Son yıllarda sosyalist siyasetin referanslarını daha fazla sağdan devşirmeye çalıştığı olgularla fazlaca karşılaşıyoruz. Osmanlı’nın yıkılışı ve hemen akabinde yaşanan kurtuluş mücadelesi sonrası kurulan Cumhuriyet’in aydınlanmacı karakteri kabul gören bir olgu iken, özellikle AKP iktidarı ile birlikte yaşanan tasfiye sürecinde soldan kimi seslerin ”özgürlük” kisvesi altında gerici harekete çanak tuttuğu bir dönem açıldı.
Avrupa’da 18. yüzyılda başlayan aydınlanma hareketi Fransız İhtilali ile taçlanmış, imparatorlukların yerine ulus devletler kurulmaya başlanmıştır. Aydınlanma en geniş tanımıyla insanın hayatı yorumlarken din ve geleneklerden koparak kendi aklını kullanmaya başlaması olarak ele alınabilir. Bu düşüncenin siyasi alana yansıması kul olma fikri yerine yurttaş olma fikriyatını ortaya koyma, tanrının yeryüzünde ki temsilcisi kabul edilen imparator ya da padişahın mutlak hakimiyetine son verme ve en sonu eşitsizliklerin kaynağını ortadan kaldırma arayışıdır. Rousseau’nun İnsanlar Arasında ki Eşitsizliğin Kaynağı adlı çalışmasında ortaya koyduğu görüşler eşitsizliklerin toplumsal ve tarihsel gelişim ile birlikte değerlendirilmesi gerekliliğini vurgular. Rousseau’nun yanı sıra Kant, Hegel, Morgan gibi pek çok düşünür toplumların tarihsel ve sosyal gelişimleri hakkında ortaya koydukları yeni fikirlerle sosyalist düşüncenin şekillenmesinde esin kaynağı olmuşlardır.
Cumhuriyetin ilanı, hilafetin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, tevhidi tedrisat kanunu, laiklik ilkesinin kabul edilmesinin yanı sıra şapka kanunu gibi sosyal yaşamı şekillendirmeye dönük adımlar atıldı. Ancak sınıf mücadelelerinin yasaları ülkemizde de yeni şekillenen burjuvaziyi sınırlarına taşımış, işçi sınıfı siyasette söz sahibi olduğu oranda egemen sınıf gerici örgütlenmelerin önünü açmış, cumhuriyet ile birlikte atılan ilerici adımlar kadük hale getirilmiştir. Köy Enstitüleri kapatılmış, İmam Hatipler yaygınlaştırılmış, kırsal kesimde gerici aşiret ağaları ve tarikatlarla uzlaşma yoluna gidilmiştir. 1950’li yıllarda Demokrat Parti yönetimi ile birlikte Türkiye’nin emperyalizmin boyunduruğu altına girmesi hız kazanmış, yanı başımızda bulunan Sovyetler Birliği’ne karşı gerici kuşatmanın adımları atılmıştır. Bugün Erdoğan ve şürekası tarafından demokrasi kahramanı ilan edilen Adnan Menderes’in eliyle Türkiye NATO üyesi haline getirilmiş ve komünizmle mücadele dernekleri kurulmuştur. Menderes döneminde aynı zamanda Türkçe okunan ezanın yeniden Arapça okunması, radyoda dini konuşma ve mevlit yayınlarının yapılması, ilk okullarda ve özellikle köy okullarında din derslerinin okutulması doğrultusunda da adımlar atılmıştır.
12 Eylül faşist darbesini Kenan Evren’in elinde Kur-an ile yaptığı mitingler takip etti. Türk-İslam sentezi devletin ideolojisi olarak pompalandı. 90’ların ortasına gelindiğinde dinci gerici hareket bir yandan Gülen Cemaati ve Said-i Nursi’nin öğrencileri olan Nur Cemaatinin eliyle özellikle eğitim alanında gençlik üzerinde tahakküm kurarken öte yanda Refah Partisi aracılığıyla hükümet ortaklığına terfi etti. Bu arada elbette ilerici solcu aydınlar katledildi. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun ve daha niceleri. Sivas’ta bugünün demokrasi gülü ilan edilen Temel Karamollaoğlu’nun ”gazanız mübarek olsun” diyerek galeyana getirdiği gerici güruh ilerici- aydın 33 kişinin katliamına imza attı.
Dinci gerici hareket geniş toplumsal kesimler açısından esas kavgasını ise türban ile sembolize etti. Türbana özgürlük söylemi ne yazık ki kimi sol, sosyalist özneler tarafından kabul gördü, desteklendi. ”Benim türbanlı bacı- larım okullara giremiyor, özgürlük isteriz, demokrasi bu değil” söylemlerine, kendine solcuyum diyen bazı kesimler tarafından da ”faşist diktatörlüğe karşı ortak mücadele etmek gerekir” denerek çanak tutuldu.
90’ların ortalarında türban tartışmasıyla kendini meşrulaştıran dinci gerici hareket AKP ile iktidara taşındı. AKP, Cumhuriyet’i tasfiye ederken kendini solda sayan kimi kesimlerin desteğini aldı.
Asker vesayetine karşı demokrasi yanlısı olmak adına, ”özgürlük” adına ya da ”darbecileri yargılamak” adına…
Dün ”yetmez ama evet” diyerek AKP’nin yanı başında saf tutanlar vardı, bugün AKP’nin karşısında gericiliğe zemin hazırlayanlar.
Solun sağ referanslarla siyaset yaptığını ifade etmiştik. Biraz açalım. Sol siyaset belli ilkelerle bugüne kadar geldi ve kendini var etti. Aydınlanmacılık bu ilkelerin önemli başlıklarından biridir örneğin. Yukarıda özet olarak ifade edilen süreçler gericiliğin Türkiye’de ki serüvenini anlatmanın yanı sıra solun mücadele başlıklarına ve kimliğine de işaret etmektedir. Evet sol aydınlanmacılıktır, gericilik karşıtlığıdır, emeğin özgürlük mücadelesidir. 24 Haziran seçimleri dolayısıyla sol adına siyaset yaptığını iddia edenlerin bir kısmının ise tarihi tersyüz etme gayretleri ortada.
AKP ve Erdoğan’dan kurtulmak adına Abdullah Gül’den aday çıkarmaya çalışanlar bir tarafa, bugün en iddialı aday olarak gösterilen Muharrem İnce’nin her mitingde türbanı refere etmesi AKP’ye karşı AKP’cilik olarak tanımlanmayı hakkediyor. Yine Muharrem İnce ve bir diğer aday Selahattin Demirtaş’ın cami çıkışı görüntü ve demeçleri benzer bir noktaya denk düşmektedir.
AKP’den kurtulmak adına Sivas katliamının sorumlularından Temel Karamollaoğlu’ndan medet umulmaktadır.
Sosyalistler adına söz söyleyip, Şeyh Said Derneği başkanı ile, tescilli gericilerle aynı listelerde boy göstermekte sakınca görülmemektedir.
”Acaba bir umut olur mu” diye memleketin gericileşmesinde hempalarından geri kalmayan Akşener allanıp pullanmaktadır. Bugün Cumhuriyet’in tasfiyesinden bahsediyorsak, gericilikten laikliğin rafa kaldırılmasından bahsediyorsak bu sürecin bizzat icracısı olan siyasi figürlerle, bu sürece şu veya bu gerekçeyle çanak tutan öznelerle, AKP’nin yeni rejimini refere eden söylem ve siyasetlerle sosyalistlerin birlikte hareket etmesi söz konusu dahi edilmemelidir. Aksine sosyalistler ilericiliği, aydınlanma fikrini, laikliği ikirciksiz sahiplenecek, gericiliğe karşı topyekûn mücadele hattını kuracak yegane güç olarak kolları sıvamalıdır. Tarih öğretir, tarih sınar. Tarih bize aydınlanma bayrağını armağan etmiştir, bugün aydınlanma mücadelesini ileri taşıyacak olan sosyalistleri büyük bir sınav beklemektedir. Bu sınavın hakkı verilmelidir.
Anti-emperyalist olmadan sol olunmaz
Bu haber en son değiştirildi 27 Mayıs 2018 02:41 02:41
Diyarbakır'da katledilen 8 yaşındaki Narin Güran cinayetine ilişkin görülen davanın ikinci duruşmasında mahkeme başkanı, tanık…
ABD'nin eski Şam Büyükelçisi Ford, "Donald Trump'ın 2 bin ABD askerini 4 yıl daha Suriye'de…
YSK Başkanı Ahmet Yener'in elektronik oylama açıklamasına yönelik ifadeleri sebebiyle 20 Kasım'da tutuklanan 5 Aralık’ta…
İngiliz basınında yer alan bir haberde, Beşar Esad’ın eşi Esma Esad’ın lösemiyle mücadele ettiği hayatta…
DEM Parti Diyarbakır Milletvekilleri, MEB ile HÜDA-PAR bağlantılı Peygamber Sevdalıları Vakfı arasında imzalanan “eğitimde iş…
Merkez Bankası, 8 aylık sabit bırakma serisinin ardından faize ilk müdahalesini gerçekleştirdi. Banka, 22 ay…