Sağlıkta 'devrim' maskesi
Derya KAYA Sağlık alanında 1980 itibariyle başlamış olan neoliberal dönüşümler, AKP’nin iktidara geldiği süreçle beraber tamamen şekillenmiş bulunmaktadır. Sağlıkta devrim olarak sunulan bu “reformlar” aslında sağlığı piyasalaştırma, özelleştirme ve şirketleştirme politikaları olarak devreye sokuldu. Bizlere en iyi şekilde yansıtılmaya çalışılan bu değişimler, sağlık sisteminin düzeleceği anlamı taşımakta idi. Sağlıkta dönüşümün başlamasından beri, sağlık hak olmaktan... View Article
Derya KAYA
Sağlık alanında 1980 itibariyle başlamış olan neoliberal dönüşümler, AKP’nin iktidara geldiği süreçle beraber tamamen şekillenmiş bulunmaktadır. Sağlıkta devrim olarak sunulan bu “reformlar” aslında sağlığı piyasalaştırma, özelleştirme ve şirketleştirme politikaları olarak devreye sokuldu. Bizlere en iyi şekilde yansıtılmaya çalışılan bu değişimler, sağlık sisteminin düzeleceği anlamı taşımakta idi.
Sağlıkta dönüşümün başlamasından beri, sağlık hak olmaktan çıkarılmış ve yapılan yasal düzenlemeler ile sağlık hizmetlerinin tamamen paralı hale getirilmesi ile sağlık hakkı sorgulanmaya başlanmıştır. GSS (Genel Sağlık Sigortası) içerisinde yer alan “Sağlık yardımlarından yararlanan sigortalı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler sağlıklarını korumaktan asli olarak sorumludur.” ibaresi aslında bireyin sağlığını korumaktan yükümlü olanların “bu yükümlülüğü yerine getirmeyen sorumludur” anlayışını yani devletin en temel yükümlülüğünden vazgeçtiğini göstermiştir.
GSS ile sağlık hizmetleri tamamen alınıp satılan ticari bir ürüne dönüşmüştür. İnsanlara ‘ne kadar paran varsa o kadar hizmet sunulur ‘ anlayışını dayatmıştır. GSS ile ‘asgari yaşam standardınının ‘ üzerindeki herkes primli sisteme geçmek zorunda bırakılmış, yeşil kartlı bireylerin önemli kısmı da prim ödemek zorunda kalmıştır. GSS’ye ödenen primler yine de yeterli olmayıp tam anlamıyla bir sağlık hizmeti sunmamakta, belirnenen minumum hizmetin üzerinden daha kapsamlı bir sağlık hizmetine ihtiyaç duyduğumuz anda ‘tamamlayıcı sigorta’ karşımıza çıkmaktadır. Gelir düzeyine göre dağılımı öngörenler maddi durumu iyi olmayan bireyleri bir nevi ölüme terketmiştir. GSS ile muayene olurken, ilaç alırken, tahlil ve tetkikler için ayrı ayrı ödeme planları sunulmuştur. Katkı payı peşin olarak alınacak, alınamayan ise muayene edilmeyecek algısı yaratılmıştır.
Ülkemizde sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, AKP’nin son 15 yılda SDP (Sağlıkta Dönüşüm Programı) adı altında yaptığı kamu sağlık değişimlerine paralel olarak sağlık emekçilerine şiddet de artmıştır.
AKP iktidarının ilk dönemlerinde yapılan bu değişimlerin nedeni olarak; sağlık sisteminin yetersiz olması, halkın bir bölümünün sağlık güvencesinin olmaması, devletin özel sektörle iş birliği halinde çözmek istemesi, sistemin çağdaş olmaması, ulaşım zorluğu ve sosyal güvenlik kurumlarının kendi işleyişini aksatıyor olmasından kaynaklı sorunlar öne sürülmüştür. Bununla beraber devlet-sigorta-kurum hastanelerinin özerkleştirilmek ve bir rekabet ortamını oluşturmak, GSS’yi hayata geçirmek, aile hekimliğini kurmak, bilişim teknolojilerinden ziyade sağlık bilgisinden yararlanmak istenmesi de işin cabasıdır.
