Afrin operasyonu ile birlikte AKP, burjuva medya ve Kürt medyasında çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. AKP cenahı ulusal çıkarlar kavramı altında operasyonun meşruluğunu ispatlamaya çalıştıkça arkasına Kemalist ve bazı cumhuriyetçi unsurları peşine takması şaşırtıcı değil. Ülkesini adeta pazarlamakla görevli olduğunu beyan eden AKP cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı sesini yükseltebilen bu unsurlar, Afrin operasyonu söz konusu olduğunda daha önce söyledikleri her şeyi bir kenara koyup, yerli ve milli olduklarını ispat yoluna böyle gidiyorlar.
Kürt siyasi hareketi kaynaklı yorumların ise, “gelecekleri varsa görecekleri de var” değerlendirmelerinin alt başlıklarına baktığımızda yine özetle şunları görmekteyiz: “AKP, arkasına Rusya’yı aldı”, ”Bu savaş Kürt düşmanlığının sonucudur”, “AKP, ABD’yi nötrleştirmiştir”, “AKP, dış politikadaki sıkışmışlığını operasyon ile açmaya çalışmaktadır”, ”Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya AKP’nin milyar dolarlık rüşveti ile operasyona sessiz bırakılmıştır”, “Bu savaş Kürtlerin kazanımı ile sonuçlanacak ve AKP’nin başına yıkılacaktır”.
Aslına bakılırsa gerek AKP, gerekse de Kürt siyasi hareketinin operasyon değerlendirmesi özünde aynı denkleme dayanarak farklı sonuçlara gidilmektedir. Denklem ABD- Rusya hattıdır. Burada bir tartışma yoktur. Sonucun farklılığı ise savaşın öznesi olarak kimin kazanacağı yönündedir.
Kürt siyasi hareketi içinden gelen değerlendirmelerden biri üzerine daha fazla düşünülmesi ve açımlanması gereken bir özellik taşıyor. O da Afrin operasyonu vesilesi ile Suriye Kürtlerinin bağımsız hareket olduğu vurgusunun sıkça yapılması. Gazeteci Baki Gül’ün dün Yeni Özgür Politika’da çıkan değerlendirme yazısında “Mesele çok basit ve karmaşıklaştırmamak gerekli. Efrîn’de Kürtler, ne rejimin yok sayıcılığına ne Rusya’nın ne de ABD’nin basit politik-askeri çıkar vaadlerine “evet” demedi de Türk devletinin ve onun çetelerine mi “evet” diyecekler!…” saptaması sürecin tamamı veri alındığında kaba bir propagandadan ötesine ne yazık ki geçememektedir.
Her ne kadar, yazının alıntısında geçen güçler ile diyalogdan askeri işbirliğine kadar her boyutta işbirliği içinde olunmasının nedeni aynı kaynaklarda, Kürt hareketinin hakkı ve başarısı olarak bugüne kadar sunulmuş olsa da ABD müttefikliğinin ne zaman Suriye Kürtlerinin başına çökeceği merak konusu idi. Bölgede taşların sürekli yer değiştirdiği, gelişmelerin hızlı aktığı bu savaş coğrafyasında, ne ABD tek ata oynadı ne de Kürtler. Ancak mesele Baki Gül’ün belirttiği gibi de hiç olmadı. Emperyalist güçlerin tek ata oynamaması nasıl kural ise, bir bölge dinamiğinin birden fazla dayanak aramasının sonucu birden fazla merkeze bağlı kalmaktır.
Adını koyalım. Emperyalizm, bölgede Kürt hareketini bir müttefik olarak bile değil bir kart olarak görmektedir. Bu kartın ön ve arka yüzünün rengi Kürtler için bir yanılsamadır. Siyah bir renkten sarı-kırmızı-yeşil görmek, ABD askeri ile halay çekmek kadar eğlenceli olmadığı şu günlerde daha da açığa çıkmaktadır.
Emperyalizm için her zaman kazanılacak alanlar ve kaybedilmeyecek alanlar olmuştur. Kimse pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemeyecektir. Bu Rusya ve ABD için Suriye meselesinde her zamankinden büyük bir gerçektir.
Ve tüm süreç boyunca, Türkiye ve Suriye’deki Kürt hareketinin cevabının bir kez daha hatırlanması gerekmektedir. Cevap büyük güçlerle ortaklığın, Kürtler için bir mecburiyet olmadığı, büyük güçler için bir mecburiyet olduğu yönündeydi. Bir an için bunun doğru olduğunu kabul etsek bile, bu mecburiyet ilişkisinin sonu Kürt hareketinin emperyalizme mecbur kalması sonucuna çıkmaktadır. Askeri ve politik işbirliğinin sonucu son tahlilde çıkarların ortaklaşmasıdır. Ve Kürt hareketinin Suriye’nin kuzeyindeki çıkarı asgari düzeyde bile olsa Suriye’nin genel kaderine göre değişiklik gösterecektir.
Suriye Kürtlerinin siyasi öncülüğü, işin başında bir karar vererek emperyalizmle işbirliğine girmiştir. Diğer seçenek ise emperyalizme karşı Suriye devleti ile birlikte savaşmak olabilir ve Suriye’nin kaderini birlikte çizmek olabilirdi. Kürt hareketi büyük oynadığını düşünmüş ancak büyük bir yanılgının da içine düşmüştür. Yanılgı emperyalizmin her zaman kazanacağı ezberinde olmuştur.
Emperyalizmi unutmak yanıltıcıdır. Emperyalizmi bile isteye hatırlayarak işbirliğine gitmek ise yok edicidir. Kimler için; halklar için, emekçiler için, o çok lafı edilen siviller için…
Emperyalizm, dolardır, bombadır, rokettir, askeri üstür, ama asla ve asla barış değildir…
Haydi şimdi barış isteyenler, emperyalizme amasız fakatsız karşı mıyız?