Duvara toslayan dış politikalarının bedelini ödemek istemeyen AKP iktidarı başlarda Emevi Cami’nde namaz kılma hülyasına gerekli sponsoru sağlamak amacı ile bu yalanları söylerken aynı yalanlara şimdilerde Suriye ve müttefiklerince dümdüz edilen İhvancı fantezilerinin yaralarını sağlamak amacıyla yeniden sarılmış durumda.
Bir dönem BOP eş başkanı olmakla övünen Erdoğan’ın Suriye konusunda, savaşın bir tarafı olmaktan kaynaklı olacak, verileri tahrif etmek gibi tuhaf bir alışkanlığı var. “Suriye’de Esad 1 milyon kişiyi öldürdü” ana temalı konuşmalarına bir yenisini daha ekleyen Erdoğan’ın bu çabasını Suriye gündemli her zirvede, her uluslararası toplantıda görmek mümkün.
Ancak bu yeni bir şey değil, tarihin gördüğü en büyük emperyalist çullanmalardan biri ile mücadele eden Suriye hakkında üfürülen yalanların geçmişi biraz daha eskiye savaşın başlangıcı olan 2011’e kadar gidiyor. Esad 1 milyon kişiyi öldürdü demekle, Suriye’de bir Alevi diktatörlüğü yaşanıyor yalanı arasında kategorik bir fark ya da herhangi bir açı bulunmuyor.
Kaldı ki her defasında çürütülmesine rağmen ısrarla pompalanan bu yalanların temcit pilavı gibi önümüze konmasına ilişkin yekten bir itirazımız var. Yalan ve gerçek arasında ise şöyle bir fark var ki, yalan denen şey bir propaganda malzemesi olarak kullanılsa da gerçeğin kendinden menkul bir ağırlığı var; zira gerçeğin propagandası olmaz, gerçek gerçektir.
Esad 1 milyon kişiyi öldürdü mü?
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi -ki kendisi İngiltere merkezli bir kuruluş olmakla beraber, emperyalist barbarlığın papağanı olarak görev yapmakla meşguldür- bile Suriye’de 2011’den beri ölenlerin sayısını 350 ila 400 bin olarak ifade etmektedir. Kaldı ki ölenlerin önemlice bir kısmını Suriye ordusu askerleri oluşturur, geri kalanların bir kısmı cihatçı çetelerin vatanlarına, namuslarına, canlarına kast ettiği ve yine cihatçı çeteler eliyle öldürülen sivil halktır, bir kısmı da cihatçı militanların bizzat kendileridir. Esad’ın 1 miyon kişiyi öldürdüğü yalanını bir kenara, savaşta o kadar insan ölmemiştir.
2011’de provokasyon yaratmak amacı ile en sık servis edilen “haber” Suriye ordusu ve hükümet güçlerinin eylemlerde sivil halka ateş açtığı yönünde idi. Hükümet karşıtı protestolar abartıldığı sayılarda olmadığı gibi yapılan gösterilere asker ya da polisin silahla gitmesi hükümet tarafından yayımlanan bir kararname ile zaten yasaktı. Silah kullanımı tersinden cihatçı çeteler tarafından tercih edildiği gibi çok sayıda asker ve polis cihatçı çeteler eliyle öldürüldü.
Bu katliamların en bilineni 6 Haziran 2011’de Cisr eş Şuğr’da yaşanan ve yüzlerce askerin ve hükümet görevlisinin katledildiği olaydı. Türkiye’nin Suriye meselesinde ne tarafta olduğunu kanıtlayan bu katliamda, Yayladağı’ndan sızan cihatçı militanlar, dört gün boyunca Cisr eş Şuğr’u doçkalar, roketatarlar ve ağır silahlarla abluka altına aldıktan sonra, karakolları devlet binalarına girerek asker ve memurları vahşice katlettiler. Katliamın ardından kentten toplamda dört adet toplu mezar çıkartıldı.
Bilindiği gibi emperyalistler savaşın henüz başında, 21 Ağustos 2013’te Doğu Guta’da bir kimyasal saldırı yaşandığını iddia etmişti. Yine eldeki tek kanıt çekilen videolardı. BM Misyonu bu videolar üzerinden bir rapor yayımlayarak, Suriye hükümetini suçlasa da, bu rapordan bir gün önce Rahibe Agnes Mariam de la Croix ve Suriye’de Uzlaşı için Uluslararası Destek Ekibi tarafından titizlikle hazırlanan bir rapor yayımlandı.
