Türkiye işçi sınıfının tablosu
04-11-2018 08:30Emek gücünden başka satacak bir şeyi olmayan emekçiler her geçen gün daha fazla yoksullaşırken, işçi sınıfının kanını emerek yaşayan asalak patron sınıfı da daha fazla kasalarını dolduruyorlar.
Sedat Yalçın Önay
İşçi sınıfı, yalnızca kendi tablosunu değil, krizlerin olmadığı, eşitsizliğin, adaletsizliğin, sömürünün, baskının, yoksulluğun olmadığı bir ülkenin tablosunu yaratabilecek tek güç olarak tarihimizin sahnesine çıkacaktır.
Ülkemizde işçilerin mevcut durumu bir tablo oluşturuyor. Bu tablonun içinde eşitsizlik, adaletsizlik, hukuksuzluk, geleceksizlik ve güvencesizlik gibi birçok mesele bulunuyor. Bu tabloyu yaratanların, İşçi sınıfının ürettiği tüm değere el koyarak zenginliğine zenginlik katan sermaye sınıfı olduğu başa yazılmak zorunda. Emek gücünden başka satacak bir şeyi olmayan emekçiler her geçen gün daha fazla yoksullaşırken, işçi sınıfının kanını emerek yaşayan asalak patron sınıfı da daha fazla kasalarını dolduruyorlar.
Bu ülkenin ve dünyanın neredeyse tümünde var olan sermaye düzeni yani adlı adınca kapitalizm bu zemin üzerinden varlığını sürdürüyor. Bu zeminin sürmesi için, sömürüyü her geçen gün daha fazla derinleştirmek için, karlarına kar katmak için bu ülkenin işçilerine, emekçilerine ve yoksullarına daha fazla saldırıyorlar. Bu saldırı hak gasplarıyla, İşçi sınıfının mücadele ederek kazandığı kazanımlarına saldırılarıyla, baskıyla, sömürüyle, iş cinayetleri ile sürüyor. Bu tabloyu tüm ülkenin emekçilerinin önünde durmaktadır.
İşçi sınıfının bu tablosunun yanında, gerçek işsizlik sayısı da 6 milyona ulaşmış durumda. İşsizlik, istihdam sorunu bu düzenin işleyişinde olmazsa olmaz bir yer tutuyor. İşsizlik yani diğer adıyla açlık ordusu, patronların elinde bir silah gibi kullanılıyor. İşçi sınıfı hakkını aramaya kalktığında karşısında milyonlarca işsiz alternatif olarak sunuluyor. İşçi hakkını aradığında, itiraz ettiğinde “istersen çalışma, dışarıda senin yerine çalışacak milyonlar var” denilmiş oluyor. İstihdam sorunu, patronlar için değil, ülkenin emekçilerinin sorunudur. Patronlar, karları için milyonlarca emekçiyi açlıkla karşı karşıya bırakıyor. Çocuk işçilik sayısı ise 2 milyonu aşıyor. İş bulabilen, emek gücünü satabileceği bir iş bulabilen emekçilerin durumu ise karanlık tonlarla bahsi geçen tabloyu doldurmakta.
İstihdam edilenlerin yüzde 19,7’si tarım, yüzde 19,5’i sanayi, yüzde 6,9’u inşaat ve yüzde 53,9’u ise hizmet sektöründe yer alıyor. Kıdem tazminatına karşı başlatılan saldırı da İşçi sınıfının en yakıcı sorunu ve mücadele başlığını oluşturuyor. Ortalama kıdem süresi sendikalılık, sigortalılık, cinsiyet ve ücret düzeyine göre önemli farklar göstermektedir. En düşük kıdemli işçiler sırasıyla 1400’den az net kazancı olanlar (6,8 yıl), kadınlar (7,8 yıl) ve sigortasızlar (7,9 yıl) olarak öne çıkmaktadır.
2016 verilerine göre, “ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar” iş kolu, toplam 2 milyon 955 bin 269 çalışanla en fazla işçinin faaliyet gösterdiği alan oldu. Bunu 1 milyon 604 bin 501 işçiyle “inşaat”, 1 milyon 485 bin 906 işçiyle “metal” ve 1 milyon 3 bin 628 işçiyle “dokuma, hazır giyim ve deri” iş kolları izliyor.
Türkiye’de 2015 yılında imalat sanayinin sektörel dağılımına bakıldığında en büyük payın kimya, plastik, petrol, ecza ürünleri üretiminde olduğu gerçekleştiği görülmektedir.
İstatistikler ve daha nice sayısal veri İşçi sınıfının tablosunu ortaya koyarken bir kenara not edilmelidir. Bugün tam göbeğinde bulunduğumuz ekonomik krizin vuracağı yerlere dair bize birer ön bilgi vermektedir. Türkiye işçi sınıfının, işsiz bırakılan diğer yoksullarının, mülksüzleştirilenlerin, çocuk işçilerinin bu tablodaki yeri değiştirilebilir. Yine işçi sınıfının kendi rolüyle…
Türkiye işçi sınıfı, bedeli kendisine ödetilmek istenen bu krize karşı sınıf bilinci ile hareket etmek zorunda bulunuyor. İnsanca bir yaşam, eşitlikçi bir düzen kurulmadan bu tablonun değişmesini beklemek yalnızca bir hayal olduğu bilinmelidir. İşçi sınıfının, sınıf bilinci ile örgütlü bir mücadele ortaya koymasından başka bir kurtuluş yolu bulunmuyor.
İşçi sınıfı, yalnızca kendi tablosunu değil, krizlerin olmadığı, eşitsizliğin, adaletsizliğin, sömürünün, baskının, yoksulluğun olmadığı bir ülkenin tablosunu yaratabilecek tek güç olarak tarihimizin sahnesine çıkacaktır. Bu tabloyu asalak patron sınıfından yana değil, kendisinden yana çevirecek, işçilerin, emeğin iktidarının yolunu yaratacaktır.
Bunun için sınıf tavrını koyarak, Sınıf Tavrı Komiteleri’ni tüm memlekette yumruklarına yazacak ve örgütlü bir mücadele ile bu tabloyu yırtıp atacaktır. Hafta sonu yola koyulan Sınıf Tavrı bu ülkenin emekçilerinin biricik umudu olarak bir adım attı. Bundan sonra söz işçinin!