Suphi Yoldaş! Bolşevizm’le kuşanmış, yurduna adanmış bir yaşam…
09-09-2018 08:30Mustafa Suphi, burjuvazi açısından, korktukları mayanın özü anlamına geliyordu. Bu mayanın oluşum dönemine ışık tutulmadan, devrime ve yurduna adanmış bu ihtilalciliğin tarihsel anlamında büyük bir boşluk oluşacağı çok açık.
Hakan Yerlikaya
1921’in 28 Ocak gününü 29 Ocak gününe bağlayan gece, Türkiye burjuvazisi, Türkiye komünistlerine karşı ilk siyasi katliamını gerçekleştiriyordu. Dönem, emperyalizme karşı ‘’bağımsızlık’’ mücadelesi verilerek kurulan cumhuriyetin hangi sınıfın egemenliğini ve karakterini taşıyacağının belirleneceği bir kesitti. Katliamın politik muhatabı ise kısa süre önce Bakü’de kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin ilk Genel Başkanı Mustafa Suphi ve Merkez Komitesi üyesi 14 komünist oluyordu.
Mustafa Suphi’nin katledilmesi için harekete geçenler, onun ve yoldaşlarının çalışmalarını yakından izliyordu. Gelecekte siyasal iktidar kavgası vermek zorunda kalacakları adanmış bir dava önderi, militan bir Bolşevik ve teşkilatçı olduğunu biliyorlardı. Bununla beraber, 1917 Ekim Devrimi’nin ulusal kurtuluş mücadelesi verilen Anadolu toprakları üzerindeki etkilerini, Bolşevizm’e olan ilginin giderek çeşitli örgütlenmelere dönüşmeye başladığını ve yaygınlaştığını görüyor, bu mayanın Anadolu topraklarına çalınmasının önüne geçmek istiyorlardı.
Mustafa Suphi, burjuvazi açısından, korktukları mayanın özü anlamına geliyordu. Bu mayanın oluşum dönemine ışık tutulmadan, devrime ve yurduna adanmış bu ihtilalciliğin tarihsel anlamında büyük bir boşluk oluşacağı çok açık…
Suphi yoldaşın katledilmeden önceki altı yılı işte bu tarihsel anlamı büyük ölçüde ifade ediyor.
Işık tam da buraya tutulmalıdır.
Mustafa Suphi, yobaz bir kitle tarafından türlü provokasyonlar sonucu işkenceyle katledilerek Karadeniz’e atıldığı kentte, Trabzon’da doğmuştur. Gençlik yıllarına kadar Trabzon’da yaşayan Suphi’nin babası üst düzey bir bürokrattır.
Mustafa Suphi, bir devlet lisesinden sonra üniversiteyi İstanbul’da Hukuk mektebi öğrencisi olarak okur. Daha sonra 1906’da Fransa’ya gider ve eğitimini Paris Sorbonne Üniversitesi’nde sürdürür. Fransa’da geçirdiği iki yılda Fransız sosyalistleriyle yakın çalışır. Tanin gazetesinde Fransa işçi sınıfının yaşamı, savaşımı ve sendikal hareket üzerine yazılar yazar. Fransa’da iken 1908’de Türkiye de ilk burjuva devrimi gerçekleşir. 1910’da Türkiye’ye dönen Suphi, İstanbul Yüksek Ticari ve Zirai Bilimler Enstitüsü’nde siyasal iktisat hocası olarak görev yapar. Çeşitli yayınlarda ülke içindeki siyasi gelişmelere dair fikirlerini yazar. 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesiyle İstanbul’da İttihat ve Terakki muhaliflerine karşı girişilen tutuklamalarda 15 yıl hapis cezası alır ve Sinop kalesine sürülür.
