Yandaşlara soru: McKinsey’i "yerli ve milli" ilan edecek misiniz?
Kamil Tekerek yazdı: Sözde AKP karşıtı gibi geçinip, denetimi McKinsey’e verdiği için AKP’yi ayakta alkışlayanlar bu rezilliklerini sosyal demokratlara akıl vermeye çalışarak kapatmaya çalışacaklar bu açık. Başkalarına yutturabilirler ama bu ülkenin ilerici, yurtsever insanları, devrimciler bu zokayı yutmayacak.
Türkiye ekonomisine yeni bir boyunduruk takılması anlamına gelen McKinsey şirketi ile yapılan anlaşma, Türkiye ekonomisini yönettiği iddia edilen kişi tarafından ifade edildi.
AKP iktidarının, patronların da onayıyla eninde sonunda gireceği yolun bu olacağı zaten belliydi dersek fazla abartmış olmayız. Aylardır, her tarafta “yerli ve milli” nutukları atanlar, ABD karşıtlığı konusunda mangalda kül bırakmayanlar nedense şimdi ekonominin ipleri emperyalizmin esas oğlanlarından birisine verilince sus pus oldular. Hemen devamında ise Fırat’ın doğusu ve Menbiç üzerinden ABD’ye kafa tutuyormuş görüntüsü verilen söylemler ısıtılıp gündeme getirilmeye başlandı. AKP iktidarı ne zaman işbirlikçilikle malul bir adım atsa, tam da bu benzeri söylemleri yükseltiyor. Karşılığında ABD tırlar dolusu silahı Rojava’ya gönderiyor. Bir yerden sonra, AKP Suriye içine dönük siyaseti zorladıkça, Suriye’nin ABD ile Kürt siyasetinin ittifakı ile bölünmesi meselesi daha fazla meşruiyet kazanıyor. Bu da işbirlikçiliğin bir türü olsa gerek…
Daha önce yazdığımız ama yine gölgede kalan bir gerçeğin bir kere daha altını çizelim. İdlib üzerinden yürütülen pazarlıklarda, ABD ile Rusya arasında oluşan dengeyi hesaba katarak burada kendine alan açmaya çalışan AKP iktidarı, geleneksel işbirlikçi çizgisini yine bölgedeki ABD-PYD ittifakı konusunda hamaset yaparak yok etmeye çalışıyor. Oysaki, İdlib’de cihatçıların, CIA mensuplarının, dünyanın dört bir tarafından Suriye’yi parçalamak için gelen paralı askerlerin hamisi görüntüsü veren AKP iktidarı, emperyalizmin ateşkes çağrılarını Suriye iktidarına kabul ettirmeye çalıştı. Bugün İdlib adım adım Suriye yönetiminin egemenliği altına girerken, cihatçı örgütler ile pazarlık mesaisi AKP’ye kaldı.
Ülkemizin dışındaki gelişmeler işbirlikçiliğin kirli yüzünün açığa çıkması ve halkımız tarafından görülür olması için yeterli olmayabiliyor. Ancak gelinen noktada, Türkiye ekonomisinin iplerinin McKinsey’e verilmesi ile birlikte, Türkiye kapitalizminin çarklarının döndürülmesi, sermaye sınıfının ihya edilmesi ve olası sermaye değişikliklerinin planlanması için sömürgeci kurumlardan birisi devreye girdi. Türkiye burjuvazisinin bu durumdan memnun olsa gerek. IMF olmadan IMF benzeri politikaları uygulayacak bir kurum artık Türkiye ekonomisinde söz sahibi olacak.
Ama danışman sıfatıyla diyorlar. Danışman şirket McKinsey’i Irak’ın ABD işgali sonrası dönemden hatırlıyoruz. Parçalanmış Irak için hazırladıkları Anayasa gerekten de Irak’ın bölünmesinin ve dinselleşmesinin adı olmuştu. Şimdi aynı şirkete ülkemizin ekonomisi teslim edildi. Bunun sonuçlarının neler olabileceğini çok uzun uzadıya yazmanın gereği bulunmuyor.
