Sanatçı bugünlerde ne yapmalı?
Bugünlerde, toplum olarak sanatçıları doğaları gereği zamanımızda olup bitenlere karışmamalarını ya da üç maymunu, üstüne üstlük taraflı tarafsızlığı oynamalarını yeğliyoruz. Bu ne kadar doğrudur, ne kadar rasyoneldir?
Arjin Avcı
Sanat; bir topluma mevzi kazandıran, yer aldığı düzenin aşamalarına göre kendini geliştiren tarihsel bir süreçtir. Sanatın derinliği tarihinde aranmalıdır, aranmalıdır ki sanatçının ve yer aldığı toplumun birbirini bütünleştirdiğini görelim. Bugün eğer Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Ahmed Arif, Nâzım Hikmet, Cahit Irgat, Aziz Nesin, Nuri İyem, Abidin Dino ve nicesini daha burada sayamayacağımız sanatçılar; yerini Erdal Beşikçioğlu, Orhan Gencebay, Yavuz Bingöl ve Hülya Koçyiğit gibi sanatçı demeye dilimizin varmayacağı insanlara bıraktıysa bunun tek nedeni sanatın tarihsel gelişimine ket vuran, her dönemin yalakası olan tarafların toplumla arasındaki mesafedir.
Bugünlerde, toplum olarak sanatçıları doğaları gereği zamanımızda olup bitenlere karışmamalarını ya da üç maymunu, üstüne üstlük taraflı tarafsızlığı oynamalarını yeğliyoruz. Bu ne kadar doğrudur, ne kadar rasyoneldir? Sanatçıların da toplumun bir bireyi olarak olaylarla iç içe olduğunu göz önüne almıyoruz. Onları alenen dünyadan soyutlamış gibiyiz.
Sanatçıyı toplumun aynası olarak görmek yerine, toplumun dışında kalmış entelektüeller olarak görmekteyiz. Bunun nedeni çok açıktır ki; kapitalist düzen kendi varoluşunu sağlamlaştırdıkça, sanatın varoluşunu çürümeye mahkûm bırakmıştır. Bunun kanıtını hem ülkemizde hem de dünyada sanatın; piyasanın en büyük parçalarından biri haline geldiğini, Bu piyasalaşmanın insana verdiği müthiş sınırlamayla sanatın ne kadar niteliksiz olduğunu, düşünsel anlamda toplumu geliştirmediğini aksine yozlaştırdığını görüyoruz. Buradaki kanıt aynı zamanda yıllarca süren ve günümüzde hâlâ da devam eden “Sanat, toplum içindir.” ve “Sanat, sanat içindir.” tartışmasının yerini “Sanat, piyasa içindir.” Cümlesine bıraktığını görmekteyiz.
Gündeme dair bunun örneğini verecek olursak: Yavuz Bingöl’ün Milli Eğitim Bakanlığına 84.290 tane bağlama satması, bugünün sanatçısının; düzenin parçalarına eklemlenerek kendini piyasaya sunması, acizliğinin göstergesidir. Yavuz Bingöl gibi sanatçılar bu düzen var oldukça sanatçı kimliğiyle piyasanın kirli sularında utanmadan yüzmeye devam edecektir. Bunun dışında sanatın niteliksizliği, yozlaşmışlığı ve piyasacılığı özellikle günümüzde topluma etkisi daha az olan resim ve tiyatro sanatında değil de topluma etkisi daha çok olan müzik, sinema ve edebiyat alanında görüyorsak bunun nedeni de kapitalizmin kartlarını nereye oynayacağını bilmesi ve nasıl bir yol izleyeceğini bilmesidir.
Geçmişte yapılmış sanat tartışmaları başka bir noktaya evrilmiştir. Sanat gittikçe geriye doğru olan adımlarını sıklaştırmaktadır. Özellikle edebiyat alanında yazılan bazı kitaplar, 14-15 yaşındaki genç kızları yazınsal bir cinsel istismara maruz bırakmaktadır. Kendilerini cinsel bir obje olarak kabul eden kadınların temeli buradan atılmaktadır. Müzik alanında da özellikle pop şarkıların tek tip olarak karşımıza çıkmasıyla ve hiçbir sanat değeri bulunmayan sözleriyle de toplumun beynini istismara maruz bıraktığını görmekteyiz. Kapitalizm, toplumu istismar etmektedir ve bu sadece görünen milimetrik kısmı… Peki sanatçı bugünlerde sanata olan istismara karşı “ne yapmalı?”
Sanatçı, bahsettiğimiz bu niteliksizliğe ve istismara karşı sanatta bir devrim yaratmalıdır ve bunu ancak geçmişteki toplumcu yazarlarımızın çizdiği yoldan ilerleyerek yapabilir. Öncelikli olarak bugün sanatta oluşmuş kirlilikleri bir gün yüzüne çıkarmalı, sanatçının hem topluma hem de aynı zamanda sanata hizmet ettiğini göstermeli, emekçi sınıfın zor dönemlerden geçtiği bu zamanlarda, emekçi sınıfa aydınlığın kapısını aralık bırakmalıdır. Böylelikle Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet gibi sanatçılarımız tekrardan ortaya çıkar. Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet gibi sanatçıların ortaya çıkması için de gençler bu yazarlarımızın yürüdüğü yoldan ilerlemelidir.
Sosyalizmin ve sanatın bütünlüğü, bir toplumu ileriye taşıyacak güçtür. “Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir.