Komünist Parti’nin seçim ezberi
29-06-2018 11:25Komünistler seçimleri halkın en fazla siyasallaştığı dönemlerden biri olarak ciddiye alırlar kuşkusuz. Ancak süregelen siyasi mücadelenin bir parçasından çok bir reklam kampanyası gibi örgütlenen bir seçim çalışmasının başarısızlığa mahkum olduğu artık görülmeli...
Zafer Aksel Çekiç
Komünistler seçimleri halkın en fazla siyasallaştığı dönemlerden biri olarak ciddiye alırlar kuşkusuz. Ancak süregelen siyasi mücadelenin bir parçasından çok bir reklam kampanyası gibi örgütlenen bir seçim çalışmasının başarısızlığa mahkum olduğu artık görülmeli. Komünist Parti’nin bir kere bile sosyalizm demeden, parti olmadan sürdürdüğü seçim çalışmasının sonunda derin çelişkilerini tartışmaktan kaçınması mümkün değil.
Bir dönem birlikte yol aldığınız insanlar ile yolların ayrılması hayatın içinde var. Türkiye Komünist Partisi’nde 2014 yılında yaşanan tartışmanın bir seçim ertesine geldiği de biliniyor. Bugün TKP’nin politik hattını sürdürdüğü iddiasındaki Komünist Parti ile “yolumuza devam ediyoruz” dediğimiz Türkiye Komünist Hareketi bu durumu paylaşıyor.
2014 yılında yaşanan ve iki ayrı zamanda ayrışmaların yaşandığı andığımız tartışmaların en temel konularından biri seçim çalışmalarıydı. Bir siyaset yapma tarzının yansıması olan seçimlere yaklaşıma ilişkin bugün gelinen noktada değişen bir şey olmadığı görülüyor.
Komünist Parti’nin bir sloganla sürdürdüğü seçim çalışmalarında partili siyasete karşı yıllarca eleştirilen bağımsız adaylara yönelim, bu yönelime gerekçe bulunabilecekse bile parti adının ve varlığının hemen hiç görülmemesi, dinci gerici Saadet Partisi tarafından bile bir benzeri kullanılan seçim sloganının her yöne çekilebilirliği, daha geçen yıl ülkenin Erdoğan sorunu olduğundan bahsedilirken bugün hiçbir şey olmamış gibi tam tersinin söylenebilmesi, bir yandan seçimlerin meşru olmadığından ve mevcut seçim atmosferinde karşılık görülemeyeceğinden dem vurulurken diğer yandan etkisiz kalınacağını bile bile bu oyunun parçası olunması, sosyalizmsiz bir seçim dönemi geçirilmemesi gibi bir amaçla hareket ettiğini iddia ederken bir kez olsun sosyalizm demeden bir kampanya örgütlenmesi gibi sayısız çelişkinin tartışılmadan üstünün örtülmemesi gerekiyor.
Sosyalizm ve örgüt nerede?
Biraz detaylarına girelim.
Komünist Parti, seçim çalışmasına başlarken de seçimin ardından yaptığı açıklamada da emekçi halkın ve düzen değişikliği arayışının sesi olma sorumluluğunu üstlendiğini, sosyalizmsiz bir seçim dönemi geçirilmesine izin vermeyeceğini ileri sürmüştü. Ancak ne parti adına yapılan seçim açıklamasında ne “Bu Düzen Değişmeli” platformu adına hazırlanan bildirilerde ne de birkaç istisna dışında adaylarının açıklamalarında sosyalizm lafı geçmedi.
Kuşkusuz, sosyalizm propagandası “sosyalizm” denilerek yapılmaz. Bir programın, sosyalist bir programın ortaya konmasıdır sosyalizm propagandası. Ancak seçimlerde “Değiştir” sloganını kullanan Milli Görüşçü SP’nin dahi kullanabildiği bir kalıpla yola çıkıldığında propaganda edilenin ne olduğunun anlaşılabilmesi de gereklidir. Biraz daha açarsak, sorun SP tarafından kullanılan sloganın Komünist Parti’nin sloganıyla benzeşmesi değil Komünist Parti’nin seçtiği sloganın sosyalizme işaret etmekte yetersiz kalışıdır.
