YETER SÖZ İŞÇİNİN! | Yapıcıların türküsü bu sefer örgütlülük için yükseliyor
İnşaat sektörü Türkiye'nin en çok konuşulan sektörü haline geldi. Gerek ekonomik kaynakların bu sektöre aktarılmasıyla, gerek kentlerin görünümünü değiştiren "talancı" anlayışıyla, gerekse de çalışma koşullarıyla inşaat sektörünün durumu sık sık gündeme geliyor.
İnşaat sektörü Türkiye’nin en çok konuşulan sektörü haline geldi. Gerek ekonomik kaynakların bu sektöre aktarılmasıyla, gerek kentlerin görünümünü değiştiren “talancı” anlayışıyla, gerekse de çalışma koşullarıyla inşaat sektörünün durumu sık sık gündeme geliyor. 2008 krizinden itibaren tempolu bir biçimde büyüyen inşaat sektörü, son yıllarda sermaye sınıfı için yaşamsal bir öneme sahip oldu. Sektör, ileri ve geri bağlantılarıyla birlikte ekonominin üçte birlik büyüklüğünü kaplarken, özellikle iktidar tarafından büyük bir kaynak aktarımının da parçası olmuş durumda.
Öte yandan sektörün durumu son yıllarda ciddi bir gerilemede. Kâr oranlarındaki düşüş, sermaye sınıfını zora sokmuş durumda. Eylül ayı istatistiklerine göre konut sektöründeki satışlar yüzde 9,2 geriledi. Kur artışıyla beraber özellikle demir fiyatları nedeniyle yapım maliyetleri de artarken, işçilik maliyetleri de artmış durumda. Bununla birlikte, ciroların sene başından beri artışı inşaat sektörünü şimdilik ayakta tutuyor.
Sektör sene başından beri ciddi bir sarsıntı içine girerken, son bir yıl içinde istihdam edilen inşaat işçisi sayısı 160 bin geriledi. 2 milyon 20 bin kişi şu anda inşaat sektöründe çalışıyor. Sektördeki gerileme en çok işçileri vururken, kitlesel işten çıkartmalar, düzensiz maaş ödemeleri ve hak gaspları daha da artmış durumda.
İnşaat işçisi bu duruma artan oranla tepki gösteriyor. Ardı ardına gelen direnişler, fiili grevler kamuoyunu da etkilemeye başladı. Özellikle üçüncü havalimanı inşaatındaki direniş ciddi bir biçimde gündeme geldi. Bu direnişten önce sektörde faaliyet gösteren İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası’nın öncülüğünü yürüttüğü bir dizi büyük direniş de gündeme gelmişti.
Şimdi yapıcılar türkülerini yapı yerini yükseltmek için değil, aynı zamanda sınıfın tavrını da örgütlemek için büyütüyor. Bu tavrın çağrıcıların mektuplarını siz okurlarımızla paylaşıyoruz.
“Baskıyla değil, örgütsüz kalırsak yeniliriz”
Erdal (İnşaat işçisi, Üçüncü Havalimanı, İstanbul): Herkesin hem fikir olduğu ama adım atmaktan çekindiği bir dönemde biz hangi iş yerinde çalışırsak çalışalım birlik olmamız önemlidir. Ülkemizde işçiler hor görülüyor, patronlar tarafından sömürülüyor. Bir çakıl taşını bile memleket için taşımamış olan patronlar, bizlerin yaptığı eserleri göstererek memlekete ne kadar faydalı olduklarını anlatıp duruyorlar. Oysa biz olmasak tek bir çivi bile çakamazlar. Patronların tek yapabildiği ise “ülkenin çivisini” çıkartmaktır. Ülkenin çivisini bunlar çıkarıyor başka da yaptıkları bir şey yok. Bu sürece yeter demeliyiz.
3.Havalimanında bizleri sömüren ve insanlık dışı koşullarda bizleri çalıştıran patronlara “köle değiliz” diyerek işçilerin de sözü olduğunu patronlara hatırlattık. Bizleri baskı ile sindirmek istiyorlar, lakin biz baskıyla değil örgütsüz kalırsak sineriz.
Hangi iş yerinde şantiyede çalışırsak çalışalım, kölelik düzeni ve sömürü çalıştığımız her yerde karşımıza çıkıyor. Patronlar kârları ve çıkarları için yan yana geliyor. Biz çalışanlar da yan yana gelmeliyiz. “Yeter Söz İşçinin” diyerek her yerde örgütlenmeliyiz. Bu örgütlenme kuvvetlenmeli. Ekmek kazanmak için alın teri dökenler ve döktüğü terin karşılığında sömürülenler sınıf tavrının kurultayını doldurmalı. İşçiler sözünü söylerse patron titrer, sözünü eyleme dökerse patron tüyer.
“Sorun sadece inşaat işçileri için değil, tüm işçiler için”
Volkan (İnşaat işçisi, İstanbul): Ben bir inşaat işçisiyim. Tabi bunu söyleyince aklıma tek bir soru geliyor: “İşçi miyim yoksa çağdaş köle miyim?” Bu soruyu sorunca da aklıma başka bir soru daha geliyor: “Ya sen emekçi kardeşim, sen ne düşünürsün kendin ve bizim hakkımızda?”
Beslenme, barınma, ödenmeyen maaşlar, kısaca elimizden alınmış insani yaşam haklarımız konusunda bir adım atmalıyız. Yollardan köprülere, rezidanslara lavabolara, yani tüm yapı yerinde bizim emeğimiz var. Sadece çalışırken gördüğümüz lüks alanların açılışında, bizim yerimiz olmaması, kimsenin aklına bile gelmiyor. Ama bu durum artık rahatsızlık yaratıyor.
Yakın bir örnektir 3.hava limanında yaşanan olaylar. Bu birikimin dışarıya yansımasıdır. Bu birikimin sonucunda olanlara ise hava limanındaki patronun cevabı çok daha sert oldu. Konuyu bilmeyen yazarlar, çizerler, bir kez bile bizim yattığımız kamplara uğramayanlar, sermaye yandaşlığı yaptılar ve yapmaya devam edecekler.
Sorunlar sadece inşaat alanında değil, ülkemizin her alanında emekçilerin hakları gasp edilmektedir. Bütün haksızlıklara, gasplara patron baskısına “yeter söz işçinin” diyoruz.28 Ekim pazar günü saat 14.00 Bostancı’da yürek yüreğe mücadele adına sınıf tavrı toplantımızda buluşmak ümidiyle… Tüm emekçilere yürekten selamlar…