Eşitlik mi özgürlük mü? Kadın sorununa nasıl yaklaşmalı?

PUSULA | Eşitlik mi özgürlük mü? Kadın sorununa nasıl yaklaşmalı?

Eşitlik mi özgürlük mü? Kadın sorununa nasıl yaklaşmalı?

Meryem Çelik

Türkiye’de ve dünyada kadın sorununa dair yaklaşımlar her zaman farklı mücadele yöntemlerini de beraberinde getirmiştir.

Kadın sorununun ortaya çıkış nedenlerini inceleyen Marksistler, kadın sorununun ortaya çıkmasında en temel nedenin toplumların sınıflara ayrılması ve iş bölümlerinin cinsiyet rollerine göre belirlenmesi tespitini yaparken, ancak sınıflı toplumların ortadan kalkması durumunda kadınların eşit ve özgür olabileceklerini savunmuşlardır.

Kökleri Fransız Devrimi’ne dayanan feminizm ise, Marksizmin kadın sorununu üretim ilişkileri ile açıklamasını yetersiz bulmuş, temel çelişkinin sınıflar arasında değil kadın ve erkek arasındaki cinsiyet eşitsizliğinde yattığını vurgulamıştır.

Kadınının kurtuluşunu sınıfsal konumundan bağımsız olarak ele alan feminizm, tek başına kadınların ortak mücadelesi ve dayanışmasına dayanan bir politika güderek, farklı toplumsal meselelere dair yönelik mücadele etmez.

Doğal olarak sorunun kaynağı bu şekilde tarif edilince, dünyada ve ülkemizde sınıfsal karakterli kadın örgütleri ile burjuva kadın örgütlerinin kadın sorununa yaklaşımları da farklılık gösterir.

Eşitlik mi özgürlük mü? Feminizmin kavram reformu

Avrupa’da 60 yılların sonu, Türkiye’de ise 80’li yılların başına denk gelen dönemde çıkış yakalayan “özgürlük” kavramı kadın hareketleri içinde önemli tartışmalara yol açmıştır.

Bu dönemde feministlerin gayesi özgürlüklerin kadın ile erkek arasında yarattığı açıyı kapatmak, kendi kendine yetebilen, toplum içerisinde ikincil konumda olmayı reddeden, güçlü kadın profilini yaratmak oldu. Fakat, erkeğin toplumdaki rolüne dair karşı çıkışları adeta cinsiyetler arası bir rekabete dönüşmüştü.

Kadın kimliğine dayalı mücadeleyi yöntem olarak benimseyen feminist politika, işçi sınıfının mücadelesinde yükselen eşitlik ve özgürlük gibi kavramları burjuva ideolojisi etkisi ile yeniden yorumlamış, emekçi kadınların sorunlarına yabancılaştırarak reforme etmiştir.

Özellikle özgürlük kavramı üzerinde durulurken, bu kavram kadın/erkek veya eşler arasındaki ilişki üzerinden yorumlanmıştır. Kadınların, üzerlerine giydirilen cinsiyet rollerinin (eş, analık, bakıcılık, hizmetçilik vb.) ortadan kalkması koşuluyla ancak özgürlüklerini kazanabilecekleri feminizmin ana meselesi haline gelmiştir.

Kadınlara ilişkin her meselede okları “ezen cins” diye kodlanan erkeklere çeviren feminist politika özel ve toplumsal alanda kadınlara görev haline getirilen cinsiyet rollerinin ne şekilde belirlendiği ve neden kaynaklandığı sorularını ise yanıtsız bırakmış, kadın kimliğini ve cinsiyeti esas alan politikaları ise yoksul emekçi kadınların en temel problemlerini görmezden gelinmesine neden olmuştur.

Örneğin, bir ev kadının maruz kaldığı büyük ve gizli emek sömürüsünün erkeklerden kaynaklandığından yola çıkan feministler, kadının özgürlük çemberini daraltan gerici ve sömürü düzeni değil, bu düzenin sonucu olarak ortaya çıkan cinsiyet eşitsizliğine karşı politika üretmeyi tercih etmiştir.

