AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Washington Post Gazetesi için bir makale kaleme aldı.
Yeni Zelanda’da camileri hedef alan saldırılara değinen Erdoğan makalesinde “Yeni Zelanda teröristi ve DEAŞ’ın kumaşı aynıdır” benzetmesinde bulunurken, “Batılı toplumlar ve hükümetler, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi gibi son yıllarda yükselen ideolojilerin normalleşmesine izin vermemelidir. Bu sapkın ideolojilerin, tıpkı anti-semitizm gibi insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunun kabul edilmesi çok önemlidir” ifadelerini kullandı.
Erdoğan makalesinde Türkiye’yi “Yüzyıllar boyunca Avrupa milletler ailesinin bir parçası olan Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi” olarak tanımlarken, Türkiye’nin 11 Eylül terör saldırılarının hemen ardından “teröre karşı ittifak”a katıldığını, 60 yılı aşkın süre önce NATO’ya katılan bir ülke olduğunu ve iktidar olarak Avrupa Birliği’ne tam üye olmayı stratejik bir hedef olarak gördüklerini belirtti.
Erdoğan, 16 Mart’ta İstanbul’da düzenlenen “Samsunlular” buluşmasında ise “Avrupa Parlamentosu şöyle bir karar almış, neymiş; Avrupa Birliği ile ilgili müzakereler durdurulsun. Durdursanız ne yazar, durdurmasanız ne yazar. Ah, keşke öyle bir karar alsalar, o kararı bir verseler ama vermezler, veremezler” demişti.
Erdoğan’ın makalesinde şunları kaydetti:
“Geçtiğimiz hafta Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde yaşanan terör saldırılarında 50 masum insan şehit oldu. Cuma namazı için yerel camilerde toplanan düzinelerce Müslüman, saldırıdan yaralı olarak kurtuldu. Cinayet silahlarının üzerinde ve teröristin internet ortamında yayımladığı manifestoda çok sayıda tarihi referansa rastlandı. Teröristin Türkiye’ye ve şahsıma birçok kez atıfta bulunması hem manidar hem de üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur.
Yetkili makamlarımız, Yeni Zelanda saldırısı sonrasında saldırgan Brenton Harrison Tarrant’ın 2016 yılında Türkiye’ye iki kez gelerek ülkemizin muhtelif bölgelerinde zaman geçirdiğini ortaya çıkardı. Ayrıca Tarrant’ın Fas, İsrail ve Hırvatistan gibi bazı ülkelere seyahat ettiğini tespit ettik. Türk istihbarat ve emniyet birimleri, olayın aydınlatılması ve gelecekte yaşanabilecek saldırıların engellenmesi için Yeni Zelanda ve diğer ülkelerle işbirliği içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Christchurch katliamının sorumlusu, dünya tarihini ve Hristiyanlık inancını tahrif ederek sapkın görüşlerini meşrulaştırmaya çalışmıştır. İnsanların arasına nefret tohumları serpmeye kalkışmıştır. Geçmişte defalarca terörün dini, dili veya ırkı olamayacağını ifade etmiş bir lider olarak geçtiğimiz hafta yaşanan terör saldırılarını Hristiyan öğretisine, ahlâkına veya prensiplerine bağlamaya yönelik her türlü gayreti kategorik olarak reddediyorum. Yeni Zelanda’da yaşananlar ancak cehalet ve nefretin zehirli bir çıktısı olarak değerlendirilebilir.
Milletimiz, tarihin teröristler tarafından tahrif edilmesiyle ilk kez bu olayda karşılaşmamıştır. Tarihi radikal ideolojisinin perspektifinden yorumlayan ve çoğunluğu Müslüman binlerce sivilin katili olan DEAŞ terör örgütü, son yıllarda “İstanbul’un yeniden fethi” için çağrıda bulunmuştur. Bu çağrı, Christchurch saldırganının manifestosunda yer alan “şehri bir kez daha Hristiyan yapma” sözüyle benzerlik göstermektedir. DEAŞ, aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya yemin etmiştir – ki Türk askerinin Suriye’de terör örgütüne bu kadar ağır bir darbe vurmasının sebebplerinden biri budur. Bu itibarla, Yeni Zelanda’da masum insanların canını alan katille Türkiye, Fransa, Endonezya ve başka yerlerde terör saldırıları düzenleyenler arasında kesinlikle hiçbir fark olmadığını tespit etmek durumundayız.
