23 Haziran seçimi umut olabilir mi?
23 Haziran seçimleri gibi cehenneme düşen bir damladan, kaldı ki damlanın sistemle bütünleşen kimyasal özelliğini de unutmadan, medet ummak akıllıca bir mücadele yöntemi olamaz. Hatta böylesi damlaların sistemi biraz yumuşatarak, tepkileri pasifize edebileceğini de unutmamak gerek.
Prof. Dr. İzzettin Önder
23 Haziran seçiminin umut olma olasılığı, “umut” ile neyin kastedilmiş olduğu koşuluna bağlıdır. Sistem değişikliği gibi radikal değişiklikler öngörülmüş ise, 23 Haziran seçim sonuçları hiçbir şekilde bir gösterge oluşturamaz. Zaten bir yerel idare seçiminde böylesi köklü bir değişikliğin beklenmeyeceği de açıktır. Tüm sol partiler birleşip seçimde müşterek bir aday çıkartıp seçimi almış olsa idi bir şey değişir miydi? Böylesi bir sonuç da, önemli bir kanal açabilirdi, fakat fazla bir şeyi değiştiremezdi. Şunu söylemek istiyorum ki, sol örgütlerin amaçlarının üst-yapıdan siyaset yoluyla toplum yönetimine başat olmaya çalışırken, asıl işlevin alt-yapıda toplumun dönüşüme hazır hale getirilmesi olmalıdır. Marksizmin ana mottosu olan tarihsel nedensellik ilişkili yürüyüşü sosyal alt-yapının hazırlanmasını gerektirir.
Peki, bu sav bizi atalete sevk ederek, zamanın olgunlaşmasını mı beklemeye yöneltir? Hayır, zira zaman kavramı mücadele için değil, dönüşüm için önemlidir. Mücadele devamlı yapılarak, amaçlanan doğum için elverişli tarihsel koşulların hızlandırılmasına çalışılmalıdır. Mücadelenin yapılmayıp, tarihsel koşulların olgunlaşmasını pasif konumda beklemeye koyulmak, sonucu değil, ama hedefin sağlanma süresini erteleyebilir. Hedefin gerçekleşmesinin ertelenmesi her şeyden önce sömürü sisteminin uzayarak emekçilerin hak kaybının büyümesine yol açabilir. Giderek yoğunlaşan makineleşme ve teknolojik atılımlar emekçiyi makine ile ikame ettikçe işsizlik yükselerek, bir yanda emek gelirlerini göreli olarak geriletir, diğer yandan da sömürü kazançlarının sadece mutlak olarak değil, göreli olarak da yükselmesine yol açar. Bu durum sosyal huzursuzluk yaratarak potansiyel kriz ve toplumsal dönüşüme uygun zemin hazırlıyor olabilir. Fakat asırlardan beri uygulamada tek sistem olarak süregelmiş olan kapitalizm krizler karşısında da zaman zaman başarılı dönüşümler sergileyerek, toplumsal basıncı hafifleterek, sistemin yaşam süresini uzatabilir. Nitekim sosyal demokrasi ya da son krizde görüldüğü üzere piyasalara bol miktarda para sürülerek krizin etkisinin görece hafifletilmesi kapitalizmin daima yedeğinde olan önlemlerdendir.
Marksizm ile ana akım iktisat akımları arasında, maalesef, hareket kabiliyeti ve uyum süreçlerinde birinciye göre ikincisi daha avantajlı görülmektedir. Bir defa, ana akım iktisat ekolü asırların uygulamasından süzülerek gelen bireysel ve toplumsal davranış kodlarını denetleme gücüne sahip görülmektedir. Örneğin, birlikte davranış yerine rekabeti öne süren ana akım öğretisi toplumun aleyhine olan süreci topluma olumlu yürüyüş olarak kabul ettirebilmektedir. Çünkü bilimsel görüntü altında sürdürülen faaliyetler ana-akım iktisadı ayakta tutmanın yanında Marksizmi yerme yönünde de inanılmaz çaba sarf etmekte ve oluşturduğu sonuçları bilimsel gerçeklik gibi topluma satabilmektedir. Medyadan da öte etkisi ile nesil yetiştirme ve sermaye ideolojisini kavramsallaştırarak topluma yayma gücüne sahip eğitim ordusu hiçbir zaman yansız olmamış, daima sistemin yanında yer almıştır. Diğer bir deyişle, sistemin koruma dokusunda silahlı kuvvetlerin yanında, ondan da etkili olarak kalemli kuvvetleri yer almaktadır. Üstelik silahlı kuvvetleri aksine, kalemli kuvvetlerin toplumu etkileme gücü ve yönü de anlaşılamamaktadır.
Sistemim kalemli güçlerinin etkilerinin önünün kesilebilmesi için fikirsel mücadelenin yoğunlaştırılarak sürdürülmesi bir başka açıdan da zaruret halini almıştır. Kapitalizmin kalemli güçleri sosyalizmle doğrudan cephede savaşmamakta, adeta sistemin bilimsel yapı özelliğini bozarak, bir anlamda içini boşaltarak, aynı adla topluma yeni sistem ya da sol sistem olarak sunabilmektedir. Marksizm sonrası ya da analitik Marksizm ve benzeri adlarla devamlı olarak ortaya atılan parlak görüşler aslında Marksizmin yapı taşlarını yerinden oynatmakta ve farklı adlarla da olsa kapitalizmin devamına hizmet sunmaktalar. Bu gelişmeleri destekleyen üretim sürecindeki değişimler de Marksizm görüntülü kapitalist dokunun devamına hizmet sunmaktadır. Çok farklı veçhelerle topluma sunulan böylesi görüşler arasında finans piyasasına herkesin girebileceği ve böylece sermaye mülkiyetinin toplumda yaygınlaşacağı aldatmacası bunlardan biridir. Diğer yandan, yükselen zenginlikler ve eğitim düzeyinin yükselmesi ile kapitalizmin son aşamalarında sistem dönüşümü yapılmadan da Marksizmin yaşanabileceği vb gibi görüşler de parıltılı fikirler olarak toplumlara yayılmaktadır. Hele de söz konusu görüşlerin özgürlük ve davranış serbestisi vb aldatmacalarla boyanması durumunda, aksinin savunulması, gerçek özgürlüğün toplum katmanlarına anlatılması ya da sömürünün günümüzde daha da yoğunlaşmış olduğuna toplumların ikna edilmesi giderek güçleşebilmektedir.
Hal böyle olunca, 23 Haziran seçimleri gibi cehenneme düşen bir damladan, kaldı ki damlanın sistemle bütünleşen kimyasal özelliğini de unutmadan, medet ummak akıllıca bir mücadele yöntemi olamaz. Hatta böylesi damlaların sistemi biraz yumuşatarak, tepkileri pasifize edebileceğini de unutmamak gerek. Ancak, kim olursa olsun, ne denli her şeye başat olursa olsun, halkın gücünün gereği durumlarda tüm putları yıkabileceğinin görülmesi mücadele açısından kayda değer gelişmedir. Umalım halkımız demokrasi mücadelesi yol ve yönteminde aşama kaydederken, hedeften şaşmaz. İşte bu aşamada da, çok güçlü aldatmacalara karşı panzehir olarak sınıf bilinci tek yol gösterici olarak devreye girer.