Ancak bu durum bazı şeylerin daha fazla görünür olmasını sağlamaktadır. Yakın zamanda ABD karşıtı nutuklara maruz kalan emekçilerin karşısında boyaları dökülmüş gerici bir iktidar ve emeğe saldırmaya hazır bir patron sınıfı vardır. Ve patronlar krizin faturasını işçilere kesecektir. McKinsey krizin faturasını işçilere kesecektir. AKP iktidarı ise bu faturayı işçilere yedirmek için canla başla çalışacaktır. Sermaye iktidarı, emperyalizm ve gerici bir partinin Türkiye’ye ve işçi sınıfına kurduğu kumpas tam da bu son örnek ile ayyuka çıkmıştır.
Üzerine bir de liberalinden gericisine, sermaye sevicisinden açık AKP yandaşına kadar herkes şimdi McKinsey’i savunmaya başladı. Tayyip Erdoğan’ın konuşma metinlerini yazdığı söylenen Hilal Kaplan bekleyemedi ve hemen McKinsey’e “Neden McKinsey?” yazısı ile sahip çıktı. Düyun-u Umumiye ve IMF benzetmelerine karşı çıkan, McKinsey ile ilişkide Türkiye’nin patron olduğunu savunan ve “onlardan para değil fikir alacağız” diyerek sömürü ilişkisini meşrulaştırmaya çalışan Hilal Kaplan AKP iktidarının işbirlikçiliğini örtmeye çalışsa da nafile. Türkiye tarihinde IMF’den alınan toplam borcun beşte biri AKP’nin çok övündüğü yıllarda (2005) alındı ve öncekiler gibi paşa paşa ödendi. Karşılığında ise ülkenin ekonomik dönüşümü emperyalizm lehine hayata geçirildi. Devamında ise uluslararası sermaye dayattığı dönüşümler (sosyal devletin tasfiyesi, işçi sınıfının haklarının budanması, tarımın çökertilmesi, esnek üretim dayatması, mezarda emeklilik ve tabii ki büyük özelleştirme saldırısı bunların başlıcaları olarak sayılabilir) için Türkiye kapitalizmini ihya edecek sıcak para akışını kendisi sağlayıp bu sefer denetimi IMF aracılığı ile hayata geçirdi. Dolayısıyla McKinsey ile uygulanacak olan şeyin IMF’siz IMF programı olacağı açıktır. Yandaşlar tersini savunsalar da Erdoğan “Tüm çabamız uluslararası sermayenin ülkemizde yatırım yapmasını sağlamaktır” derken emperyalizmin ülkemizi sömürüsü ve talanına açığız mesajı veriyor. Denetimi IMF yerine McKinsey yapsın, ABD açısından ne fark eder ki?
Bir de kendini Hilal Kaplan’ın yüz seksen derece zıttı gibi gösterip patronların ve ABD’nin basındaki borazanlığını yapan Ertuğrul Özkök var. O da dünkü “Yoldaşlar Mckinsey Düyun-u Umumiye değil” başlıklı yazısında McKinsey eleştirileri- ni karşıya alıyor. Ağırlıklı olarak CHP’lilere dönük bir eleştiri yaparak onlara AKP’yi Kopenhag kriter- lerine uymaya çağırmalarını salık veriyor. Oysaki ortada patronların ve emperyalizmin çıkarları, Türkiye kapitalizmin emekçilerin üzerine çökme ihtimali ve bu faturanın bütün emekçilere kesilmesi gibi bir gündem var. Sözde AKP karşıtı gibi geçinip, denetimi McKinsey’e verdiği için AKP’yi ayakta alkışlayanlar bu rezilliklerini sosyal demokratlara akıl vermeye çalışarak kapatmaya çalışacaklar bu açık. Başkalarına yutturabilirler ama bu ülkenin ilerici, yurtsever insanları, devrimciler bu zokayı yutmayacak.
Liberal ya da gerici fark etmez, birbirinin aynı olan bir yandaşların sermaye iktidarına, patronların taleplerine ve emperyalistlere nasıl destek verdiğini önümüzdeki günlerde daha da açık göreceğiz.
O yüzden önümüzdeki günlerde McKinsey adlı emperyalist kuruluş Hilal Kaplan tarafından “milli”, Ertuğrul Özkök tarafından “yerli” ilan edilirse şaşırmayalım. Ama bunların topuyla mücadele etmekten de yılmayalım…