DEAŞ saldırıları sonrasında bu kabul edilemez terörist eylemlerin suçunu İslam’a ve Müslümanlara atan Batılı siyasetçi ve yorumcuların sayısı hiç de az değildi. Bu şahısların görüşleri, Avustralyalı senatör Fraser Anning’in görüşleriyle örtüşüyordu. O dönemde biz, inancımızın terörle özdeşleştirilmesine itiraz ederek teröristlerin dinimizi ele geçirme çabalarını engelleme sözü vermiştik. Maalesef Avrupa’da ve Batı dünyasının diğer kısımlarında İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve liberal değerlerle örtüşmeyen başka pratikler sessizlikle karşılandı. Bunun tekrar olmasına izin veremeyiz. Eğer dünya Yeni Zelanda’da yaşanan saldırının benzerlerinin gelecekte yaşanmasını engellemek istiyorsa, öncelikle bu olayın koordine bir karalama kampanyasının sonucu olduğunu teşhis etmelidir.
Türk milletinin yüzyıllardır vatan eylediği topraklardan teröristler istiyor diye ayrılmayacağı aşikârdır. Aynı şekilde sapkın katiller, bizi herhangi bir dini cemaat, millet veya grubu hedef almaya ikna edemeyecektir. Yüzyıllar boyunca Avrupa milletler ailesinin bir parçası olan Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi olan Türkiye, 11 Eylül terör saldırılarının hemen ardından teröre karşı ittifaka katılmıştır. 60 yılı aşkın süre önce NATO’ya katılan ülkemiz, Avrupa Birliği’ne tam üye olmayı stratejik bir hedef olarak görmektedir. Aynı şekilde dost ve müttefiklerimizle birlikte tüm terör örgütlerine karşı mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
Christchurch katliamı sonrasında Batı’nın üzerine düşen bazı sorumluluklar bulunmaktadır. Batılı toplumlar ve hükümetler, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi gibi son yıllarda yükselen ideolojilerin normalleşmesine izin vermemelidir. Bu sapkın ideolojilerin, tıpkı anti-semitizm gibi insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunun kabul edilmesi çok önemlidir. İlaveten yaşanan olayı tüm yönleriyle aydınlatmak ve hem bu teröristin nasıl radikalleştiğini hem de terör örgütleriyle bağlantılarını anlayarak gelecekte yaşanabilecek trajedileri engellemeliyiz. Son olarak tüm Batılı liderlerin, Yeni Zelanda Başbakanı Sayın Jacinda Ardern’in cesareti, liderliği ve samimiyetinden ders alarak kendi ülkelerinde yaşayan Müslümanları kucaklaması gerekir.
Bu haber en son değiştirildi 20 Mart 2019 11:43 11:43
NATO'nun Rusya topraklarına saldırı planlarını kamuoyu önünde açıkça ilan etmesi, Moskova'da tepki topladı. Lavrov, İttifak'ın…
Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, ABD'de Kiev'e nükleer silah verme olasılığının tartışıldığına dikkat çekerek…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ahmet Türk ile ilgili bir soruya "Görüşme talebimize inktikal etmedi…
Sosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek tutuklanan eski AKUT Başkanı Nasuh Mahruki cezaevinden gönderdiği mesajında yargıya…
Marmara Gölü’nün tarım alanına dönüştürülmesine karşı açılan davayı yurttaşlar kazandı. Mahkeme kararında, gölün tarımsal faaliyetlere…
"Sayın yargıç siz beni mahkûm edin! Tarih beni haklı çıkaracaktır!"