Aynı şey örgütlülüğe yapılan vurguya rağmen parti adı geçmeyen bir seçim çalışması için de söylenebilir. Cumhuriyet tarihinin siyasi örgütlenme özgürlüğüne en büyük saldırısının yapıldığı bir dönemde bunca iddia ve imkana rağmen parti olarak girilememesi anlaşılır kabul edilebilir. Ancak anlaşılmaz olan yıllardır “bağımsız adaylara” örgütsüzlük propagandası yapılması nedeniyle haklı eleştiriler yöneltilirken partinin görünürlüğünün sürekli geri tutulduğu bir çalışma örgütlenmesidir. Yine bağımsız adaylığın doğası gereği adayların öne çıkması anlaşılabilir ancak platformu parti olarak ilan eden bir dikkatsizlik söz konusu.
Sosyalizmin en az söylendiği ve partili mücadelenin görünmez kaldığı bu yaklaşımın en temel eleştirisi olan emekçilerin örgütsüzlüğüne yanıt oluşturamayacak bir çelişki oluşturduğu açık.
Dahası, sadece 87 seçim çevresinden sadece 17’sinde girebildiğiniz bu kadar meşruiyet sorunu olan bir seçimde kalan 70 seçim çevresini görmezden gelip bir seçenek oluşturduğunuz ve sosyalizmsiz bir seçim geçmesine izin vermediğiniz iddiası da ayakları fazlasıyla havada kalan bir iddia olmaya mahkum.
Erdoğan sorunundan değersiz Erdoğan karşıtlığına
Daha önemlisi ise esasında siyasi değerlendirmelerdeki çelişkiler sayılmalı.
Çok değil daha 2017 yılında Türkiye’nin Erdoğan sorunu olduğu tespitini yapan Komünist Parti bir süredir hiçbir açıklama yapmadan terk ettiği bu tespiti seçim sonuçlarını değerlendirirken de unutmuş gözüküyor. Seçim değerlendirmesinde, “Erdoğan karşıtlığı düzen içi dengelerin içinde iyice kişiliksizleşmiştir”, “Böyle bir taraflaşma “kurtuluş” yolunu açmaz”, “Erdoğan karşıtlığının artık kendi başına değeri kalmamıştır”, “…“tek adam yönetimi”nin bu kadar kolayca benimsetilmesinin asıl kaynağı, bu sistemi Türkiye’de patronların özellikle istemesiydi” gibi tespitlere yer veriliyor.
Oysa daha geçen yıl yapılan parti kongresinin girişinde “Türkiye’de başkanlık sorunundan çok, Erdoğan sorunundan söz edilmelidir. Bugünkü haliyle Türkiye’de başkanlık gündemi, sermaye sınıfının istikrar ve güçlü iktidar arayışının ötesine geçmiştir. Başkanlık iktidarda durduğu her gün dosyası daha kabarık hale gelen ve yarattığı karmaşayı içinden çıkılamaz hale getiren bir lider ve onun peşinden sürüklenen bir ekibin çıkarlarına daralmıştır.” ifadeleri yer almaktadır.
Referanduma gidilirken yazılan satırların üzerinden daha bir yıldan biraz fazla süre geçmişken tam tersi değerlendirmeler yapmanın büyük bir akıl karışıklığı ve düzen solundan gelen etkiler dışında bir açıklaması olamaz. O gün referanduma gidilen süreçte Erdoğan’a indirgenen düzen muhalefetinin rüzgarına kapılan bir yaklaşım bugün kendisinin de parçası olduğu seçimleri gayrimeşru ilan ederken tutarlı gözükmeye çalışmaktadır.
Bu açıdan yine aynı kongre metninde Türkiye’de büyük burjuvazinin ve emperyalizmin Erdoğan’ı götürmek istediğini söyleyip bir yıl sonra bu kez “…“tek adam yönetimi”nin bu kadar kolayca benimsetilmesinin asıl kaynağı, bu sistemi Türkiye’de patronların özellikle istemesiydi” denilmesi de anlaşılır sayılamaz. Bugün Türkiye’de bu dönüşümü “en az sorunla” gerçekleştirebilecek yegane isim olarak öne çıkan Erdoğan’ın istenmediği iddiasının yanlışlığı seçim değerlendirmesinde sessiz sedasız geçiştirilmek istense de mızrak çuvala sığmıyor.
Bu birbirine taban tabana zıt yaklaşımların sonucunda seçimin hileli olmasından ve adaletsizliğinden de dem vurup mutlak olarak bir gayrimeşruluk atfedilirken neden seçimlere katılma tercihinde bulunulduğu da açıklanmalıdır. Sosyalizm propagandasının oy pusulasında yapılmadığı açık olmalı. Dolayısıyla sermaye düzeninin şaibeli bir referandumun ardından büyük bir adaletsizlikle gidildiği zaten bilinen bir seçimle başkanlık sistemine bir meşruiyet sağlamak isteyeceği bilinirken sosyalizm propagandası bahanesiyle seçimlerin parçası olmak son tahlilde düzenin bu oyununa ortak olmak anlamına geliyor.
