İdlib’de cihatçı denklemi
30-09-2018 09:15Varılan mutabakatın ne kadar uygulanabilir olduğu hakkında fikir yürütebilmek için, Suriye’de ve İdlib’de cihatçı denklemini iyi anlamak gerekiyor.
Erkin Öztok
Türkiye ile Rusya arasında Soçi’de varılan İdlib mutabakatı sonrası, İdlib ve Suriye sorunu tekrar gündemin ilk sıralarına yükseldi. Varılan mutabakat sürekli konuşulurken, bunun hayata geçirileceği İdlib ve burada bulunan gruplar pek konuşulmadı. Pek çok silahlı gücün bulunduğu bu bölge adeta bir cihatçı kazanına dönmüş durumda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rus Kommersant gazetesine yazdığı makalede, “Rusya ile ortak belirlediğimiz radikal gruplar, İdlib’de kesinlikle tasfiye olacaklar.” ifadelerini kullanarak radikal cihatçı gruplara yapılacak operasyonun sinyalini verdi. Diğer taraftan aynı gün İdlib’te cihatçı gruplar ise Soçi mutabakatının konuşulduğu büyük toplantının sonuç metninde: ”Silah teslimini reddediyoruz. Devrim devam ediyor. Rejimi devirene kadar savaşmaya devam edeceğiz. Hiçbir noktadan çekilmiyoruz” ifadelerine yer verilerek Erdoğan’a açıkça meydan okundu.
Varılan mutabakatın ne kadar uygulanabilir olduğu hakkında fikir yürütebilmek için, Suriye’de ve İdlib’de cihatçı denklemini iyi anlamak gerekiyor.
İdlib’de radikal cihatçı güçler namı diğer terör örgütleri
İdlib’deki en güçlü ve militan sayısının çoğunluğuna sahip olan radikal cihatçı gruplar mutabakatı kabul etmiyor. Bunların arasında medyada sıkça radikal olarak ifade edilen Heyet Tahrir El-Şam (HTŞ), Türkistan İslam Partisi (TİP), Ajnad El-Kavkaz, Hurras El-Din gibi gruplar var. Bu gruplar cephe hattının çoğunu kontrol ediyor. Cephe hattında Suriye Ordusu mevzilerine saldırmaya devam ediyorlar. Bu grupların önemli kısmı, bundan 3 yıl önce İdlib merkezini ele geçiren Fetih Ordusu’nun omurgasını oluşturuyordu. O dönem AKP’nin yoğun silah ve lojistik desteğine sahip olan bu gruplar bugün Türkiye’nin vardığı mutabakatı bozacak kabiliyete sahip durumdalar.
Bu gruplar arasında HTŞ, sahada hem sayıca hem de güç bakımından en büyük grup durumunda. Çekirdeğini El-Kaide kökenli El-Nusra’nın oluşturduğu grup İdlib şehir merkezi, Halep güney kırsalı ve kısmen Hama kuzey kırsalını kontrol ediyor. Liderleri Muheysini cihatçılar içinde en çok tanınan isimlerden. Suriye ordusuna dönük pek çok saldırının temel gücü olan grubun militan sayısı Doğu Guta ve Dera gibi Suriye tarafından kurtarılan bölgelerden gelen militanlarla iyice artmış durumda.
TİP ise Çin’in Uygur bölgesinden aileleriyle birlikte gelip adeta bir koloni kuran Uygurlar’dan oluşuyor. 5 yaşındaki çocuklara bile silah eğitimi veren ve gerekirse savaşa süreceğini belirten bu grup cephe hattının Lazkiye kuzey kırsalına açılan kısmındaki Cisr el-Şuğr kenti ve çevresini kontrol ediyor. Ceyş-ül İzze ise cephe hattında Hama kuzey kırsalının çoğunu elinde tutuyor. Ajnad El-Kavkaz ise Kafkasya kökenli cihatçılardan oluşuyor. Bu topluluk, sayıca az olsa da tecrübe bakımından en ciddi gruplardan biri. Başında bulunan Müslim Şişani ile tanınan bu grup sahada genellikle HTŞ ile birlikte hareket ediyor.