Bolşevizm’i kuşanma
1914’te Sinop kalesinden kaçmayı başararak bir taka ile Karadeniz’in karşı kıyısına Sivastopol’e çıkar. Kısa süre sonra başlayan 1. Paylaşım Savaşı sırasında Çarlık Rusya’sı elindeki on binlerce Türk savaş tutsağıyla birlikte önce Sibirya’ya, sonra Urallara sürülür. 1915’te Urallarda bir fabrikada çalışırken ilk kez temas kurduğu Bolşeviklere katılır. Urallarda yoğun bir politik faaliyette bulunarak buradaki fabrikalarda çalışan Türk savaş tutsaklarını devrimci bir gruba dönüştürür. 1917’de gerçekleşen Ekim Devrimi’nin yarattığı muazzam etki insanlık tarihinde yeni bir dönemi açarken, bu şanlı devrim, Mustafa Suphi’nin politik hedeflerini iyice netleştiren bir süreci de hızlandırır.
Hedefi bellidir…
Osmanlı Saltanatının yıkılması, memleketin işgalci güçlerden kurtulması, Amele ve Rençber Şuralar Cumhuriyeti’nin kurulması için çalışacak devrimci bir örgütün yapılanması…
Bunun gerçekleşmesi için Türkçe yayınlanacak bir gazetenin kritik bir işlevi olacaktır.
Mustafa Suphi, 1918 yılında ‘’Yeni Dünya’’ adında ilk Türk komünist gazetesini çıkarır. Gazete öncelikle Türk savaş tutsaklarını aydınlatma ve sağlam bir Türk Marksistler çekirdeğinin oluşmasına büyük katkı sağlar. Daha sonra Anadolu’ya dönen bu tutsaklar gazetenin düzenli dağıtımı için bazı şehirlerde posta noktaları kurar. Başta İstanbul olmak üzere Karadeniz’in sahil yerleşimlerinde bu faaliyetleri yürütürler. İlk iki sayının toplam baskı adedi 150.000’dir.
Suphi, 1918 Haziran’ında Türk savaş tutsakları içinden seçilmiş Türk Enternasyonalist Sosyalistleri Konferansını, 22-25 Temmuz’da ise daha geniş kapsamlı Moskova konferansını toplar. Bu konferanslarda Sovyet iktidarının yanında olduklarını vurgulayarak Kazan, Türkistan ve Kırım gibi cephelerde en önde çarpışmalara katılırlar. Moskova konferansıyla beraber Mustafa Suphi üç temel hedefe odaklanır. İlki Türk proletaryasının öncü gücünü örgütlemek, ikincisi Sovyet iktidarını savunmak, üçüncüsü Türkiye’yi işgal eden emperyalist güçlere karşı silahlı mücadeleye katılmak.
Doğu Halkları Komünist Örgütleri Merkez Bürosunda yürüttüğü başarılı çalışmaların sonucu Mart 1919’da yayınlanan büro raporunda görülüyordu. Raporda bir yıl içinde 6 milyon gazete, broşür ve bildiri basılıp dağıtıldığı yazıyordu. Mustafa Suphi, yine Mart ayında yapılan Komünist Enternasyonal’in Birinci Kongresi’ne Türk Enternasyonalist-Komünistlerinin temsilcisi olarak katılır. 1919 yazında Komintern’in Güney bürosunda görevlendirilir ve çalışmalarını Kırım bölgesinde yoğunlaştırır. Anadolu ve İstanbul’dan gelmiş olan Türkler içinde örgütlenme çalışması yürütürken ‘’Yeni Dünya’’ gazetesini de çıkarmaya devam eder.
Sadece Türkler değil Bulgar ve Romenler içinde de faaliyetlerini sürdüren Suphi, bu faaliyetlerle Doğu Gönüllüleri Enternasyonal Alayını kurar. Alay, Beyaz ordu generallerinden Slaçev birliklerine karşı savaşır. Ağustos ayında karşı-devrimci Denikin komutasındaki ordular Güney Rusya’ya çıkarma yapınca Kızılordu’ya bağlı 12.Orduya katılırlar.
