecekte bu alanın daha da önem kazanacağını gösteriyor.
Emperyalizm ve güdümündeki istihbarat servisleri, ellerine geçen her fırsatı –çıkış noktası ne olursa olsun- kendi lehlerine çevirmek üzere değerlendirecekler. Bunda şaşırılacak yahut garipsenecek bir durum yok. Ancak, emperyalizmin bu hamlelerini görmezden gelmek yanlış olmakla beraber, emperyalizmin mutlak bir olgu olduğunu söyleyip potansiyelleri kaçırmak ve güvenli alana çekilmek de doğru değil. Emperyalizmin hamlelerini boşa düşürmek, başlı başına bir öncülük sorunudur.