Bu rapor emperyalistlerin saldırıların arkasında Esad ve Suriye hükümetinin olduğu iddialarına meydan okurken, Batılı medya kuruluşlarında yer almadı.
Bu raporun bulguları gayet açık ve net olarak gösteriyordu ki, ABD’nin başını çektiği emperyalist koronun iddia olarak sunduğu bu videolar Suriye hükümetini suçlamak için birer kurgudan ibaret. Özetleyecek olursak raporun sunuşunda şu ifadeler yer alıyordu;
“Kaçırılan çocukların ailelerinin bazılarının bize ulaşarak, videoda Doğu Guta’daki kimyasal silah saldırısının kurbanları olarak gösterilen çocukların arasında kendi çocuklarını tanıdıklarını söyledikleri andan itibaren, videoları titizlikle incelemeye karar verdik…
İlk kaygımız, görüntülerde gördüğümüz çocukların akıbetiydi. Bu melekler, silahlı çetelerin unsurları gibi görünen yetişkin erkeklerin elinde yalnızlar. Öldürülen çocukların yanında aileleri yok ve beyaz kefenlere sarılıncaya kadar tanınmıyorlar. Dahası çalışmamız, şüpheye yer bırakmayacak şekilde, cesetlerinin manipüle edildiğini ve ekranda görünmek üzere düzenlemeden geçtiklerini ortaya koyuyor.
İncelenen görüntüler Doğu Guta’daki kimyasal saldırıların işlenmesi nedeniyle Suriye devletini suçlamak için edit edilip kanıt olarak yayınlandıysa da, bizim keşfettiklerimiz de teşhis edilmeyen çocukların manipüle edilmesi üzerinden sahte gerçeklerin hazırlayıcılarını ve aktörlerini itham ediyor.”
2018 Nisan ayında ABD-Fransa-İngiltere üçlüsünün gerçekleştirdiği saldırı öncesi bu saldırıya kamuoyu yaratmak için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda sergilenen “kimyasal saldırı” ana temalı tiyatro dün gibi aklımızda. Yalan söylemek konusunda oldukça cömert olan bu emperyalist barbarlara BM’de Suriye’nin daimi temsilcisi Beşar Caferi’nin verdiği yanıt da…
“BM’ye silahlı grupların klor ve sarin gazına sahip olduklarını ve bunları kullanmaya, fabrikasyon haberler yaymaya hazırlandıklarına dair onlarca mektup verdik. Belgelendirdik. Hiçbir şey yapılmadı, okunmadı bile. Ne ilginçtir ki Suriye ordusu, sadece ilerleme kaydettiği zamanlarda kimyasal silah kullanıyor. Yine ne ilginçtir ki sadece kadın ve çocukları isabet alıyor ve videolarda su ile yıkananları görüyoruz. Doğal su her şeyin ilacı! Suriye hükümeti, Duma’ya soruşturmaya gidecek heyete her türlü desteği vermeye hazırdır. Bugün Suriye olarak Doha, Riyad, Paris, Ankara, Washington ve Londra’nın, IŞİD, Nusra, Rahman Kolorduları ve diğer gruplara kimyasal silah dâhil her türlü desteği vermekle suçluyoruz. Suriye ve Irak’ta bu silahlar kullanıldı. Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’ye kötü haberlerimiz var. Destekledikleri silahlı örgütleri bitirdik. Yalan bir kartopuna benzer. Ne kadar fazla yuvarlarsanız o kadar büyür.”
Duvara toslayan dış politikalarının bedelini ödemek istemeyen AKP iktidarı başlarda Emevi Cami’nde namaz kılma hülyasına gerekli sponsoru sağlamak amacı ile bu yalanları söylerken aynı yalanlara şimdilerde Suriye ve müttefiklerince dümdüz edilen İhvancı fantezilerinin yaralarını sağlamak amacıyla yeniden sarılmış durumda. Raf ömrünün bir hayli uzun olduğu bu yalanlara bir süre daha maruz kalacağımız ise işin can sıkıcı tarafı. Ama enseyi karartmak yok, nasılsa sonrası iyilik, güzellik…
Bu haber en son değiştirildi 24 Kasım 2018 22:00 22:00
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyetiyle 11 yıl 8 ay hapis…