Hurras Ed-Din örgütü ise doğrudan El-Kaide’ye bağlı grupların çatı örgütü durumunda. Yakın zamanda kurulan grubun militan sayısı sınırlı olsa da IŞİD’i aratmıyor. Geçtiğimiz günlerde İdlib’te düzenlenen konferansı örgütleyen bu gruptu. Sonuç bildirisinde silahlarını Türkiye’ye teslim etmeyeceklerini ve savaşa devam edeceklerini belirttiler. Aynı zamanda Türkiye’ye karşı cihat yapılması gerektiğini belirten açıklamalar yaptılar.
Bahsedilen grupların tamamı, Suriye’de şeriatın en katı yorumlarının uygulanmasını hedefliyor. Zaman zaman hedeflerinin sadece Suriye değil, bölgedeki diğer ülkeler olduğunu açıklamaktan da çekinmiyorlar. Kontrollerindeki alanlarda şeriatın ilk dönem kurallarını uyguluyorlar. Bütün dünyada terör örgütü olarak tanınan bu gruplara dönem dönem ABD bile hava operasyonu düzenlemek zorunda kalıyor.
İdlib’de Türkiye destekli cihatçı güçler
Suriye savaşının başında cihatçıların kontrolündeki bölgenin neredeyse tamamında egemen olan ve ÖSO çatısı altında hareket eden Müslüman Kardeşler kökenli gruplar, zaman içerisinde güçlerini kaybettiler. Bu gruplara en baştan beri Türkiye’nin yoğun desteği söz konusuydu.
Bu gruplar arasında bulunan Ahrar El-Şam halen sahadaki en güçlü gruplardan biri durumunda. Savaşın başından beri en önemli gücü İdlib’de bulunan grup, Cebel Zaviye bölgesinin güney ve batısındaki tepelik bölgede hakim durumda. Türkiye’nin yoğun desteğini alan grup, HTŞ’den sonra İdlib’te en büyük alanı kontrol ediyor.
Yine Türkiye destekli ılımlı gruplardan biri olarak sayılan Ceyş-ül İzze ise cephe hattında Hama kuzey kırsalının çoğunu elinde tutuyor. Geçtiğimiz kış Rus Su-25 uçağını düşüren bu grup, geçmişte ÖSO’ya yakın olarak biliniyordu. Bu grup cephenin en çatışmalı bölgelerinden biri olan Hama kuzey kırsalını elinde tutuyor ve sürekli Suriye ordusuna saldırılar düzenliyor. Türkiye destekli olmasına rağmen Türkiye-Rusya arasında varılan mutabakatı kabul etmiyor.
Bunlar gibi “ılımlı” olarak adlandırılan irili ufaklı pek çok grubun bulunduğu İdlib bölgesinin yanı başında ise Türkiye’nin kontrolünde bulunan Afrin ve El-Bab bölgeleri yer alıyor. Burada Türkiye’nin desteklediği Sultan Murat Tugayı, Feylak Şam gibi gruplarla birlikte Doğu Guta ve Dera’dan gelen İslam Ordusu gibi gruplar yer alıyor. Bu gruplar neredeyse tamamen Türkiye’nin kontrolünde bulunuyor. Bu grupların militan sayısı birkaç onbinle ifade ediliyor.
Bu gruplar, dünyada terör örgütü olarak sayılmıyorlar. Emperyalist basın ve AKP iktidarı tarafından “ılımlı” olarak gösterilip, Suriye muhalefetinin temsilcisi olarak sayılıyorlar. Her ne kadar Rusya ve Suriye bu grupları terör örgütü olarak görse de dönem dönem görüşmeler gerçekleştiriyor ve yerel anlaşmalar yapıyorlar. Bu grupların kimisinin programında şeriatın yumuşak yorumları yer alıyor. Bir kısmı Suriye’nin tamamında tek güç olma iddiasındayken, bir kısmı da bu bölgede özerklik hedefliyor.
Geçtiğimiz yılın sonunda Türkiye destekli cihatçı grupların çoğu tarafından Suriye Özgürleştirme Cephesi adıyla bir çatı örgütü kurulmuştu. Omurgasını Ahrar El-Şam’ın oluşturduğu bu yapı HTŞ ile savaşa girmiş, başlarda HTŞ’yi geriletse de başarılı olamadı ve ateşkes yapmak zorunda kaldı. Daha önce de defalarca gerçekleştirilen bu denemeler her seferinde Türkiye destekli grupların alan kaybetmesiyle sonuçlandı. Bu durum, Türkiye’nin doğrudan askeri müdahalesinin mutabakatın uygulanması için bir zorunluluk olduğunu da gösteriyor.