Tornistan zamanında 'resmi ideoloji’
Emperyalizmin savaş örgütü NATO'nun ana üslerinden biri olan Türkiye'de AKP'li kimi "ideolog"ların Rusya ile ilgili "gel-git"leri iktidarın dış politikadaki sınırlarını göstermesi bakımından öğretici...
Türkiye için Rusya ile ilişkiler, Türkiye sağının öncülerinden Adnan Menderes’in döneminden beri çoğunlukla “asıl aşk” olan ABD’ye göz kırpmanın, ona esas değerini belli etmenin ve kıskandırmanın, “denge siyaseti” kılıfı altında Amerikancılık yapmıyor gözükmenin bir aracı olmuştur. Bunun böyle olduğunu, günümüze ve geçmişe azıcık tarihsel perspektifle bakmaya çalışanlar bilirler.
Geçtiğimiz Pazartesi günü Putin’in de katılımıyla gerçekleşen “Türk Akımı projesinin deniz bölümünün tamamlaması kutlaması” yapıldı. İslamcılar ve beslediği medya büyük bir heyecan dalgası hissi yaratmaya çalıştı. Oysa ki daha iki sene önce neler neler anlatıyorlardı…
Şimdi “en Müslümanların”, “en Türkçülerin”, “en İslamcıların” tornistanını izlemek de hiçbirimizi şaşırtmayacak şüphesiz. Bu arkadaşlara göre, dünyadaki tüm kötülüklerin anası uzun süredir Rusya’ydı.
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) ve Yeni Şafak gibi, siyasi iktidarın görüşlerinin ‘ilk elden’ yayıldığı gazetelerin özellikle bu türden stratejik manevralarda rolünü iyi bilmek gerekiyor. Örneğin, TMSF eliyle gazetelere el konulduğunda, buralara en çok Yeni Şafak’tan adam getirilmişti. SETA yöneticilerinin devlet kadrolarında yüksek pozisyonları aldığı ve yüksek meblağlarla fonlandığı biliniyor.
‘KÂBE’YE SALDIRAN RUSYA’DAN ‘TÜRKİYE’Yİ YALNIZ BIRAKMAYAN RUSYA’YA…
Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, sınırda Rus uçağının düşürülmesi olayının sıcak olduğu dönemde gazetesinde yazdığı “Müslüman öfkesi ve Türk öfkesi Rusya’yı vuracak” başlıklı yazısında, “İslam’la savaşın ihalesi”nin Rusya’ya verildiğini iddia ediyordu. Karagül’e göre Rusya İslam coğrafyasına topyekun savaş açmıştı ve bu vazife Rusya’nın Sovyetler’den sonra ikinci dağılışına sebep olacaktı “belki de”. Savaş Rusya’nın içlerine kadar sirayet edecekti. Putin’in “kibri” ve “zaafı” savaşı evine getirecekti ve Moskova, Müslüman öfkesini bile isteye karşısına alıyordu. Vladimir Putin yönetiminde bir Rus Haçlı akını vardı. (Yeni Şafak, 11 Mart 2016).
Rusya’nın Çeçenistan ve Kafkasya’daki “İslamcılık” meselesini büyük ölçüde sönümlendirmesini bir kenara bırakalım, “Tayyip Erdoğan Haçlı Seferi yapanlarla bir oldu / oluyor öyle mi?” diye sormazlar mı şimdi?
Bitmedi… Bu da Karagül’ün 19.02.2016 yazısından: “YPG’ye her alanda askeri destek verdiğini, Rusya’dan kargo uçaklarıyla ağır silahlar gönderdiğini, bu terör unsurlarıyla ortaklık kurduğunu bilmeyen mi kaldı? Kalkmış ‘teröre karşı ortak hareket edelim’ çağrısı yapıyorsunuz? Ankara’yı siz vurdunuz, bu ülkenin tarihine bu böyle kaydedilecek. Türkiye kamuoyu, toplumsal hafızası bunu asla unutmayacak…”
Bir de Karagül, bugünkü Türkiye-Rusya ilişkilerine nereden bakıyor onu görelim. 16 Ekim 2018 tarihli yazısında: “Türkiye’de Rus uçağının düşürülmesi “vatansever” bir savunma hareketi olarak pazarlanırken daha sonra Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirip Suriye’de iş bitirmeye, 15 Temmuz’a yol açmaya, Türkiye’yi yalnız ve savunmasız bırakmaya dönük senaryo olduğunu gördük.” Aynı Karagül, Rus uçağının düşürülmesi konusunda Aralık 2015’teki yazısında ‘Rus uçağının düşürülmesi Kabe’yi savunmaktır’ yazıları yazmamış gibi şimdi ‘Rusya ile aramızı iç mihraklar bozuyor’ diye yazıyor.
