Sosyalist bir çıkış mümkündür!
Türkiye Komünist Hareketi MK Üyesi Kamil Tekerek, 2019'da yapılması planlanan seçimlere ilişkin sorularımızı yanıtladı.
2019’da yapılması planlanan seçimler yaklaşırken sosyalist solun tutumu üzerine Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Merkez Komite üyesi Kamil Tekerek ile görüştük.
Kamil Tekerek, “Anti-emperyalist, düzen karşıtı, sömürü düzenine ikirciksiz kafa tutan ve gericilikle mücadele eden solun önümüzdeki seçimlerde sosyalist bir çıkışa imza atması önem taşımaktadır.” derken, “Bu çıkış yukarıda saydığımız saikler çerçevesinde yan yana gelecek ve solun bağımsız hattını kararlı bir şekilde destekleyecek tüm samimi unsurların ittifakı ile oluşturulabilir.” sözleriyle TKH’nin seçimlere yaklaşımını ifade etti.
2019 yılında yapılması beklenen üç seçim var. Bu seçimlere dönük düzen cephesinden atılan adımları yorumlayabilir miyiz?
Gerici AKP iktidarının başkanlık referandumu ile birlikte yakalamış olduğu dalgayı devam ettirmeye çalıştığı herkes tarafından açık olmalı. Bu dalganın öncesinde, 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte gerek sermaye düzeni düzleminde, gerekse sermaye devlet içerisindeki şekillenme genel olarak AKP’nin çıkarları çerçevesinde gelişti. Buna katkı koyan unsurlar elbette yok değildi. Başta CHP ve HDP olmak üzere düzenin neredeyse tüm kurumları bu zeminin zayıflamaktan ziyade güçlenmesine hizmet ettiler. Buna sonra geleceğiz.
Doğal olarak burada adı resmiyette konulmamış olan “Milliyetçi Cephe” koalisyonunun parçası olan MHP’yi anmaya gerek bulunmuyor. MHP zaten düzenin has aktörlerinden bir tanesi olarak, özellikle devlet içerisinde FETÖ’den boşalan kadrolara yerleşmeye başlayarak zemin yakalamaya başladı. Ancak MHP’nin bölünmesinin gerçeğe dönüşmesi ile birlikte AKP sağa ve Türk-İslam sentezine daha güçlü açılan bir ittifakın zeminini böylece oluşturdu. Bugün de bu ittifakın seçim modelleri yasalaşmış ve resmileşmiş oldu. Aslında süreç tersten işledi diyebiliriz. Türkiye’de seçimler olmadan bir koalisyon iktidarı kuruldu denilebilir.
Dolayısıyla, AKP iktidarı gerek iç dinamikler, ama daha fazla dış dinamiklere basarak yükselttiği milliyetçi dalga üzerinden yakaladığı havayı seçimlere taşımak istiyor bu açık. Ancak burada yaratılan dalga ve “yerli ve milli” edebiyatının emperyalizm işbirlikçiliği malul olduğunu ülkemizde artık çocuklar bile görüyor. Artık, aldatmaca olduğu iyice ortaya çıkan Afrin operasyonunun gelinen nokta itibariyle pazarlıkçılığın ötesinde tam boy emperyalizm işbirlikçiliğine dönüştüğünü görüyoruz. AKP iktidarı Amerikan Dışişleri ile yaptığı görüşmeler sonucunda Menbiç’teki ABD gücüne tamam diyor, Fırat’ın batısındaki ABD askeri varlığına ses çıkartmıyor ve en önemlisi ABD’nin Suriye’ye dönük saldırgan politikalarına ise onay verir pozisyonda duruyor.
Tam da bu yüzden seçimler bağlamında AKP’ye karşı pozisyon alınacaksa solun anti-emperyalizmi başa yazması gerekmektedir. AKP’nin ipliğini pazara çıkarmanın başka bir yolu bulunmuyor.
Bir de erken seçim ihtimali var mı? Ne görüyorsunuz?
Eğer varsa AKP’nin erken seçim arayışının dış politikaya daha fazla endeksli bir dönemde olduğumuzu söyleyebiliriz. Ortadoğu’da muzaffer olduğunu iddia eden bir iktidar, emperyalizmi daha fazla yanına aldığı oranda, Kürt sorununda olası bir Amerikan barışını garanti gördüğünde ve bunun yansıması olan bir “çözüm sürecini” gündeme getirebilme ihtimali olgunlaştığında erken seçim konusunda adım atabilecektir diye düşünmekteyiz. Yani erken seçim AKP’nin zorda kaldığı değil tercih edeceği bir başlık olarak görülmeli…
O zaman biraz önce bahsettiğiniz ama yarım kalan düzen muhalefetinin durumuna gelelim? CHP ve HDP’den sol bir proje çıkabilir mi?
2015 seçimlerinde HDP’nin barajı geçmesinin AKP’den kurtulmak için yeter şart sayıldığı bir politik hat, Türk ve Kürt emekçilerinin bazı hayallerinin hendek siyaseti ile son bulmasıyla birlikte aslında zaten yolun sonuna gelmişti. Öncesinde de sermaye düzeni ile kavga vermeyeceğini ilan eden HDP açısından temel problematik Kürt sorununun ve Kürt emekçilerinin İkinci Cumhuriyet rejimine entegrasyonu olduğu sürece zaten AKP açısından sürecin “çözüm ya da çatışma” ekseninde ilerlemesinde bir problem bulunmuyordu. Ya da Türkiye tarihi hep böyleydi. Sömürü düzeni ve siyasi temsilcileri tarafından ortaya konulan “Kürt sorununda çözüm” açılımları nedense hep kanlı bir şekilde noktalandı. O yüzden gerici sömürü düzeninden Kürt halkına hayır gelmeyeceği çok büyük bir doğru olarak bir kere daha ortaya çıktı. Ama AKP’nin gerici politikaları baki kaldı. Kürt siyasi hareketinin elinde ise liberalizm ve Kürt ulusalcılığı.