Kadınlara yöntem olarak sunulan (“erkek egemen” düzene itaat etmeyin, erkek tarafından baskılanan her şeye isyan edin, öz savunma ile şiddeti engelleyin, tacizcilerinizi teşhir edin, özgürleşin) gibi fantastik ve problemin ana kaynağına perde çeken çözümleri ile sürdürülen feminist politikalar kadınların her geçen gün büyüttüğü eşitlik ve özgürlük mücadelesinde ayak bağı olma görevinden öteye gidememiştir.

Erkek egemenliğine karşılık patriyarkaya isyan, kadın dayanışmasına dayanan ‘kız kardeşlik’ ifadesi, cinsel özgürlük, özgür aşk vb. söylemler ise böylesi bir politik düzleminin sonucunda ortaya çıkan mücadele konuları olmuştur.

Kadın sorununu sınıfsal boyutuyla inceleyen kadın hareketleri ise, özel ve toplumsal alanda kadınlara yönelik baskının ve korkunun artışına neden olan cinsiyet eşitsizliğinin kapitalizmden bağımsız ilerleyemeyeceğini, kadınların üstünde büyüyerek çoğalan gericiliğin emekçiler üzerinde artmakta olan sömürünün büyümesiyle doğru orantılı olduğunu saptamışlardır.

“Özel mülkiyetin belirmesiyle kadın her şeyden önce kocasının malı olmuştur. Özel mülkiyetin gelişmesiyle ve toplumun sınıflara ayrılmasıyla kadın,iş gücü olarak da kadın olarak da erkeğin kölesi olmuş ve yüzyıllar boyunca sahip olduğu özgürlüğüne son verilmiştir.Ancak üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılmasıyla kadın,toplumun eşit haklı ve özgür bir üyesi olarak yaşayabilir ve çalışabilir. “(C. Zetkin)

Özgürlüğü ve eşitliği sınıfı ile birlikte gerçekleşecek kurtuluşta arayan kadın örgütleri, kadını her geçen gün daha fazla karanlığa sürükleyen gerici politikalara karşı kadınların içinde bulunduğu esareti yıkmak için sorunun kaynağını eş veya cinsler arasında gelişen ilişki biçimlerine değil, bu ilişki biçimlerini yaratan nedenlerde aramıştır.

“Kadının özgürlüğü, tüm insanlığın özgürlüğü gibi yalnızca emeğin, sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla gerçekleşir” diyen kadın mücadelesinin önemli ismi Clara Zetkin, Avrupa’da işçi kadınların temel hak ve özgürlüklerde en küçük kazanımlarını dahi emek mücadelesi ile elde ettiklerini birçok kez anlatmış, özgürlük kavramının eşitlikten ve kadınların ait oldukları’ sınıfsal konumdan bağımsız okunmayacağını vurgulamıştır.

Tam da bu nedenle özgürlükler meselesini eşitlikten bağımsız okuyan feministlere hayatını yoksulluğun neden olduğu bir dizi sorunla baş ederek geçirmek zorunda kalan kadınların ne kadar özgür oldukları, sömürülmedikleri bir işe, parasız barınma, sağlık ve eğitim gibi hizmetlere de en çok ihtiyacı olanın kadınlar olduğu hatırlatılmalıdır.

Emekçi kadınlara ise, feminist politikaların kadınların kurtuluşuna çözüm üretmediği, fakat mücadele edilmesi gereken bir alan olarak kalacağı anımsatılmalıdır.

Her geçen gün kadına yönelik sömürünün ve şiddettin arttığı ülkemizde nasıl ki gerici iktidarın politikaları öncelikle kadınları hedef alıyorsa, biz kadınlar da mücadele ederken pusulayı şaşırmamalıyız, yaşamlarımızı emek-sermaye çelişkisinin var olduğu gericiliğin hızla yaygınlaştırıldığı bir düzende karartılmasına izin vermemek için eşitlik ve özgürlük mücadelemizi büyüterek yolumuza devam etmeliyiz.

Çünkü eşitlik ve özgürlük kadınların bu yolda attığı adımlardan gelecektir.