NATO ÜLKESİNDE ‘MESAFELİ’ AMERİKANCILIK
Ancak ayarı şaşan bir tek iktidarın yayın organları, İbrahim Bey ve SETA değil elbette. Bir de onlara eklemlenen devşirmeler var.
Görüşlerini SETA’nın da yaydığı, AKP’li Türkiye Gazetesi’nin yazarı Prof. Dr. Kemal İnat, “Rusya’nın giderek Orta Doğu’daki nüfuzunu artırması ve ABD’nin ise bölgedeki etkisinin her geçen gün azalması kuşkusuz en fazla göze çarpan gelişmedir.” tespitinde bulunup sebeplerini de şöyle sıralıyor:
“Orta Doğu’nun en köklü üç devleti olan Mısır, İran ve Türkiye’den ikisinin ABD’den çok Rusya’ya yakın olması, Putin’in bölgeye yönelik politikasının başarısı kadar, Rusya’ya göre çok daha yüksek ekonomik ve askerî kapasiteye sahip olan ABD yönetimlerinin başarısızlığını da gösteriyor.
Washington’un, Orta Doğu’da İran ve İhvan karşıtı bir cephe oluşturma yönündeki politikası çerçevesinde Mısır ve Türkiye’deki darbelere destek vermesi, bu politikalara ayak uydurmak istemeyen Katar’ı zorla dize getirmeye çalışması ve Filistin konusunda bütün İslam dünyasını rahatsız edecek adımları bölgede Amerikan karşıtlığının artmasına yol açıyor.
Bu yıkıcı politikaların hedefi olan Türkiye gibi ülkeler ise, Washington’u dengeleyebilmek için Rusya’ya yakınlaşma ihtiyacı hissediyorlar. Bu da ABD’nin 60 yıllık müttefikini kaybetmesi anlamına geliyor. Türkiye’nin Orta Doğu dengeleri açısından oynadığı önemli rol düşünüldüğünde Ankara ile Washington arasındaki mesafenin açılmasının ABD açısından büyük bir kayıp olduğu anlaşılır.” (Türkiye, 21.11.2018)
Son örneğimiz, SETA direktörlerinden Murat Yeşiltaş ise, “Rusya görmezden gelinemez Türkiye için. Batı da buna alışacak. Ama Rusya’ya yönelelim, Batıyla, ABD ile çalışmayalım demek stratejinin ve jeopolitiğin tarihine hakaret olur. Avrasyacılık romantizmdir Türkiye’de.” diyor. (Star, 3 Eylül 2018)
Hükümet tarafından fonlanan, teşvik edilen veya desteklenen “resmi ideolojik üretim merkezlerinin” birbiri arasındaki çelişkileri, tornistan zamanlarındaki kafa karışıklığı ve ezcümle, ortada “Rus uçağı düşürme” vakası kadar büyük bir kırılma ve fikir ayrılığı yoksa; olsa olsa resmi ideolojide boşluklar, kararsızlıklar veya hızlı dönüşler vardır demektir.
Biz hep olduğu gibi hatırlatmaya, dünün İslamcısının ABD’ciliğini, dünün millicilerinin bugün AB’ciliğini, dünün “Moskof” düşmanlarının bugün “müttefik Rusya” demelerini, NATO üssü konumundaki ülkenin ‘Avrasyacılık romantizminin’ sınırlarını ve sert dönüşlerini faş etmeye devam edeceğiz.