Mustafa Suphi, 6 Şubat 1920’de Türkistan’da Uluslararası Propaganda Konseyi Başkanlığına seçilir ve Mayıs ortasına kadar bu görevi yürütür. Bu konsey Türkçe, Farsça, Özbekçe ve Urduca yayınlar çıkarır. Bu süre içinde ‘’Yeni Dünya’’ gazetesi Taşkent’te yayınlanmaya devam eder.
Parti, ihtilalcilik ve yurtseverlik
Azerbaycan’da gerici Müsavat hükümeti yıkılıp Sovyet egemenliği ilan edilince, Mustafa Suphi Bakü’ye geçer. Artık hedefinde Türkiye ve çeşitli ülkelerdeki komünist örgütleri Türkiye Komünist Partisi adı altında birleştirip, ilk kongresini yaparak, Anadolu’da süren Kurtuluş savaşının gidişatına ‘’Amele ve Rençber Şuralar Cumhuriyeti’’ kurmak adına müdahil olmak vardır.
Mustafa Suphi, katledilmeden yaklaşık 4,5 ay kadar önce 10 Eylül 1920’de Anadolu ve İstanbul’da ki tüm komünist örgütleri ve Sovyet cumhuriyetlerinde örgütlenmiş Türk komünistlerini Bakü’de bir kongrede toplamayı başarır. Bu kongrede Türkiye Komünist Partisi’nin politik amacı “Amele ve Rençber Şuralar Cumhuriyeti’ni kurmak” olarak belirlenir. Suphi’nin kongrede yaptığı kapanış konuşmasının sonunda sarf ettiği aşağıdaki sözler, Anadolu’ya geçişin nasıl bir irade ve adanmışlığın ürünü olarak ortaya çıktığını göstermesi açısından özel bir anlam taşıyordu.
“HARİCİ DÜŞMANLARI DA DAHİLİ YAĞMACILARI DA…”
‘’Komünist Fırkası için memlekete musallat olan harici düşmanları kovmak nasıl bir vazife ise, dahilde halkın sırtından geçinen yağmacı tufeyli sınıflarını da hazıryiyicilik halinden çıkarıp yumruk altında işletmek de, o derece esaslı bir vazifedir. Bu iki cihetin temini iledir ki, Komünist Fırkası mazlum amele ve rençber halka karşı hizmetini ifa etmiş ve ortadan sınıflar farkı kalkarak heyet-i içtimaiye, adalet-i hakikiyeye nail olmuş olacaktır. Onun için son söz olarak diyelim ki: Yaşasın Türkiye Komünist Fırkası! ‘’
İşte bu iradeyi taşıyan TKP’nin ilk Merkez Komitesi, Bakü’de yürüttüğü çalışmalar da etkili bir örgütlenme başarısı gösterir. Türk işçilerinin ve savaş esirlerinin bulunduğu Güney Rusya ve Kafkasya’nın çeşitli şehirlerinde şube ve gruplar oluşturulur. Yayıncılık çalışmaları güçlendirilerek, propaganda faaliyetleri için özel eğitimler örgütlenir. Bakü’de bulunan savaş esirlerinden bir Komünist Bölüğü oluşturularak Anadolu’ya gönderilir.
Hayali gönlümüzde yadigâr kalana sözümüz var
Sonra…
Sonrası 15’lerin Anadolu’ya girişi Trabzon’a yönlendirilmeleri ve 28 Ocak gününü 29 Ocak gününe bağlayan o kara geceye uzanır.
Suphi yoldaşın o kara geceden önceki siyasal üretkenliği, çalışkanlığı, davaya adanmışlığı, iradi tutumu, politik yaşamı, adeta Leninizm’i kuşanmış bir yaşamın ne anlama geldiğinin en sarih yanıtı olarak kuşaktan kuşağa devredeceğimiz en anlamlı miras olmaya devam ediyor.
Bugün hayali gönlümüzde yadigâr kalana sözümüz, onun ‘’harici düşmanları ve dahili yağmacıları’’ defetme iddiasını sabır ve kararlılıkla işçi sınıfı içerisinde örgütlemek, Sosyalist Cumhuriyeti kurmaktır.