Emperyalist Paylaşım Savaşı veya bir diğer isimle 1. Dünya Savaşı 1914 ve 1918 yılları arasında süren ve dünyayı bir ekonomik ve siyasi istikrarsızlık dönemine sürükleyen bir savaştır.
19. yüzyılda başta Avrupa olmak üzere, tüm dünyada toplumsal ve ekonomik dengeleri sarsıcı bir şekilde değiştiren Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi’nin etkileri, dünyayı savaşa sürüklüyordu. Fransız Devrimi ile yaygınlaşan liberalizm ve milliyetçilik, Sanayi Devrimi ile büyüyen hammadde ve pazar ihtiyacı Avrupa devletleri arasındaki anlaşmazlıkların artmasına sebep oluyordu.
İngiltere ve Fransa’nın Almanya’ya dönük ekonomik rahatsızlıkları, Avusturya-Macaristan ile Rusya arasında Balkanların durumu ile ilgili anlaşmazlıkları Avrupa’da iki kamp oluşturdu. İtilaf ve İttifak Devletleri olarak oluşan kamplar, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Ferdinand’ın Saraybosna’da Sırp milliyetçileri tarafından öldürülmesinin ardından savaşa başlamıştı.
Savaşın başladığı dönemde İttihat ve Terakki yönetimindeki Osmanlı ise Almanya ile yakın ilişki içindeydi. Ancak bu duruma rağmen ilk olarak İtilaf Devletleri yanında yer almak isteyen Osmanlı, bu isteği reddedilince 1914 Kasım ayında Almanya’nın yanında savaşa girdi. Osmanlı savaşa girmesiyle birlikte ordusunun komutasını Almanya Genelkurmayı’na teslim etti.
Genel olarak bakıldığında, 1. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti ve yönetimdeki İttihat ve Terakki açısından fiyaskoyla sonuçlandı. Sarıkamış’ta askerlerin soğuk ve açlıktan ölmesi, Ermenilerin göçe zorlanması sonucunda çok sayıda Ermeni’nin hayatını kaybetmesi gibi telafisi olmayan trajediler yaşandı. Ayrıca Irak ve Filistin cephelerindeki yenilgiler Osmanlı’yı zor durumda bıraktı. Çanakkale ve Kafkas cephelerindeki başarılı sonuçlar ise savaşın ağır bir yenilgiyle sonuçlanmasının önüne geçemedi.
Emperyalizmin paylaşım savaşında taraf olarak bir yerde yok oluşunun yolunu açan Osmanlı Devleti, ilk olarak Mondros Mütarekesi, sonrasında ise Sevr Antlaşması ile kağıt üzerinde parçalara ayrılmıştı.
Osmanlı Devleti, diğer tüm İttifak Devletleri gibi oldukça ağır şartlarda bir antlaşma imzalamıştı. Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Ordusu neredeyse tamamen terhis edilmiş, Osmanlı toprakları parçalanmış, tüm haberleşme ağı İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılmıştı. Ülke işgal edilmiş ve öyle ki İngiltere’nin İstanbul’u işgal giderleri bile Osmanlı Devleti tarafından ödenir hale gelmişti.
Mondros Mütarekesi sonrası İstanbul Hükümeti’nin tutumu ise ayrıca ele alınmalıdır. Mütarekeyi imzalayan Rauf Orbay, “İmzaladığımız mütareke sonucunda devletimizin bağımsızlığı, saltanatın hakları tamamen kurtarılmıştır. Bu mütareke yenen ile yenilen arasında imzalanmış olan bir mütareke değil, belki savaş durumundan çıkmak isteyen iki denk kuvvet arasında imzalanabilecek, çatışmalara son veren bir belge niteliğindedir” demiştir. İstanbul’un Mondros’a dönük olumlu bakışı Meclis-i Mebusan’a da yansımış ve antlaşma onaylanmıştır. Osmanlı Devleti’nin savaşta yenilmesinin ardından İttihat ve Terakki’nin önde gelenleri yurtdışına kaçmış, parti feshedilmiş, yerine Teceddüt Fırkası kurulmuştur.
İttifak Devletleri ile ateşkes antlaşmaları imzalayan İtilaf Devletleri, mağlup devletlere yönelik antlaşmalar ile ilgili Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı’nı topladı. Konferans sonucu Almanya ile Versay, Avusturya ile Saint Germain, Macaristan ile Trianon, Bulgaristan ile Neuilly ve Osmanlı ile Sevr Antlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmaların her biri mağlup ülkelerin neredeyse tüm egemenlik haklarını ellerinden alıyordu.
Osmanlı’nın imzaladığı Sevr Antlaşması sonrası ülke İngiltere, Fransa, İtalya, Ermenistan ve Yunanistan arasında bölüşüldü. Boğazlar İngiltere’ye, Trakya ve İzmir çevresi Yunanistan’a, İç Ege ve Akdeniz İtalya’ya, Doğu Anadolu’nun kuzeyi Ermenistan’a ve Çukurova ve Güneydoğu Anadolu ise Fransa’ya verildi. Ancak bilindiği gibi Sevr Antlaşması asla yürürlüğe giremedi.
Emperyalist Paylaşım Savaşı sonucunda Osmanlı Devleti kendini savunamaz hale gelmişti. İstanbul Hükümeti işgali kabullenmiş, sarayın bekası için ülkenin parçalanmasına göz yummuştu.
Mondros ve Sevr sonrası işgal edilmeye başlandığında Anadolu’da faaliyete geçen Kuvayı Milliye ve diğer müdafaa hareketleri, Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluşunun ilk adımlarını atıyor, bir yandan da Anadolu’nun dört bir yanında ulusal mücadeleye dair kongreler yapılıyordu. Bu kongrelerin sonucunda ilk olarak Kurtuluş Savaşı’nın ve daha sonra da yeni kurulacak olan Cumhuriyet’in idaresi için Ankara’da yeni bir meclis kuruldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Ankara Hükümeti aldıkları kararlar ile Türkiye’yi Kurtuluş Savaşı’ndan galip çıkarmayı başardı. Emperyalistler ülkeden kovuldu ve Osmanlı Devleti’nin fiili varlığı son buldu. Savaş sonrası toplanan Lozan Barış Konferansı ise Ankara Hükümeti’nin ilk büyük diplomatik sınavı oldu.
PUSULA 2 – Lozan’dan önce Lozan’dan sonra
PUSULA 3 – Bugünden Lozan’a
PUSULA 4 – Ekim’den Lozan’a Sovyetlerin Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’na Bakışı
Bu haber en son değiştirildi 22 Temmuz 2018 08:54 08:54
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…