Deniz Olcay
Sermayenin iktidarı için göçmen işçilerin üstelik kaçak şekilde çalıştırılmalarının, maaşlarının gasp edilmesinin veya iş cinayetlerine kurban gitmelerinin bile önemi yoktur. Aynı Türkiyeli işçilerin maaşlarının gasp edilmesi veya iş cinayetlerine kurban gitmesinin önemi olmadığı gibi.
“Göçmen işçiler” dediğimizde öncelikle aklımıza Avrupa’da çalışan Türkiyeli işçiler gelir. Adlarına türküler, şarkılar yazılan, filmler çekilen, araştırmalar yapılan gurbetçiler… Ne zor şartlarda çalıştıkları, ne tür baskılarla karşılaştıkları, çocuklarının kendilerine ne kadar yabancılaştıkları sürekli konuşulur, yazılır. Son aylarda TL’nin değer kaybetmesiyle nasıl kazandıkları daha çok konuşulur oldu. Bir de seçim zamanları pek de hoşumuza gitmeyen tercihleri konuşulur tabi.
Yaşadıkları ülkelerde milliyetçi/faşist partilerin her kriz döneminde hedef tahtasına koyduğu göçmen işçilerin en önemli sorunları ise ayrımcılık ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmek.
Fakat göçmen işçiler meselesi bir süredir Türkiye’de tersinden tartışılıyor. Avrupa veya diğer coğrafyalara çalışmak için göç eden işçiler değil, Türkiye’ye çalışmak için göç eden işçiler üzerinden. Her ne kadar sığınmacı, göçmen, kaçak göçmen ve mülteci arasında statü farklıları bulunmakla birlikte, çalışma koşulları, istihdam ve bir dizi konuda aralarında fark bulunmadığı düşünülerek bu yazıda fark gözetilmeyecektir.
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün açıkladığı rakamlara göre 2016 yılında Türkiye’de bulunan Afganistan, Irak, İran ve Somali vatandaşı kayıtlı mülteci sayısı yaklaşık 220 bin iken Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşı mülteci sayısı bunun neredeyse 10 katı. İçişleri Bakanlığı Göç İdare’sinin Ekim 2018 raporunda ise Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşı mülteci sayısı 3,5 milyonu geçmiş durumda. Bu rakamın %47’den fazlası 18 yaşından küçük, yüzde 29’u ise 10 yaşından küçük.
Televizyon ekranlarında tartışılan kısmı; Suriyeli göçmen ve mültecilerin Türkiyeli işçilerin ekmeğine mani olduğu noktasında.
Sosyal medyada tartışılan kısmı ise; Bu göçmen ve mültecilerin çok çocuk yaptığı ve bakımını ülkemize yıktıkları (bu yazıda bazı köşe yazarlarının ve sosyal medyada düzeysizce yapılan yorumları ele almıyoruz, sadece durum tespiti olarak burada dursun) ve bayramlarda ülkelerine gittikleri, bayram sonunda Türkiye’ye geri döndükleri üzerine
Tartışılmaktan kaçınılan ya da nadiren bağımsız medyada ele alınabilen kısmı ise; Göçmen/mülteci sorununun nasıl ortaya çıktığı ve ülkemizin bu konuda ne derece sorumlu olduğu.
Somut gerçek ise Suriyeli mültecilerin daha çocuk yaşta buldukları her işte hem de en tehlikelilerinde bile çalışmaya başlamaları, genel olarak sağlıksız koşullarda barındıkları ve yeterli beslenemedikleri.
Sadece yüzde 1’nin üniversite mezunu olduğu düşünüldüğünde sığınma kamplarının dışında kalan (yaklaşık 3 milyon) göçmenlerin kol emeği gerektiren işlerde yoğunlaştığı da zaten bilinmektedir.
Türkiyeli işçilerin temel sorunlarından birinin Suriyeli işçiler olduğunu, Suriyeli işçiler yüzünden işsizliğin yükseldiğini yazıp çizenler var. Genelde verili araştırmalar yerine yabancı düşmanlığını baz alan tatlı su milliyetçilerinin sıkça değindikleri bir konu. Verilere baktığımızda ise başka bir gerçek yüzümüze çarpıyor; Kayıt dışı istihdam!
TÜİK ve SGK verilerine baktığınızda bile Türkiye’de kayıt dışı istihdamın yüzde 33’ün biraz üzerinde olduğunu göreceksiniz. Tarımı bir kenara bıraksanız bile rakamların hayli yüksek olduğu, sadece İstanbul’da bu oranın yüzde 15’in üzerinde olduğu buz gibi bir gerçek.
Kayıt dışı istihdam küçüğünden büyüğüne sermayedarların öz evladıdr. Fazlasıyla büyüyenler ve yeterince yandaş olanlar “teşvik” vs adı altında bu yükü devlete yıkarak “kayıt dışı” rakamlarının dışında kalmanın yasal yollarını bulurlar tabi.
Toplam istihdamın üçte biri sosyal güvenlik sisteminin dışında olan bir ülkede göçmen işçilerin iş gücünü ucuzlattığı ve işsizliği arttırdığı tartışmaları afakidir. Göçmen işçilerin yarattığı söylenen sorunlar bu sorunun yanında talidir.
İşsizlik rakamlarının düşmesi için her işveren fazladan bir işçiyi istihdam etsin diyen iktidarın, ülkede istihdamı arttırmaya dönük ciddiye alınır politikalarının bulunmaması da bu sorunun yanında sostur. İstihdamın artmasını sağlayacak politikalara sahip olmayan, kamu kurum ve kuruluşlarını arsa bedellerinin altında satarak kapatılmalarına göz yuman, ticareti ve daha doğrusu esnaflığı kutsayarak bütün ülkeyi esnaf gibi yönetmeye çalışan bu iktidar için aç kalanın kim olduğunun da pek önemi yoktur.
İktidar için, sermayenin iktidarı için göçmen işçilerin üstelik kaçak şekilde çalıştırılmalarının, maaşlarının gasp edilmesinin veya iş cinayetlerine kurban gitmelerinin bile önemi yoktur. Aynı Türkiyeli işçilerin maaşlarının gasp edilmesi veya iş cinayetlerine kurban gitmesinin önemi olmadığı gibi. Geçtiğimiz günlerde açılışı yapılan 3. havalimanında çalışan işçilerin yaşadıkları, iş cinayetleri, maaş gaspları, koğuşlarının basılarak tutuklanmaları bunun ne yazık ki iyi bir örneğidir.
Türkiye’de çalışma iznine sahip göçmen işçilerin sorunları ile Türkiyeli işçilerin sorunları arasındaki fark yoğun olarak çalıştıkları sektörler için (inşaat, tekstil ve benzeri) önemsiz sayılabilecek bir durumdadır. Yurtsuz bırakılmanın acısını bir yana bırakabilirsek tabi…
Bu haber en son değiştirildi 4 Kasım 2018 09:28 09:28
Uluslararası Ceza Mahkemesi, (ICC) Gazze'de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği'nin Nasuh Mahruki'nin tutuklama kararında paylaşım içerikleri ve görüntülenme sayılarını da…
Gündeme ilişkin basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Tunç, muhalefeti hedef aldı. Tunç, MHP'den istifa…
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Ukrayna'nın 4,65 milyar dolarlık borcunun iptaline ilişkin kararın Kongreye…
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…