Bu dönüşüm programı, insanlara sağlık alanındaki tüm sorunların kalkacağına dair bir vaat gibi sunulmuştu. Bütün sağlık kurumlarının tek çatı altında toplanacağı ve herkese eşit sağlık hizmeti sunulacağı dile getirildi. Bu şekilde sosyal devlet yapısı ortadan kaldırılmakla beraber parası olanın sağlık hizmetine ulaşabileceği, emeklilerin kendilerini güvence altına alamayacağı bir sistem kuruldu. Aslında bu eşitsizlikler giderilmeyip tam aksine meşrulaştırılmış oldu.
Eşitsizliklerin giderilmediği hatta meşru hale sokulduğu sağlıkta piyasacı dönüşümün ilk evresinin bir kaç ay önce tamamlandığı ve programın ikinci evresine geçildiği açıklaması yapıldı. İkinci aşama olan SDSGRP (Sağlıkta Dönüşüm ve Sosyal Güvenlik Reformu Projesi) Kilit Performans Göstergeleri yürürlüğe girmiş durumda.
1. Birinci basamak sağlık hizmetlerinden yararlanılmasının artması,
2. Aile hekimleri tarafından sevk edilen, uzman hekimlere yapılan ilk ziyaretlerin yüzdesinde artış,
3.Sağlık hizmetlerinde müşteri memnuniyetinin artması,
4.SGK’nın ilaç ve ayakta tedavi harcamalarının azalması,
5.Pilot illerde 18-29 yaş grubu arasında sigara tüketiminin yaygınlığının pilot olmayan illere göre oransal olarak daha fazla azalması,
6.Pilot illerdeki nüfusta yüksek tansiyonun pilot olmayan illere göre daha fazla azalması .
Eşitsizliklerin meşru hale getirildiği düzlemde Şehir Hastaneleri devreye girdi. Sağlık, alınıp satılabilen bir kavram olarak görülüp SDP’nin ilk fazında sunulmuştur. Şehir Hastaneleri toplum sağlığını önceleyen hedefler doğrultusunda gösterilmeye çalışılsada asıl amacının sağlıktan daha çok gelir elde etmek olduğunu biliyoruz. Şehir Hastanelerinde tüm imkanların sunulduğu ve düşük miktarda muayene ücretleri ile sağlık hizmetinin alınacağı söyleniyor fakat tüm labaratuvar, görüntüleme merkezleri, ameliyathane işletmesi, hastaların yemek ve yatak ihtiyacı, restoran ve otoparklar özel şirketlere devredildiğinden, vatandaşlar tüm bunların ücretini cebinden verecek. Yeni bir muayene ve yapılacak olan tüm tetkiklerle karşılaşacağımız fatura bir özel hastane ücretinden daha fazla olacak.
SDP uygulaması ile birinci basamak, tedavi edici hekimliği önceleyen bir kurum haline geldi. İş yoğunluğunun artması, ekip çalışmasının kaybolması, aile sağlığı elemanının iş tanımlarının yokluğu, belirlenen nüfusların aile sağlık merkezlerine uzak yerlerde olması, iş güvencesi çalışma ve hekimlerin aksine hekim dışı sağlık çalışanlarının özlük ve ekonomik haklarında gerileme bu yeni modelin sorunları oldu.
Sağlık alanının neo-liberal politikalar doğrultusunda yeniden yapılandırılması için uygulamaya konulan programlarının temel gerekçesi, bir yandan kamu sağlık harcamalarının karşılanması mümkün olmayan bir düzeye ulaştığı, diğer yandan da sunulan sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşük ve verimsiz olmasıdır. Bu gerekçe birçok ülkede sağlık reformunun temel nedeni olarak gösterilir.
Gerçekten de küresel rüzgarların ülkeler ve şirketler arasında acımasız bir rekabeti öngördüğü, sosyal hakların istihdam açısından engel olarak tanımlandığı ve ülkelerin sermaye için sosyal haklar, esnek istihdam ve enformal sektör açısından “dibe doğru yarıştığı” ve sıcak para hareketleri sayesinde finansal gücün ülkelerde ciddi ekonomik krizlere yol açtığı bu dünyada, sağlık hizmetlerinin verimliliğinin yükseltilerek maliyetinin düşürülmesi, uygulanan sağlık reform programlarının ana hedefi olarak tanımlanmıştır.
Kısaca, hastaneler birer işletme hastalar ise birer müşteri olmuştur. Sağlık hizmetleri tamamen bir ticaret girdabı içine girmiş, kamu hastaneleri desteksiz bırakılmıştır.