Sırrı Süreyya Önder'den kendisini hedef alan Hasip Kaplan'a sert yanıtlar
HDP'de eski milletvekili Hasip Kaplan'ın sözleriyle başlayan tartışmaya Sırrı Süreyya Önder de katıldı.
HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Demirtaş’ın yerine sakın bir Türk göz dikmesin” diyen ve kendisini “Gitsin film çeksin” diyerek kendisini doğrudan hedef alan Hasip Kaplan’a yanıt verdi.
Önder, Kaplan’ın sözlerine karşı Odatv‘ye yaptığı konuşmada “Rojava’da, Suruç’da, Şengal’de, Ankara Garı’nda Barış ve Özgürlük uğruna gözünü kırpmadan hayatını veren Türkler dahil bütün dünya halklarının çocukları için Hasip zihniyeti, ancak tükürülecek değersizliktedir” ifadelerini kullandı.
İşte Sırrı Süreyya Önder’in açıklamaların tamamı:
“1- HDP’de eş genel başkanlık ‘göz dikilen’ bir yer değildir. Hasip, düzen partileriyle bizi karıştırmış. Vekil olduğu zamanlarda da karıştırırdı.
2- Ben eş genel başkanlığa, aday ya da talip değilim. Kuruluşundan bu yana, yoldaşlarım bu onurlu göreve defalarca beni önerdiler. Ben de her seferinde benden daha yetkin, benden daha layık en az onlarca yoldaşımı önerdim. Bugün de böyle düşünüyorum. Bu partinin bir sıra neferiyim. Milletvekiliyken de film çekerken de bu ‘sıra neferi’ olma duygum hep devam edecektir.
3- İlkel milliyetçilik yani ırkçılık hastalıklı bir duygudur. Bazen Hasip örneğinde görüldüğü gibi insanı insanlığından eder. Bu siyasal çizgi Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Çerkez ve cümle Türkiye Halklarının evlatlarının Onur, Cesaret, Özgürlük İnancı ve eşsiz fedakarlıklarıyla bugüne gelmiştir. Rojava’da, Suruç’da, Şengal’de, Ankara Garı’nda Barış ve Özgürlük uğruna gözünü kırpmadan hayatını veren Türkler dahil bütün dünya halklarının çocukları için Hasip zihniyeti, ancak tükürülecek değersizliktedir. İçinde zerre utanma duygusu olan birisi onların aziz hatırasından biraz olsa utanır, utanmalıdır.
4- Binlerce Kamu Çalışanı, Barış Akademisyenleri, Öğrenciler, Sanatçılar, Basın Emekçileri zor zamanlarda Kürt Halkıyla omuz omuza durmanın bedelini aşından, işinden, canından, özgürlüğünden mahrum edilmekle öderken ve bir tekinden bile bir ‘ah!’ işitilmemişken bu soytarılık hangi mazeretle açıklanabilir? Kürtlükle ve Kürt halkını gözetmekle olabilir mi?
Öyle olsaydı eğer, Cizre, Sur, Nusaybin yanıp kül olurken bir kez olsun ekmeğini yediği, suyunu içtiği, vekilliğini yaptığı bu yerlere gelip bir dayanışma göstermek gerekirdi. İktidara ve zalimlere karşı o günlerde gayet ‘tutumlu’ ve ‘sinik’ davranan birisi, sıra yoldaşlık yapanlara gelince böyle salyalar saçıyor. İbretliktir.
5- Kendi adıma Kürt halkından öğrendiklerim ve bu halkın bana kattıkları benim verdiğim emeğin kat be kat üstündedir. Bu itibarla ben bu halkın öğretmeni değil, öğrencisiyim. Ve hep böyle kalacağım. Son nefesime kadar bu halka borçlu olduğumu biliyorum. Bu sorumluluk ve borçluluk duygusu, hayatı ve mücadeleyi milletvekilliğinden ibaret sayanların anlayacağı bir hal değildir. Burada olan Türklerin tek bir sevdası vardır: İnsan kalmak! Kürtlerle yoldaşlık etmek hep ağır bedeller pahasınadır. Burası ‘abad’ olunacak bir yer değildir, bu kesin. Ama insan kalınacak bir yerdir bu da kesin.
6- Kongremizi, Eş genel Başkanlarımız Sayın Demirtaş ve Yüksekdağ’ın önerisiyle bir barış ve özgürlük hamlesine dönüştüreceğiz. Eş başkan seçerken Kürtlüğüne ya da Türklüğüne bakmayacağız. Fedakarlık ve kararlılığına bakarak, emek sahibi tüm bileşenlerimizin önerilerini gözeterek, birisi kadın iki yoldaşımıza bu onurlu sorumluluğu teslim edeceğiz. Geriye kalanlarımız bir eş başkan sorumluluğu ve gayretiyle demokrasi, barış ve özgürlük sürecine omuz verecektir. Olumlu yapıcı ve yol açıcı bütün öneriler ve değerlendirmeler başımız gözümüz üzeredir. Bu bize güç katacaktır ama kongreleri hiyerarşiden ibaret zanneden hiç kimsenin bu kongreyi zayıflatmasına ve itibarsızlaştırmasına izin vermeyeceğiz. Başta Baluken olmak üzere bütün partililerimizi özgürleştirmeden de görevimizi tamamlamış saymayacağız. Zalimlere ve aptallara inat bunu gerçekleştireceğimizi bütün dünya görecektir.
Yaşasın Halkların Kardeşliği”