Dolayısıyla ölçülemeyecek başkanlık pusulasında geçersiz oy verme önermesinin ikna edici olmaması da şaşırtıcı değil. İşin bu kısmı da bu seçimlerde Komünist Parti’nin bir başka çelişkisi olarak ortaya çıkmış oldu.
Sahte çözümlere ortak olmak
Komünist Parti seçim değerlendirmesinde de “sahte çözümlerle buraya kadar” diyor. Bunca şaibeli ve adaletsiz bir seçime bile bile dahil olduğunu söyleyen Komünist Parti, bu yaklaşımla Erdoğan’a karşı aday olanları ve başta Muharrem İnce’yi “sahte çözüm” olarak yeriyor. Bu seçimin Türkiye’de sermaye düzeni için anlamı üzerinde uzlaşmakta zorlanmayız. Bu nedenle düzen muhalefetinin çıkardığı adayların bir çözüm dahi olmadıkları açık.
Buna karşın, Komünist Parti’nin “sahte çözümlere” karşı göstermiş olduğu adayların da bu anlamda tutarlı olmasını beklemek gerekiyor. Oysa bu listede İstanbul gibi bir ilde aday gösterilen Orhan Aydın ismi hemen göze çarpıyor. Bir yıl önce CHP’nin “alternatif” olarak ortaya çıkma sürecinin mihenk taşı olan Adalet Yürüyüşü’nün en önünde yer alan Orhan Aydın’ın bugün “sahte çözümler”den hangi farkla ayrıldığının ve aday gösterildiğinin de bu anlamda açıklanması gerekiyor.
Esasında, bu “isim” sorunu sadece adaylar çerçevesinde de değerlendirilmemeli. Geçtiğimiz yıl boyunca “Halk ayağa kalkıyor” adıyla yapılan toplantıların önde gelen konuğu olan Enver Aysever’in “Onların yanındayız, sizi de çağırıyoruz” imzacısı olduğunu biliyoruz. Ancak seçimlerden sonra ““Millet İttifakı” sayesinde dinci, ırkçı sayısı gözle görülür oranda arttı. Ülke tamamen sağcılara teslim oldu. Kesin bilgi #BuDüzenDeğişmeli” diye yazan Aysever iki gün sonra CHP’deki tartışmalara dair önerilerini sıralayıp “sahte çözüm” denilen Muharrem İnce’nin toplumda oluşturduğu heyecanın heba edilmemesi çağrısı yapması da daha fazla görmezden gelinemez.
“Sahte çözüm” dediğiniz bir adayı böyle öne çıkartan ve CHP’ye “tüm cumhuriyetçi, laik, sosyalistleri kapsayacak çatı olma özelliği” atfeden bir kişinin aynı zamanda partinize örgütlenme çağrısı yapması ve adaylarınıza destek istemesinin tutarlı olamayacağı açık olmalı.
Çelişkiler çözülmedikçe…
Bu tabloda Komünist Parti’nin seçim kampanyasının tartışılmadan üzerinin örtülmesi mümkün değil. Bunca çelişkinin yanında “pedal çevirmek” gibi çalışmaların ise işçi sınıfı ve emekçi sınıflar adına siyaset yapmak olmadığı açık. Adaylarından destekçilerine, sloganından yöntemine sorgulanmadan geçiştirilecek bir seçim çalışmasının ileri sürülen iddiaları taşıyamayacağını görmek için çok fazla söze gerek yok.
Tüm bunların arasında seçimde alınan oy sayılarının esas olarak bir önemi yok. O nedenle de işin o kısmını tartışmaktan yana değiliz. Seçim açıklamasında buna dair bir açıklamanın da olmaması çok önemli değil. Zira, bu çelişkiler ortadan kalkmadan ve bu yaklaşım değişmeden bu açıdan gerçek bir değişiklik olmayacağını biliyoruz. Alınan sonuçların farklı olabilmesi için önce şapkadan çıkacak tavşanlardan ve reklam kampanyasına dönen yaklaşımlardan medet beklemeyi kesmek gerekli.
PUSULANIN DİĞER YAZILARI
PUSULA 1 – Birleşik kaplar yasası
PUSULA 2 – 24 Haziran’ın bir başka yüzü: Millet İttifakı çökerken kazanan yine sağ oldu
PUSULA 3 – Evdeki hesap çarşıda neden uymadı?: Siyaset, matematik ve HDP