Ortadoğu’da Kürt siyasi hareketinin ABD ile işbirliği içerisine girmesi ise meseleye tuz biber eken faktör olmuştur. ABD’nin bölgedeki çıkarlarının bir uzantısı haline gelen Kürt hareketinin örneğin Türkiye’de seçimlere dönük sol bir açılım yapma ihtimali ya da inandırıcılığı sorgulanır hale gelmiştir.
CHP’ye gelirsek, yeri geldiğinde majestelerinin muhalefeti, yeri geldiğinde AKP’nin fıkıh tartışmasında daha sağda pozisyon alan, Türkiye kapitalizminin önemli bir sigortasından bahsettiğimiz açıktır. CHP’nin tabanına ve Türkiye toplumuna başkanlık seçimlerinde ikinci bir Ekmeleddin vakası yaşatıp yaşanmayacağı bilinmemekle birlikte, şu ana kadarki seçim öncesi performansı bunu aratmayacağı yönündedir.
Referandumdaki hayır veren partileri birleştirme stratejisi ile yola çıkarak Meral Akşener’in İP’i ve Sivas katliamından hatırlanan Temel Karamollaoğlu’nun Saadet Partisi ile dans etmeye başlayan CHP’nin seçim stratejisi büyük ihtimalle Türkiye sağını sağ ile terbiye etmeye çalışmak üzerine kurulacaktır. Bir yerden sonra CHP’nin başkanlık adayının kim olduğunun öneminin kalmadığı bir evreden geçtiğimiz açık. Çünkü şu ana kadar, faşist Meral Akşener ile ittifak kurmayı düşünen, Saadet Partisi’ne aday çıkartması için kolaylık sağlayabileceğini söyleyen bir CHP’den bahsetmekteyiz. Türkiye’deki sömürü düzeni ile azıcık da olsa derdi olmayan, emperyalizme karşıtlığı sıradan bir olgu olarak gören ve gerektiğinde AKP ile İslamcılık yarışına giren bir CHP…
Dolayısıyla bu iki çizgiden emekçiler için umut çıkartmaya ve bunları AKP’yi geriletmek için temel unsur olarak göstermeye çalışmak ne yazık ki hayal olarak karşımıza çıkıyor.
Son olarak Türkiye’de solun, sosyalist hareketin durumuna ve seçim politikalarının nasıl olması gerektiğine göz atabilir miyiz?
Türkiye solu içerisinde HDP’ci ve CHP’ci eğilimler hala varlığını korumaya devam ediyor. Hatırlarsanız, 2010 referandumunda sosyalist solun güçlü bir şekilde yan yana geldiği bir dönem yaşanmış ve bu birliktelik halkta büyük bir umut yaratmıştı. Aslında o günler çok uzakta değil.
Ancak gerek 2013’te başlayan çözüm süreci, gerek 2014 CHP’cilik ve 2015 HDP’cilik dalgaları ile birlikte solda içinde bulunduğumuz duruma gelindi.
Bugün biz komünistlere göre yapılması gereken şey, önümüzdeki seçimler aracılığı ile sosyalist bir çıkış yapılmasının zeminini oluşturmak ve bunu ete kemiğe büründürmektir. Dolayısıyla, düzen muhalefetine pas veren yaklaşımlardan uzak durmamız gerekiyor. Anti-emperyalist, düzen karşıtı, sömürü düzenine ikirciksiz kafa tutan ve gericilikle mücadele eden solun önümüzdeki seçimlerde sosyalist bir çıkışa imza atması önem taşımaktadır. Öncelikli şiarımız “Düzen partilerine oy yok” olmalı ve bu yaklaşım seçimlerin her platformunda uygun bir şekilde kullanılmadır.
Türkiye solunun içerisindeki bazı eğilimler açıktan CHP ya da HDP’yi veya her ikisini birden destekleme stratejisinin savunur pozisyonda yer alıyorlar. Bazıları örtük bir şekilde ittifakın yolunu arıyor. Solun bir kısmı bu dönemi kazasız belasız nasıl atlatırız telaşında. Bir kesim ise geçtiğimiz dönem Kemal Kılıçdaroğlu ile aynı fotoğrafa girmişken, şimdi HDP ile ittifak arayışını ortaya koyuyor. Bizlerin bu çizgiler ile uzaktan yakından ilgimiz bulunmuyor.
Ancak bize göre karamsar ya da çıkışsız olduğumuzu düşünmenin zamanı değildir. Türkiye solu gerici sermaye diktatörlüğüne ve AKP iktidarına karşı mücadelede düzen muhalefetine mahkum da değildir. Türkiye’de sosyalist hareket önümüzdeki seçimleri bir zemin olarak kullanarak topluma yeniden kendi doğrularıyla seslenebileceği bir fırsat yakalayabilir. O yüzden sosyalist bir çıkış mümkündür. Bu çıkış yukarıda saydığımız saikler çerçevesinde yan yana gelecek ve solun bağımsız hattını kararlı bir şekilde destekleyecek tüm samimi unsurların ittifakı ile oluşturulabilir.
O yüzden, 2015 seçimlerinde dibine kadar HDP’cilik yapıp bugün başkanlık seçiminin ikinci turunda Meral Akşener’e ya da Abdullah Gül’e oy verilebileceğini savunan sol kılıklılara meydanı bırakmamak için de bu adımların atılması gerekmektedir.